www.kurdistan.nu
PSK Bulten
PSK
KOMKAR
Roja Nû
Weşan / Yayın
Link
Arşiv
 
 
 
 
 
 
 
TCK tasarısı: eski tas eski hamam!

Çoktandır ki AB Türkiye’den ceza yasasını ve diğer ilgili yasaları değiştirip AB normlarına uydurmasını, idam cezasını kaldırmasını, düşünce özgürlüğünü suç olmaktan çıkarmasını istiyor. Türkiye, Kopenhag Kriterleri kapsamında buna evet dediği halde bir türlü verdiği sözü yerine getirmiyor, ayak sürüyor.

Ayak sürümek, söz verip çiğnemek, işleri sulandırmak bu ülkenin gelmiş geçmiş hükümetlerinin adeti, geleneği. Özellikle de demokrasi ve özgürlükler konusunda.

Adamlar öyle koşullanmışlar. Bu rejim yıllar yılı baskıyla, işkenceyle işlemiş. Bu bir zulüm çarkı. Bu ülkeyi yönetenler kendilerini padişah, halkı ise bir kul yığını gibi görmüşler. Bu kul yığınına şimdi nasıl hak ve özgürlük tanısınlar? Bu değersiz kulları nasıl kendileriyle eşit görsünler?..

Onlar işkencesiz, sopasız, falakasız edebilirler mi hiç! Hiç vatandaşa cop sokmadan, elektrik cereyanı vermeden, bok yedirmeden ülke yönetilir mi?!. Ya idam cezası olmadan, arada birkaçını, bazan da otuzunu-kırkını birden, yargılı-yargısız kurşunlamadan, boğmadan, asıp sallandırmadan kulların gönlüne nasıl korku salacaklar?..

Bu memlekette bir zamanlar valilerin bile adam asma yetkileri vardı. 19. Yüzyıldaki reformlarla kaldırıldı. O zamanki Sivas valisinin (Sivas bu tür keriz valileriyle ünlüdür) kahrından ağladığı ve şöyle dediği anlatılır:

“Ne günlere kaldık, Devleti Şahane’nin (Osmanlı) bir valisi adam bile idam edemiyor artık!..”

Şimdi ise, “Dewleti Şahane”nin (TC) bizzat kendisi için bu tehlike var. Şu gavurların işine bak, büyük Türk devletini nerdeyse iğdiş edecekler!..

Ya düşünce özgürlüğü denen şey?. Bu Devleti Şahane’nin altına dinamit koymak değil mi?

Ama Avrupalılar da zorlayıp duruyorlar. Ne yapmalı? Adamların eli ne yardan oluyor ne serden. Ne avrupa’dan, ne işkence ve zulüm çarkından..

Sonuçta yine Türk işi bir çözüm bulundu; yani değişiyor görünüp hiç değişmemek!

Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik diye bir tasarı hazırlandı. Ecevit’in Adalet Bakanı şu ünlü HST bir basın toplantısıyla bu tasarıyı tanıttı ve “devrim” diye nitelemekten geri kalmadı.

Ama gerçekte eski tas, eski hamam! Ölüm cezası yine kaldırılmıyor. Savaş halinde, kriz halinde, yani “istisnai” durumlarda uygulanacak. Ama bu ülkede savaş ya da kriz hali olmayan bir zaman var mı ki?. İşte Sıkıyönetim ve Olağanüstü hal, 23 yıldır kesintisiz devam ediyor!

Ya düşünce özgürlüğü? O da “kamu düzenini bozmama” şartına bağlanıyor..

Peki bu memlekette yönetenlerin hoşuna gitmeyen hangi fikir kamu düzenini bozucu sayılmıyor ki?. Bunu sözkonusu tasarıda sözde belirgin hale getirmişler. Bakın tasarıya göre düşünce, yani söz, yazı, hatta resim, karikatür, vs. şu hallerde cürüm sayılacak ve cezalandırılacak:

Bir cürmün övülmesi ve iyi görüldüğünün söylenmesi;

Kişilerin kanuna uymamaya tahrik edilmesi;

İnsanların sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak birbirine karşı kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak surette düşmanlığa ve kin beslemeye tahrik edilmesi;

Halkın bir kısmının aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek biçimde tahrik edilmesi…

Buyrun cenaze namazına! Bu rejim ve onun polisi, savcısı mahkemesi istediği zaman hangi düşünceyi yukardaki çerçeveye dahil edemez? Şimdiye kadar düşüncenin cezalandırılma gerekçeleri zaten bunlar değil miydi?

Nasıl oluyor da insan düşüncesini söyleyince, konuşunca veya yazınca kamu düzenini bozmuş oluyor? Söz taş mı, kurşun mu, bomba mı?

Sorun işte burada. Demokratik ülkelerde –başkasına yönelik açık küfür, hakaret olmadıkça-kimseye, sözünden düşüncesinden dolayı ceza verilmiyor, böyle şeyler suç sayılmıyor; sözden, yazıdan, düşünce ve sanattan korkulmuyor. Ama bu ülkede söze, yazıya, şiire, karikatüre bile yıllar yılı ağır cezalar verildi. Bu ülke düşünce adamlarını, yazarlarını, şairlerini ya kurşunladı, başını ezdi, ya da hapislerde çürüttü, sürgünlerde yaşlandırdı. Bu tasarı da aynı yolu açık tutuyor.

Düşünün, geçmişte sosyalizmi savunmak suçtu. Halen, Kürt halkının varlığını dile getirmek, kimliğinin ve haklarının tanınmasını istemek suçtur. Yarın da bu konuda bir görüş dile getirilse, bu ayrılıkçılık diye nitelenecek, bir cürmün övülmesi gibi gösterilecek, yurttaşlar arasında ırk, bölge farklılığına dayanarak kin ve düşmanlığa tahrik, sonuç olarak kamu düzenini bozucu bir cürüm sayılacak.

Bu tasarı da kemalist dogmaların dışındaki herşeyi, her farklı görüşü, yönetenlerin hoşuna gitmeyen her sözü suç saymaya açıktır.

Görüldüğü gibi değişen birşey yok, eski tas eski hamam.

Bu adamların huyu böyle! Onlar işkencesiz edemezler. Onlar düşünceye özgürlük tanıyamazlar. Onlar demokrat olamazlar…

İlkellik ve yabanilik bu adamların genlerine işlemiş.

Bir halk sözüdür: Can çıkmadıkça huy çıkmaz.

 
 

 

Dengê Kurdistan © 2001