Yalancı, yalancı,
sana kimse inanmaz!
Basın-yayın hayatında başta gelen meslek
kuralı, okura veya dinleyiciye, seyirciye doğru
bilgi aktarmaktır değil mi?
Bu kural pratikte ne kadar geçerli?
Elbet bu ülkeden ülkeye değişiyor. Basının
rejimden, o ülkenin adına “ulusal çıkarlar”, “milli
politikalar” filan denen kalıplaşmış görüş,
tutum ve alışkanlıklardan etkilenmemesi mümkün
değil. En demokrat bilinen ülkelerde bile. Şu tarafsız
yayıncılığıyla pek ünlü BBC bile..
Soğuk savaş döneminde BBC emperyalist çarkın
en yaman propaganda araçlarından biri idi. Kürt sorununa
ilişkin yayınlarında da İngiliz ve NATO
standartlarının dışına çıktığını
hiç görmedik..
Yine de gerçeği çarpıtmanın, gizlemenin, yalan
söylemenin, başka bir deyişle, basın ahlakını
çiğnemenin, bu anlamda ahlaksızlığın
da demokratik ülkelerde bir sınırı var.
Bazı ülkelerde ise gazeteler, bazı konularda doğruyu
yazamazlar. Neler yazacaklarını ise belli odaklar
onlara söyler. Diktatörlük rejimlerinde böyledir.
Türkiye’de örneğin Kürt sorunu konusunda böyledir. Bu
ülkede MİT veya Genelkurmay’daki belli merkezler Kürtlere
ilişkin haberleri çarpıtır, yalan, yani fabrikasyon
haber üretir ve gazetelerin, radyo ve televizyonların
önüne koyar. Onlar bu haberleri, çoğu kez klişe
halinde, bazan da kopya çekildiği, ya da şarbon
kağıdından çıktığı belli
olmasın diye, ufak tefek rötuşlarla yayınlarlar.
Türk medyasında hergün bu türden haberlere rastlarsınız.
Örneğin on gün kadar önce Kürtlerin Kerkük’te katliam
yaptıklarına dair bir haber Türk gazete ve televizyonlarının
çoğunda yer aldı. Kürtler elli Türkmen öldürmüşlerdi
ve ordunun katliamı önlemek için hemen harekete geçmesi
gerekti!
Bu haberin ardından politikacılar ateşli nutuklar
çektiler, ırkçı ve şoven gruplar sokaklara
döküldü..
Dünkü (24 Nisan) tarihli gazetelerde bir başka haber:
Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtsever Birliği
(KYB) “Kuzey Irak”ta Saddam’dan kalan silahlara el koymuşlar.
Silahların (tanklar, toplar, zırhlılar, tüfekler
vs..) dökümü bir bir yapılıyor. Hatta her birinin
kaç bin mermiye el koyduğu bile...
Bu rakamları kim vermiş bu baylara? Yoksa el konurken
yanlarında mı imişler?
Bir yandan, el konan silahların geceleri kamyonlarla
gizlice nakledildiğini söylüyor, bir yandan da mermisine
kadar dökümünü veriyorlar!
Bu kadarla da kalmıyor, söz konusu haberde bu silahların
bir bölümünün de KDP tarafından PKK-KADEK’e verildiği
iddia ediliyor. Tabi öyle olması gerek! Herhalde sırası
gelince KDP’ye karşı kullanılmaları için!..
Bu haber, klişe halinde çoğu gazetelerde var. Hem
Hürriyet ve Milliyet’te, hem Kemalist Cumhuriyet’te, hem İslamcı
Yeni Şafak’ta.. Kelimesi bile değişmeden...
Hiçbirinde haberin kaynağı verilmiyor. Yani bilinen
merkezden dağıtımı yapılmış..
Basın açısından ne kadar çirkin, ne kadar
yüz karası bir durum!..
Baylarımız “milli takıma” hizmet ediyorlar,
kamuoyu oluşturuyorlar..
Boşuna “Memetçik basın!” dememişler..
Pekikandırdıkları kim? Besbelli Türk halkı!
Sürekliolarak kendi halkını aldatan, onu yalanla
besleyen bir yönetim, bir ordu, bir polis ve basın!..
Nazım’ın Faşist İtalya için dediği
gibi:
“Burada insanları sözle besliyorlar, domuzları
patatesle!”
Faşizm ve militarizm her yerde aynı!
CumhuriyetGazetesi’nin Kürtlerlerle ilgili haber kaynaklarından
biri ise Ferit Demir adında bir “gazeteci” ve hep “Tunceli’den
bildiriyor...” Üstelik de daha çok Güney Kürdistan’la ilgili
haberleri!
Tunceli neree, Güney Kürdistan nere!..
Acaba Bay Ferit Demir bu haberleri nasıl alıyor?
Güney Kürdistan’da kendisine günü gününe haber ileten kaynakları
mı var? Böyle bir ajansın başında mı?.
Yok canım! Aslında kendisi Tuncelili de olmayan
bu adam, yıllardır orada polis muhbirliğinin
yanı sıra, Cumhuriyet muhabirliği de yapan
biri... Bu “haberleri” de kuşku yok ki polis ona yazdırıyor,
o da Cumhuriyet’e...
Eh, doğrudan “Türk polisi bildiriyor...” denemez ki!
Araya gazeteci namında birilerinin girmesi lazım.
Ekmeklerini bu işten çıkaran birilerinin...
Devam edin baylar devam edin! MİT’in, Genelkurmay’ın
dezinformasyon bürolarında, geçimini bu işten sağlayanların
hazırladıkları fabrikasyon haberleri hep birlikte
basıp, hep birlikte yayıp medyacılık yapmaya
devam edin!
Nasıl olsa yüzünüzün astarı yok, ar haya duygularını
çoktan yitirmişsiniz.
Siz işte böyle bir medyasınız! “Yalancı
Çoban” şarkısı tam da sizi anlatır:
Yalancı, yalancı, sana kimse inanmaz!
Yalancı, yalancı, sözüne kimse kanmaz!..
Evet, siz bir gün doğruyu söyleseniz bile yine kimse
inanmayacak..
|