|
Bu savaş ne için?
|
2012-09-19 15:53
|
Kemal Burkay
|
|
Bingöl’de üç gün arayla, öncekinde 8 özel harekât polisinin, ikincisinde ise 10 askerin hayatını kaybettiği, 70 dolayında askerin ise yaralandığı olay akla ciddi kuşkular getirdi ve bu Türk medyasına da yansıdı. Bazı yorumcular bunu 1993’teki 33 asker olayına benzetti.
Olayları bence iki açıdan ele almalı. Birincisi PKK’nin geçen yıl Haziran ayında yeniden başlattığı ve adına “halk savaşı” dediği bu çatışmaların amacı ne?
PKK bu savaşı Kürt halkı için, onun hakları ve özgürlüğü için mi yürütüyor? Peki PKK’nin Kürt halkı için istediği ne: “Demokratik özerklik.”
PKK demokratik özerkliği şöyle niteliyor: Sınıra, toprağa, bayrağa gerek yok… Resmi dil yine Türkçe olsun… Kürt kimliği Türk ulusu içinde bir alt kimlik olsun…
Türkçe bilen herkes yıllardır PKK-BDP kesiminin tekrarladığı bu taleplerin ne anlama geldiğini bilir. Bu, Türk siyaset adamlarının ve medyasının sık sık iddia ettikleri gibi, bağımsız bir devlet istemi değildir. Bölgesel özerklik, yani otonomi bile değildir. Bir başka deyişle bölücülük filan değildir.
Kürtler bakımından bu, bir şey istiyor gibi görünüp gerçekte dişe dokunur bir şey istememektir, yani bir tür kandırmacadır. Türk devleti bakımından ise “kelepir fiyatına çözüm”dür.
Öyleyse Türk devleti ve medyası bu talebe neden öfkeleniyor. Neden bu talebi öpüp başına koymuyor ve oturup PKK ile bir güzel anlaşmıyor?
İşte herkesin sorması ve cevap vermesi gereken soru bu.
Bana göre devlet pekâlâ bu düzeyde PKK ile bir güzel anlaşıp “Kürt sorununu çözdüm” diye dünya aleme ilan edebilir. Bununla Kürt sorunu çözülmüş olur mu? Besbelli olmaz. Ama en azından PKK-BDP kesiminin diyeceği bir şey kalmaz.
Ama devlet bu konuda birlik değil. Devletin içinde bir kesim, örneğin AKP hükümeti Kürtleri bazı ufak tefek tavizlerle (örneğin TRT-Şeş ve iki saatlik seçmeli ders) razı ederek silahları susturmak ve bu sorunu tatlıya bağlamak isterken, devletin öbür kanadı, derini, Kemalist çevreler vs. buna bile razı değiller. Birincisi, onlar kültürel haklara, örneğin TRT-Şeş’e ve seçmeli Kürtçe derse bile karşılar. İkincisi ise, onlar savaşın bitmesini istemiyorlar, PKK’yi birilerine karşı kullanma derdindeler. Ecevit Öcalan’ın idamına karşı çıkarken öyle demişti: “Herkes kullanıyor, biz neden kullanmayalım.”
Derin devlet kanadı PKK’yi şimdi AK Parti’ye karşı kullanmaya çalışıyor. Derin devletin şu anda devam edegelen savaştan pek memnun olduğuna, Ergenekoncuların ağzının kulaklarına vardığına kuşku olamaz.
Peki, PKK’nin kendisi, “Demokratik özerklik” gibi içi boş bir talebe rağmen bu savaşı neden yürütüyor? Böylesi basit, sınırlı bir talep için halk savaşına, bunca kan dökmeye, bunca genci ölüm tarlasına sürmeye ve ortamı bu denli germeye gerek var mı? Bu mücadeleyi siyasal ve barışçı yöntemlerle yürütemez mi? Bunun araçlarına (örneğin BDP’nin kitle gücü, yerel yönetimlerdeki ve Parlamento’daki varlığı) sahip değil mi?
Dağdaki gerilla gençler bile “böyle bir talep için halk savaşına gerek yok, bir an önce şu savaşı durdurun da biz de evlerimize dönelim,” derken, bunun bilincinde iken, PKK’nin saç-sakal ağartmış siyasi yöneticileri ve komutanları bunun farkında değiller mi?
PKK’nin başındakilere, “halk savaşı”nın ideologlarına bakarsanız, onlar bunu AK Parti hükümetini yıkmak için yürütmekteler. Yani düşman AK Parti, başka bir şey değil. Demek AK Parti hükümeti yıkılsa savaş da amacına ulaşmış olacak ve PKK silahları susturacak…
Peki, AK Parti gidince kim gelecek? Onun karşıt cephesi kim? Besbelli Ergenekoncular, darbeciler, militaristler… Vesayet güçleri ellerinden alınanlar... Ayrıca bunların şu andaki müttefikleri İran, Suriye rejimleri ve Bağdat’taki Maliki rejimi…
Demek ki bu savaş, bizzat Osman Öcalan’ın deyişiyle Kürt halkı için değil, başkaları için…
Özel olarak Bingöl-Muş karayolunda cereyan eden son iki olaya gelince… Bu iki olay, özellikle de izinden dönen sivil giyimli ve silahsız askerlere yönelik olanı, 1993’teki 33 asker olayına pek benziyor.
1993’te 33 silahsız asker, ateşkes ve çözüm sürecini sabote etmek için PKK’nin kucağına atılmışlardı. Yani onlar kamuoyunu germek için kurban edilmişlerdi. Bu kez de aynı amaçlar için, yangını büyütmek, kamuoyunu germek için kurban edilmiş olmasınlar?
Ergenekoncuların, darbecilerin bir bölümü Silivri’ye konmakla onların sonu gelmedi. Bu şer ağı tümden temizlenmedi ve onun her fırsatı değerlendireceğine kuşku olmasın. Şu günlerdeki ortam ise tam kurdun sevdiği dumanlı hava. Hangi eylemi kimin, hangi amaçla yaptığını seçmek kolay değil.
Evet, AK Parti hükümeti değişimin gerektirdiği cesur adımları atamadı, durdu ve geri mevzilere çekildi. Ama çoban bu hataları yaptı diye, kurdun havasına uymak, onların oyunu karşısında susmak, bu oyuna gelmek veya dur diyememek, sonuçta meydanı onlara bırakmak akıllıca bir siyaset olmaz.
Daha AK Parti’nin hükümet olduğu dönemin başında söylemiştim, AK Parti değişimin partisi değildi. Buna rağmen, olumlu işler yaptı. Ama bir yere kadar. Şimdi durdu ve geri çekildi diye ona kızmak, değişimin gedikli düşmanlarına karşı sessiz kalmayı gerektirmez.
Değişim isteyenler, barış ve çözüm isteyenler resmin tümüne bakmayı bilmeli. Resmin tümünde ise görülen şudur:
Bu savaşın kimseye bir yararı yok. Bu savaş ne Kürt halkı, ne de Türk halkı içindir. Silahlar bir an önce karşılıklı olarak susmalı.
PKK’nin savaşının Kürt halkına hiçbir yararı yok. Silahlar çözümün önünde bir engel. Kürt halkının barışçı bir ortama ihtiyacı var. O, barışçı bir ortamda, kırıp dökmeden haklı taleplerini dile getirebilir ve gerçekleştirebilir.
Dökülen kandan acı duyan, ister Kürt ister Türk olsun, gençlerin hayatı üstüne titreyen her vicdanlı insan artık bu savaşa dur demeli. PKK’nin silah bırakmasını istemeli.
Hiç kuşkum yok ki mevcut dünya ve ülke koşullarında çözüm, yani barış ve özgürlük, silahların susmasından geçiyor.
19 Eylül 2012
|
|
|
|