YÖK kavgası nasıl
bir şey?
Şu günlerdeki önemli tartışma konularından
biri YÖK üzerinedir.
Bilindiği gibi YÖK, 12 Eylül cuntasının
hazırladığı faşist kurumlardan
biridir ve bununla üniversiteler, bir bütün olarak yüksek
öğrenim kurumları zapturapt altına alınmak
istendi.
12 Eylül faşizmi zaten öğretim üyeleri ve öğrenciler
bakımından tam bir kıyım yaptı,
üniversiteleri Türk-İslam sentezine uygun faşizan
kadrolarla doldurdu. YÖK ise üniversiteye giydirilmiş
bir tek tip elbise, bir üniforma oldu.
Böylece, üniversitelerin bir bilim kurumu olarak özerkliğinin,
çok sesliliğinin, araştırma özgürlüğünün
köküne kibrit suyu ekildi.
Böyle şeyler daha önce de besbelli yoktu. Türk üniversiteleri
hiçbir dönemde çağdaş ve evrensel anlamda bilim
kurumları olamadılar. Bu ülkede üniversitelerde
de geçerli olan, „Kemalizm“ adı altındaki, yalan
ve düzmece üzerine kurulu ırkçı, şoven resmi
ideoloji oldu.
Bu yüzden ülkenin tarihi ve toplumsal-kültürel yapısı
gerçeğe uygun biçimde araştırılıp
ortaya konamadı. Ne Kürt sorunu özgürce tartışılabildi,
ne marksizm. Örneğin Kürt konusunu araştırmaya
kalkışan Beşikçi´nin başına gelenler
pişmiş tavuğun başına gelmedi.
Daha sonra başka bilim adamları da aynı akıbete
uğradılar.
Ama 12 Elül rejimi, kendince var olan kimi dikenleri de
yoldu. Burası Kemal Gürüz, Kemal Alemdaroğlu gibi,
bilim adamı mı, yoksa general mi, polis mi, emir
eri mi oldukları anlaşılmayan kişilerin
dükalığı oldu.
Daha da ilginci, sayın rektörler, dekanlar ve proflar
da, gazeteciler ve yüksek yargıçlar gibi, ordudan brifing
alanların kervanına katıldılar... Yani
rejim onları tam anlamıyla sıraya dizdi,
hizaya getirdi!
Tüm bu nedenlerle, özelde YÖK‘e karşı, genelde
ise özgür ve demokratik bir üniversite için öğrencilerin
ve öğrenim üyelerinin tepkileri yirmi yıldır
sürüp geliyor. Ama gelip geçen sivil hükümetler de 12 Eylül
çarkının hiçbir taşına dokunmadıkları
gibi YÖK´e de dokunmadılar. Bu „sivil“lerin kafaları,
dünya görüşleri, bakış açıları
YÖK baronlarınınkinden farklı değil
ki..
Peki şu anda olan ne? AKP hükümetinin getirdiği
YÖK yasa tasarısı nedir? O, üniversitelere giydirilmiş
bu deli gömleğini yırtıp ciddi bir reform
mu yapmak istiyor? Niyet, üniversiteleri özgür düşüncenin
, bilimin egemen olduğu; korkusuzca, engellenmeden
araştırma yapılıp verilerinin ortaya
konduğu; üniversitede yönetimin demokratik biçimde
belirlendiği; öğretim üyeleri ve öğrencilerin
yönetime katıldığı, alınan önemli
kararlara katkıda bulunduğu çağdaş bilimsel
kurumlara mı dönüştürmek?
Hayır, AKP´nin derdi bu değil, böyle şeyler
aklından bile geçmiyor! AKP´nin hesabı üniversiteleri
imam hatiplilere açmak bir, başörtüsü üstündeki yasağı
kaldırmak iki, rektör, dekan gibi üniversite yöneticilerini
belirlemede hükümete ağırlık kazandırmak,
yani YÖK´ü kendi denetimine almak, üç...
Bunun, generallerin üniversiteye bakış açısından
farkı ne?
Tamam, üniversitede de başörtüsü veya türban takılabilsin,
bize göre de bu bir insan hakkı olayı. Hatta,
eğer tüm meslek okulları mezunları üniversiteye
sınavla girebiliyorsa, onlar da girsinler; haklarıdır.
Ama Türkiye´de üniversite ve yüksek okulların temel
sorunu bu mu? Bununla üniversiteler özgürleşmiş
mi olacak ya da çağdaş, evrensel düzeyde bilimsel
araştırma kurumlarına mı dönüşmüş
olacaklar?.
Soruna böylesine dar ve salt bir dinsel grubun sembolleri,
çıkarları açısından yaklaştıkça,
AKP de RP gibi demokrasi konusunda güven verici olamaz.
Demokrasi mücadelesi geniş ufuk ister, herkesin özgürlüğünü
savunmayı gerektirir.
Kavga da şimdi işte, öteki birçok olayda olduğu
gibi, bu iki kesim arasında geçiyor: İslamcılar
ve kışlacılar.. Bir yanda, görünürdeki dertleri
başörtüsü ve imam hatiplilerin geleceği olan,
daha temelde ise, saman altından sessizce yürüyen bir
su gibi, toplumsal hayatın her alanında olduğu
gibi üniversitelerde de mevzi edinmeye, denetimi ele geçirmeye
çalışan İslamcılar, diğer yanda,
sağcısı ve sözde solcusuyla ırkçı-şoven
(ki bu aynı dozajda olmasa bile AKP´lilerde de var),
Kemalist takım...
Hükümetin tasarısına karşı önce YÖK
baronları kazan kaldırdılar. Devreye Kara
Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman girip YÖK Başkanı
Gürüz dahil, sekiz rektörü huzuruna çağırdı,
durum görüşüldü, kriz durumuna uygun harekat planı
yapıldı, emirler verildi.
Üniversite ve bilim açısından görülmemiş
bir rezalet, ancak Türkiye gibi faşist ve diktatoryal
ülkelerde rastlanabilecek bir manzara...
Genelkurmay Başkanı bu tutumu doğal bulup
destekledi. Ardından rektör efendiler üniversite açılışlarında
hükümeti topa tuttular. Başbakana „gafil“ dayip Menderes´in
düştüğü durumla tehdit eden mi dersin, Kubilaylığa
özenen mi dersin...
Erdoğan´ın da frenleri attı, onları
„edepsizlikle“ suçladı.
Elan kavga devam ediyor. Ama beklendiği gibi hükümet,
benzer durumlarda olduğu gibi yelkenleri yine biraz
indirdi, uzlaşma arıyor görüntüsüne büründü.
Peki bu kavgadan ne çıkar? Generaller ve onların
sivil kanattaki onbaşıları kazansa ne olur,
Erdoğan ve ekibi kazansa ne olur? Durum değişir
mi?
Bu ülkede demokrasi de bilim özgürlüğü de çoktan
iğdiş edilmiş. Ne kemalist kafaların,
ne islamcıların, ne de (beş-on kişiyi
içinden çıkar) bizzat üniversite profesörlerinin böyle
bir derdi var.
Bu ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü, bilim
özgürlüğü, özgür üniversite... Bu iş çok zaman,
çok emek ister daha. Devenin kamburunu düzeltmek daha kolay!