PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Toplumu Kandırma Yasası...

Kemal Burkay

Türk hükümeti yeni pişmanlık yasasını sevimli kılmak için adını değiştirdi, „Topluma Kazandırma Yasası“ dedi, „Eve Dönüş Yasası“ dedi... Ama cins cins tatlılara batırıp bir badem ya da elma şekeri gibi sunmaya kalksalar da, bu yasa da  kendisinden öncekiler gibi, hatta onlardan da beter bir teslimiyet ve itirafçılık yasası.

Yasadan yararlanmak isteyen kişi, örgüt içindeki konumuna uygun olarak arkadaşlarını ele vermek, kendisinin ve onların eylemlerini itiraf etmek zorunda. Yani insanlardan ihanet isteniyor. Buna karşılık da cezası tamamen değil, bir miktar indirilecek...

İhanet edenlere iyi yemek ve elbise verilecekmiş... Hatta yeni kimlik de...

Yani Kürt halkının veya emekçilerin özgürlüğü için mücadele eden, bu amaçla yola çıkan ve yıllarını harcayan bir devrimci, pişman olduğunu söyleyecek, inançlarına, yoldaşlarına, daha doğrusu kurtarmak istediği topluma ihanet edecek, bunun adı da „topluma kazandırılma“ olacak!.. Başı eğik, yüzü kara biçimde, kişiliğini yitirmiş olarak „eve dönecek...“

Böylece kişinin, kendi toplumuyla kaynaşmak için ona ihanet etmek zorunda olduğunu da öğrenmiş oluyoruz!

Ama söz konusu kişi, eğer anlattıkları yeterli bulunmazsa yasadan yararlanamıyacak. Anlattıkları doğru sayılmazsa bir de beş yıl fazladan ceza alacak... Yani kumar oynamak gibi bir şey…

Yasanın maddeleri ise bulmaca labirentlerini andırıyor.

Aslında Adalet Bakanı da hükümetin öteki sözcüleri de gerçek niyetlerini gizlemiyorlar. „Amaç terör örgütlerini dağıtmak“ diyorlar.

Peki bu „terör örgütleri“ dedikleri ne? Kimileri „terör örgütü“ denince akıllarına hemen PKK´yı getiriyorlar. Aslında Türk Ceza Kanunu´nda „terör örgütü“ diye bir örgütten söz edilmiyor. Orada suç teşkil eden eylemler ve örgütlenmeler sayılıyor. TCK´ya göre bir örgütün suçlu örgüt sayılması için ise, onun mutlaka terörist bir örgüt olması gerekmiyor. Hatta o silahlı bir örgüt de olmayabilir. Ayrıca, her silah kullanan örgüt de terör örgütü sayılamaz. Terörizm, şiddeti temel mücadele yöntemi alma ve ona uygun bir pratiktir.

Ama çok ilginç, „Topluma Kazandırma Yasası“ dedikleri bu yasa ile,  TCK ile ceza hükümleri içeren diğer yasalardaki hertürlü „siyasi ve ideolojik amaçla suç işlemek üzere kurulmuş teşekkül, cemiyet, silahlı cemiyet, çete, silahlı çete veya gizli ittifak“ terör örgütü sayılıyor.

Bu duruma göre illegal tüm Kürt partileri, ister silahlı eyleme karışmış olsun, ister olmasın, isterse tümüyle barışçı yöntemlerle mücadele etsin, „terör örgütü“ sayılıyor. Hatta baskı rejiminin, Kürtlerin kültürel derneklerini bile çok kez yasaklayıp, suç örgütü saydığını düşünürsek bu yasanın kapsamının ne kadar geniş tutulduğu daha iyi anlaşılır. Diğer bir deyişle, söz konusu yasa mevcut hukuku bile çarpıtıyor, ağırlaştırıyor, rejimin hoşlanmadığı, istemediği her türden örgütü terör örgütü kapsamına sokuyor.

Bunda şaşacak bir şey yok. Bu ülkede hukuk adına böyle saçmalıklara, böyle zırvalara şaşılmaz. Nitekim Türk emniyetinin gizli raporlarında Kürdistan Sosyalist Partisi için „silahlı eylemde bulunmayan terör örgütü!“ denebilmektedir..

Böyle şey olur mu, demeyin, görüyorsunuz ki bu memlekette oluyor. Silahlı cemiyet gibi, silahsız bir cemiyet de terör örgütü kapsamında gösteriliyor..

Kürtlerin haklarını savunan herkes bu baylara göre bir suçludur, bölücüdür, bundan da öte teröristtir!

Ayrıca bu ülkede, ne zaman Kürt sorunuyla veya demokratikleşmeyle ilgili olumlu bir adım atıldığı ya da atılacağı iddia edilse ben korkarım; çünkü tam tersi oluyor, durum biraz daha ağırlaşıyor. Bu ülkenin yöneticileri olumlu adım atmaya alışık değiller. Bir çocuğu bile okşamaya kalksalar herhalde yüzüne tokat indirirler. (Zaten Türk dilinde „okşama“ sözcüğü, aynı zamanda dayak atma anlamındadır.)

Rejimin sözcüleri, daha öncekilerde olduğu gibi bu yasanın da müthiş reklamını yapıyorlar. „Devlet şefkatli kucağını açmış“ müşterilerini bekliyor... Bunlar dağdaki ve yurt dışındaki kaçak Kürt gençlerini ne kadar da çok seviyorlarmış!

Bu baylara göre bu kişiler, illegal bir örgüte girmekle, dağa çıkmakla filan yanlış yapmışlar, kandırılmışlar... Oralarda telef oluyorlar... Gençliklerine yazık! Gelir teslim olur, itiraflarda bulunur, arkadaşlarını ele verir, örgütlerini dağıtırlarsa devlet de onların cezasını azaltır, topluma kazandırılmış olurlar!

Bu baylar dünya alemi aptal yerine koyuyorlar.

Bu „topluma kazandırma“ değil, toplumu kandırma yasasıdır.

Hangi açıdan baksanız bir komedi. Bu insanları söz konusu mücadeleye iten nedenler ortada yok, onlardan hiç söz edilmiyor. Zulüm altındaki Kürt halkından, bu halkın gasp edilmiş haklarından hiç söz edilmiyor. Yakılıp yıkılan dört bin köyden, sürülen 4 milyon insandan söz edilmiyor.

Baylar, bize yapılanlar size yapılsa, ülkeniz işgal ve talan edilse, diliniz ve kültürünüz bile yasaklansa, haklarınızı istediğiniz zaman copla, kurşunla, zindanla, sürgünle cevap verilse sessiz kalır mıydınız, boyun eğer miydiniz?

Bütün bu olup bitenlerden sonra sanki bu ülkede bir Kürt sorunu yok...

Kürt halkının çeşitli biçimlerde dile getirilen bunca isteği, talebi, iki yüz yıldır süregelen Kürt ayaklanmaları bile bu baylara bir şey anlatmıyor.

Kürt sorununu çözmek için hiçbir adım atmıyorlar. Bir an önce AB´ye kapağı atıp ekonomik alanda rahata erme düşleriyle „Kopenhag Kriterleri“ne uyum sağlayacaklarını söylerken ve sözde bu yolda adımlar atarken bile yaptıkları tümüyle yalan, göz boyama. Pratikte hiçbir değişiklik yok.

Türkiye´de yönetime kim gelirse gelsin, ha Kemalisti, ha sözde sosyal demokratı, ha İslamcısı, Kürtler konusundaki tavır değişmiyor. Demokratikleşme yönünde de aynı palavralar, aynı kuru gürültü. Bir arpa boyu bile ilerleme yok.

Türkiye´yi yönetenler, biraz ciddi olun! Kendinizi aldatmayın, başınızı kumdan çıkarın. Ciddi sorunlar köklü çözümler ister. Kürt sorununu gerçek boyutlarıyla ele almadan, çağa uygun, cesur ve adil adımlar atmadan yaptığınız her şey havanda su dövmektir.

Bunu yapamadığınız için, yaptığınız bir kez daha kendinizi aldatmak oluyor. Bu yasa da derdinize çare olmayacak. Bakın kimse ne sınır ötelerinden, ne yurt dışından koşup gelmiyor.

Belki dönüp Amerika´ya şöyle diyeceksiniz: „Biz yapacağımızı yaptık, Eve Dönüş Yasası çıkardık“, ama bunlar gelmiyorlar. Hadi, şimdi sıra sizde!“

Ama, bize kalırsa Amerikalılar da çocuk değil, sizin ne oyunlar oynadığınızın çok iyi farkındalar. Siz ABD‘nin sayesinde Öcalan´ı ele geçirip yeniden hizmete aldıktan sonra, bir genel af çıkarıp PKK´nın silahları tümüyle bırakmasını sağlama şansına sahipken bunu yapmadınız. Aksine onların sınır dışına taşınmasına, Güney Kürdistan´da birikmesine göz yumdunuz, yardımcı oldunuz. Amacınız hem onları „terör tehlikesinin devam ettiğine“ dair kanıt ve bahane olarak kullanmak, hem de Güneyli Kürtlere saldırtmaktı. Ancak Irak´taki son gelişmelerden sonra bölge üzerinde denetim ve inisiyatifi tümüyle yitirdiniz. Şimdi telaştasınız, kullandığınız silah size dönebilir kaygısıyla PKK-KADEK‘in silahlı güçlerini bir an önce dağıtmak istiyorsunuz. Ama bunu yapmak isterken bile eliniz, Kürt sorununda barışçı bir uzlaşmaya hizmet edecek, siyasetin yolunu açacak adam gibi reformlar yapmak şurda kalsın, bir genel af çıkarmaya bile varmıyor. İşin yine hile hurdasındasınız. ABD ve Güneyli Kürtler eliyle bir PKK kırımı tezgahlamak istiyorsunuz.

ABD, İngiltere neden bu hatayı yapsınlar, nice Kürt gencinin kanına ellerini bulaştırsınlar?  Ya Güneyli Kürtler? PKK´nın geçmişteki tüm yanlışlarına ve onlara verdikleri zararlara rağmen neden hatırınız için sınır boyunda sıkışmış bu Kürt partizanlarıyla kanlı bir kavgaya girsinler?

Sorun sizin, çözüm de size düşer. Bu ise ne zorbaca yöntemlerle, ne de hile ve tuzakla olur.

PKK‘nın silahlı güçlerini dağdan indirmenin kolay yolu var. Zaten kaç yıldır Türkiye‘ye karşı silahlı eylemde bulunmuyorlar. Dağdan inmek içinse bir genel af istiyorlar. Bu olmadığı zaman gelip onursuzcu Türkiye‘ye teslim olmaları, üstelik azaltılsa da yıllar sürecek bir hapisliği göze almaları için bir neden yok. Öbür yanda, Güney Kürdistan‘da silah bırakır ve sivil yaşama karışırlar. Bence zora düşerlerse bunu yapmalılar. Hatta zora düşmeden de yapmalılar. Çünkü, amaçları doğrultusunda savaşmadıktan sonra o kadar insanı orada dağda tutmanın bir alemi yok. Amaçlar ise, imralı süreciyle birlikte toz duman oldu. Üstelik bundan sonra Irak sınırları içinde silahlı bir örgüt olarak üslenip kalmak da mümkün olmayacak. ABD bir yana, yeni Irak yönetimi ve Güney‘deki Kürt yönetimi de buna izin vermez.

Elbet, PKK‘nın silah bırakmasıyla dağdaki silahlı insanların sorunu çözülse bile, Kürt sorunu çözülmüş olmaz. Bunun içinse yapılacak şey bellidir. Size, yani Türkiye‘yi yönetenlere her şeyden önce yeni bir anlayış gerekli. Kürt gerçeğini artık tanıyın. Bu, yüzbin Kıbrıslı Türkün de Irak´taki birkaç yüzbin Türkmen´in de sorunundan bin kat daha önemli bir sorun.

İşe 12 Eylül Cunta Anayasası´nı değiştirmekle başlamak gerekir. Bu deli gömleği bir yana atılıp yeni ve demokratik bir anayasa yapılmalı. Kürt kimliği anayasada kabul edilmeli. Bu ülke, 1920‘lerin başında Mustafa Kemal´in de dile getirdiği gibi başlıca iki halktan Türklerden ve Kürtlerden oluşuyor. Anayasa da, ülkenin tüm siyasal ve kültürel yapılanması da buna uygun düşmeli.

Kürtlerin varlığı ve hakları anayasal güvenceye alınmalı.

Eşitlik temelinde bir çözüm gerekir, bu da federasyondur.

Kürtçe Türkçe´nin yanı sıra resmi dil olmalı.

İlkokuldan üniversiteye kadar Kürt okulları açılmalı.

Basın-yayın, resmi ve özel televizyonlar zaman kısıtlaması olmadan Kürtçe yayın da yapabilmeli.

Kürt halkının çoğunluk oluşturduğu kendi ülkesinde, Kuzey Kürdistan´da yerel hükümeti ve parlamentosu olmalı.

Baylar çözüm budur.

Bunları duyunca bazı kişilerin yüzünün buruştuğunu veya alaylı biçimde sırıttıklarını görür gibi oluyorum. Onları iyi bilirim.. Ama bu sorunu çözmenin başka yolu yok.  Bunları yapmadıkça sorun var olmakta, her iki halka da acı vermekte, insani ve maddi kaynakları telef etmekte devam edecektir. Bu, Kürdistan´ın yanı sıra Türkiye´nin de, Kürt halkının yanı sıra Türk halkının da ekonomik ve sosyal gelişmesini hep engelleyecektir.

Böyle devam etmesi iyi midir?

Her iki halkın mutluluğu ve refahı da köklü ve adil bir çözümde, böyle bir çözümü temel alan barış ve demokrasidedir.

Bu olmazsa, şimdiye kadar olanlar olmaya devam eder.

Biri aklın yoludur, öteki akılsız zorbalığın. Dileyelim ki Türkiye‘yi yönetenler de bu akılsız zorbalığın bir işe yaramıyacağını anlamakta çok geçikmeyecekler..

Zorba rejimler sağlam değildir, çürümüş koca ağaçlar gibidir. Böyle ağaçların yıkılışı da beklenmedik biçimde ve ansızın olur.

 
PSK Bulten © 2003