PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Kürt sorunuyla ilgili bir referandum olsa?

Sayın Tolga Kalan’ın sorusuna cevap:

Sayın Kalan’ın mektubu şöyle:

Merhaba! Ben Malatya’dan Tolga Kalan. Türküm ve Sünniyim.

Bir şeyi merak ediyorum. Her Kürdistan haritasında Malatya, Elazığ, Maraş, Antep gibi iller  var. Bu illerdeki halkın çogu Kürt mü? En fazla yarısı diyelim. E, nasıl buralar Kürdistan sayılıyor? Tarihsel kanıtlarınız var belki, ama varsayalım referandum yapıldı, doğuda Diyarbakır, Van gibi illerde Kürdistan için evet çıkabilir. Ama bu illerde çıkmayacagı çok belli. Bence DEHAP’ın aldığı oylar referandum niteliğindedir. Bu illerdeki DEHAP oylarına bakarsanız, yüzde10’u geçen bile yok. Kemal Burkay’a verdiğiniz cevapta referandum bahsi geçmiş. Referandum da yapılsa bu illerdeki en az yüzde 90 halk hayır diyor. İnşallah sorumu anladınız.

Bakın bunu herhangi bir art niyetle sormuyorum. Sadece merak ediyorum buraları nasıl Kürdistan’a dahil ettiğinizi. Ben makul bir cevap bulamadım. Umarım Kemal Burkay’a cevap verdiginiz gibi bana da cevap verir, samimiyetime inanırsınız. Bir şeyi daha ekleyeyim: Ben de soy itibariyle Kürdüm büyük ihtimalle, ama Türk hissediyorum. Malatya, Elazığ gibi iller benim gibi sizin deyiminizle asimile edilmiş Kürtlerle dolu. Buraların belki en az yarısı Kürt, ama kimse Kürdistan istemiyor. DEHAP’ın oyu bunu gösteriyor. (Malatya maksimum yüzde 5).

Son olarak asla bir Kürt düşmanı olmadığımı belirtmek isterim .

Cevabınızı bekliyorum, saygılar…

Öncelikle mektuptaki bir yanlış anlamaya değinelim: Referandumdan söz eden yazı, bundan önce sitemizde yayınlanan ”Kürdistan Türkiye Değil” başlıklı cevaptı. Cevap Kemal Burkay’a verilmemişti, aksine, cevabı veren Kemal Burkay’dı. Soru ise Okay Kartal’ındı.

Gelelim sayın Kalan’ın mektubunda dile getirilen görüşlere ve sorulara:

Sayın Kalan’ın mektubunda sözü edilen iller (Malatya, Elazığ, Maraş, Antep) tarihsel olarak Kürdistan’ın birer parçası. Burada yüzyıllar boyu Kürt halkı yaşadı. Hala da öyle. Bu illerin halkının çoğunluğu şimdi de Kürt. Elbet, Örneğin Antep yöresinde belli oranda bir Arap nüfusu var. Ayrıca bu illerde bir bölümü köy ve kasabalarda, bir bölümü de kentlerde olmak üzere Türk kökenli veya sonradan assimile olup Türkleşmiş insanlar da var. Bu sonuncuların (asimile olmuşların) orijini Kürt, Rum, Ermeni, Arap gibi çeşitli olabilir. Geçmişte, örneğin Elazığ’da belli oranda Ermeni nüfus da vardı; ama bunlar Birinci Dünya Savaşı sırasında zorunlu göç ve kırımla yok edildi. Bir bölümü ise Müslümanlaşıp Türkleşerek paçayı kurtardı…

Elbet, önemli olan şu andaki durumdur. Yüzyıllardır süregelen bir Kürt sorunu olduğu, bunun şu anda da devam ettiği malum. Yapılması gereken de bu sorunun çözümü için gerçekçi, çağdaş adımlar atmaktır. Biz demokratik, barışçı bir çözümden yanayız. Yani nasıl yaşıyacağına, geleceğine, bölge halkı kendisi karar vermeli. Bunun da yolu elbet halka sormaktır. Eğer bölge halkı bağımsız veya federal Kürdistan için irade beyan ederse, bunun sınırları da yine halkın tercihine göre belirlenebilir.

Eğer sizin dediğiniz gibi Malatya, Elazığ, Maraş ve Antep gibi illerde halkın çoğunluğu bağımsız ya da federal bir Kürdistan’a hayır derse, buna söylenecek bir şey olamaz.

Bunun için de öncelikle sorunun barışçı ve demokratik çözümüne taraflar evet demelidir. Biz Kürtler evet diyoruz. Örneğin biz, Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) olarak, 30 yıldan beri, eğer Türk tarafıyla uzlaşma mümkün olsa, Kürt halkının iradesine, tercihine saygı gösterilse, eşitlik temelinde bir Kürt–Türk federasyonunu tercih ederiz.

Böyle durumlarda, federasyon bile olsa, sınırların belirlenmesinde kitlelerin tercihi, insanların kendilerini nasıl hissettikleri elbet önemlidir. Kürt asıllı olup da ısrarla ”ben Türküm”diyen, ya da ne bağımsız, ne de federe, hatta ne de otonom Kürdistan isteyen birine ne diyebiliriz? Öte yandan, biz bu ülkede, bu tür ”hissetmelerin” nedenlerini de iyi biliyoruz.. Çoğu insan Türk devletinin ağır baskısı altında, korkuyla bu tavrı benimsemiştir. Pek çok insan tehlike karşısında siner, baskılara boyun eğer, kimliğini de, dinini de inkar eder. Gerçek tavır ise demokratik koşullarda belli olur. Bu demokratik koşulları yaratıp referanduma gidelim.. Elbet, Evren’in referandumu türünden, süngü ve cop gölgesi altında değil.. Tüm diktatörler referandumları ezici çoğunlukla kazanırlar!

Baskı gibi, sistemli propaganda edilen yalan-dolan da insanları etkiler, sindirir, koşullandırır. Bir dönem Fransız meclisinde 80 Cezayirli parlamenter vardı ve Cezayirlilerin o dönemdeki önde gelen siyaset adamları, örneğin Ferhad Abbas, ”Bir Cezayir ulusu yok!” diyor, birçok Cezayirli de ülkelerini Fransa’nın bir parçası sayıyorlardı.. Eğitim dilleri de zaten Fransızcaydı, kentlilerin birçoğu arapça dahi bilmiyor ve kendilerini ”Fransız” hissediyorlardı.. Yani asimilasyon çarkı birhayli iyi işlemişti. Ama bakın, şimdi Cezayir var ve anadili de Fransızca değil, Arapça..

Sayın Tolga Kalan, DEHAP’ın bu illerde aldığı oyların oranından söz ediyor. DEHAP’ın aldığı oylar iki nedenle ölçü olamaz. Birincisi DEHAP tüm Kürtleri, hatta Kürtlerin çoğunluğunu temsil etmiyor. Bunun çeşitli nedenleri var; ama başta gelen neden, yıllardır Türk devletinin Kürt sorununda izlediği baskının, terörün ve diğer yöntemlerin (hile, komplo, propaganda) Kürt ulusal hareketinde çarpıklıklar yaratmış olmasıdır. Bu, İmralı’daki Öcalan’da somutlanıyor, PKK’ya da, DEHAP’ın politikalarına da yansıyor. Teslim olup TC´nin hizmetine girmiş Öcalan Kürtleri temsil edemiyeceği gibi, legal planda onun güdümündeki DEHAP da Kürtleri temsil edemez.

İkincisi de Kürt hareketinin bütünü gibi DEHAP bakımından da demokratik koşulların olmayışıdır. Rejim Kürt parlamenterleri alıp on yıl hapsediyor, bıraktığı zaman da ”böyle böyle diyeceksin,” diyor, hizaya getiriyor.. Bu sopalı demokrasidir, daha doğrusu demokrasi değildir. Ne zaman insanlar serbestçe örgütlenebilir, serbestçe programlarını yapar, halka özgürce seslenir ve halk da ürkmeden oy kullanırsa, o zaman demokrasiden söz edilebilir.

Bir noktaya daha açıklık getirelim: Kürt sorununun çözümü, ayrı devlet biçiminde de, federasyon biçiminde de olsa, eğer barışçı ve demokratik yöntemlerle gerçekleşirse, yani iki taraf uygarca anlaşıp bu çözümü hayata geçirirse, şu veya bu ilin hangi tarafta kalacağı oradaki çoğunluğun tercihlerine göre belirleneceği gibi, azınlığın hakları da pekala korunabilir ve korunmalıdır. Çağdaş uluslararası hukuk da bunu emrediyor.

Varsayalım ki bir halk oylaması sonucu federe Kürdistan’ın sınırları belirlendi, bu sözü edilen illeri de kapsadı. Hem bu illerde, hem de federe Kürdistan’ın öteki illerinde yaşayan Türk nüfusun, onlarla birlikte diğer azınlıkların, örneğin Arapların, Süryanilerin hakları da tanınmalı. Onların kendi anadillerinde okulları olmalı, kendi medyalarını oluşturabilmeliler; parlamentoda, yerel yönetimlerde adil biçimde temsilleri sağlanmalı. Aynı şey, federe Kürdistan’ın dışındaki yoğun Kürt nüfusu için de söz konusudur. İç Anadolu’da eskiden beri yerleşik önemli bir Kürt nüfus yaşıyor. Şimdi Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Mersin dahil, batıdaki kentlerde büyük bir Kürt nüfus var. İstanbul’da belki 3 milyon… Bu insanların anadillerinde okulları, medyaları olmalı, yerel yönetimde, parlamentoda ve öteki kurumlarda kendi kimlikleriyle adil biçimde temsil edilebilmeliler.

Kürtler ve Türkler ülke nüfusunu oluşturan iki başlıca unsur olmaları nedeniyle, federasyonun tümünde (yani hem Doğu’da hem Batı’da), Kürtçe de Türkçenin yanı sıra resmi dil olmalı. İşte İsviçre, Belçika, Kanada ve böylesi onlarca ülke… Böyle bir çözüm burada neden olmasın?..

Gerçek eşitlik ve adil çözüm budur.

Selamlar ve iyi dileklerle…

4 Eylül, 2004

 
 
PSK Bulten © 2004