PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Yerel Seçim Sonuçları Neyi Gösteriyor?

Mesud Tek

Sonuçları siyaset bilimcileri, sosyologlar tarafından araştırılacak olan 28 Mart yerel seçimleri için -kesin sonuçlar açıklanmadan da- ilk elden söylenecek bazı şeyler var elbette.

28 Mart seçimlerinin, alışılagelmiş yerel seçimlerden öte bir anlam ifade ettiği çoğunlukla paylaşılan bir kanı.

Yerel seçimlerin, genel seçimlerden farklı özellikler taşıdığı bir gerçek. Yerel seçimlerde, seçime katılan partilerin nitelikleri, yerel yönetimlere ilişkin plan ve programlarının yanısıra, gösterilen adayların kişilikleri de başarı veya başarısızlıklarda etkili oluyor. Bu nedenle il, ilçe ve belde belediye başkanlıkları seçimlerinde alınan oylara bakarak, partilerin performanslarını, politikalarının halktan destek görüp görmediklerini belirlemek yanıltıcı olabilir. Ama, genel seçimlere az da olsa yakın olan İl Genel Meclisi Seçimleri’nden alınan sonuçlar, partilerin performansları hakkında belirli fikirler verebilir.

Bu açıdan bakıldığında, 28 Mart seçimlerinin ortaya koyduğu gerçeklerden birisi, halkın AKP hükümetine, bu hükümetin 18 aylık dönemindeki icraatlarına, özellikle Kıbrıs ve AB’ye yönelik politikasına olan desteğinin artarak devam ettiğidir. AKP, belediye başkanlıklarının ezici çoğunluğu kazanmakla kalmadı, oylarını yüzde 10 gibi önemli bir oranda artırarak, iç politikada, karşıtlarına, sivil ve asker burokratlarıyla derin ve serin devlete karşı elini güçlendirmiş oldu.

Türkiye’nin temel sorunlarından birisi olan ve varlığı ile öteki tüm sorunları derinden etkileyen Kürt sorunun çözümüm için parmağını oynatmayan, bu konuda diğer düzen partilerinden farkı düşünmeyen AKP hükümeti, verilen bu desteği kullanıp AB’ye üyelik ve Kıbrıs sorunun çözümü konusunda kararlı adımlar mı atacak, yoksa derin ve serin devletin, kemalistler ve öteki değişim karşıtı tutucu güçlerin saldırıları karşısında sinecek mi? Bunu zaman gösterecek. Gönlümüz AKP hükümetinin, kendisine gösterilen halk desteğini kullanarak Türkiye’nin temel sorunları üzerine cesaretle gitmesinden, Kıbrıs sorununu çözüme kavuşturmasından, AB’nin üyelik için önüne koyduğu şartları sulandırmadan, içeriğini boşaltmadan yerine getirmesinden yana. Ama bugüne kadar yaşananlar, AKP hükümetinin saldırılar karşısında sinip geri adım atması, bu konuda fazla iyimser olmamızı da engelliyor.

Seçimlerde, bir kısım seçmen de denenmiş, yılların milliyetçisi, ırkçı soven partilere oy vererek, solcu, sosyal demokrat görünüp de milliyetçilik yapanları cezalandırdı. Oylarını Kıbrıs ve benzeri konularda MHP ile aynı düşündüğünü söylemekten çekinmeyen, milliyetçi söylemleri benimseyen, Genel Kurmay’ın resmi partisi konumuna gelen CHP’den esirgeyen seçmen, MHP ve DYP’yi şoven milliyetçiliğin temsilcisi olarak gördüğünü oylarıyla ortaya koydu.

Bazı kurnaz tilkilerin CHP’yi, İP ve DSP’yi solcu gösterip, bu partilerin yenilgisini solun yenilgisi olarak göstermesi bir yana, solun bu seçimlerde de sınıfta kaldığı bir başka gerçektir. Öyle anlaşılıyor ki sol, ülke gerçeklerine ve çağın dinamikleriyle değerlerine uygun politikalar tesbit etmedikçe, bu politikalara uygun bir örgütlenme ve çalışma tarzını benimsemedikçe, “milenyum tünelinin girişinde” kaldığı müddetçe daha çok yenilgiler yaşar.

Biz Kürtlere gelince...

Yerel seçimlerin verdiği ilk ders halkın, İmralı patentli “Türkiyelileşme” politikasını benimsemediği, kendi dışındaki Kürt dinamiklerini görmezden gelerek, onları yok sayarak, onlarla ilişki kurmaktan kaçınıp Kürtlere yönelik imha savaşının yaşandığı bir dönemin hükümetinde önemli görevlerde bulunan Murat Karayalçın’ın başkanı olduğu partinin bayrağı altına seçimlere girenlere pirim vermediğidir.

Siyasi planda yapılan işbirlikler, birlik içinde yeralan partilerin sahip oldukları güclerin toplamından öte bir gücü ifade ederler. Bu gerçeğe rağmen, Demokratik Güçbirliği’nde biraraya gelen partilerin çatısı altında seçime girdikleri SHP’nin İl Genel Meclisi seçimlerinde aldığı oy oranı yüzde 5’ye yakın. Bu rakam, HADEP’in 2002 kasımında yapılan genel seçimlerde aldığı oy oranın altında. Ayrıca SHP çatısı altına seçimlere giren DEHAP, Van, Bingöl, Ağrı, Siirt gibi yurtseverliğin güçlü olduğu şehirlerde elinde tuttuğu belediye başkanlıklarını da AKP’ye kaptırdı bu seçimlerde.

Öte yandan, diğer bölgelerde adayın kşiliği partiye oy kazandırır veya kaybettirir. Oysa Kürdistan’da böyle değildir. SHP’ye verilen oylar adayların kişiliğine değil, politikalara verilmiştir. Ve DEHAP’ın seçimlerde uğradığı oy kaybını, AKP’nin iktidarda olmasına, iktidarın olanaklarını seçimlerde kullanmasına bağlamak da doğru bir yaklaşım değildir. Olayı doğru okumak, halkın oylarıyla İmralı patentli “Türkiyelileşme” politikasına rağbet etmediğini görmek gerekir.

Öte yandan SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, tüm “iyiniyetli” (teslimiyetçi demek daha doğru olur) tavırına rağmen DEHAP ile işbirliğine girmekten pişman olmuş gibi. Sonuçların belli olmaya başlamasından sonra yaptığı ilk konuşmasında, uğranılan yenilgiyi değerlendirirken, “ayrıca DEHAP fakörü de önemli oldu” diyerek, üstü kapalı bir biçimde faturayı “Türkiyelileşme sevdası” uğruna çalmadık kapı bırakmayan ama buna rağmen “etnik kimlikli” ,“bölücü örgütün uzantısı” vb. nitelemelerden kurtulamayan DEHAP’a çıkarıyor.

Biz Kürtler açısından madalyonun bir yüzü böyleyken öteki yüzü nasıl acaba? İmralı konsepti kaynaklı politikalara karşı olan ve legal alanda politika yapanlar, bu seçimlerde ne ölçüde etkili oldular? Yerel seçimlerin tarihi çok önceleri belli olmasına karşın, seçimlere katılmak amacıyla ne gibi çalışmalar yaptılar? Seçimlerde halkın haklı talepleri dile getirmek için ne gibi önlemler aldılar, neler planladılar? İtiraf etmek gerekir öngörülü davranarak gerekli çalışmaları yap(a)mayan bu çevreler de, yerel seçimlerde halka alternatif sunmadıkları için eleştiriyi hakediyorlar. İmralı ve kaynaklı politikaları eleştirmek yetmiyor, doğruları halka anlatmak, onu doğru hedefler etrafında örgütlemek için çaba sarfetmek de gerekiyor.

Legal çalışmaya gerekli önemi vermez, legal olanaklardan yararlanarak halka doğruları anlatıp onları ulusal demokratik mücadeleye kazanamazsak, İmralı konseptine tepki duyan halkın AKP ya da bir başka düzen partisinin etkisi alanına gitmesini de engelleyemeyiz.

Umuyorum ki DEHAP, seçimlerin verdiği dersi doğru okuyarak, İmralı patentli “Türkiyelileşme sevdası”ndan vazgeçer, Türk demokratik güçleriyle işbirliğine verdiği önemi, kendi dışındaki Kürt dinamıkleriyle işbirliğine de verir. DEHAP dışındaki yurtsever güçler, bir dahaki seçimlerde halkı seçeneksiz bırakmamak için, legal mücadeleye, bu mücadeleye uygun araçların örgütlenmesine gereken önemi verirler.

Aksi durumda her seçim sonrası “dersleri doğru okumak gerekir” der dururuz.

 
 
PSK Bulten © 2004