|
Bingöl, Erzurum, Diyarbakır eylemleri; Kim neyi hedefliyor?
|
2015-06-05 20:45
|
Kemal Burkay
|
|
27 Mayıs tarihli “İyi saatte olsunlar iş başında” başlıklı yazımla son dönemde dikkat çeken provokatif nitelikteki olaylara dikkat çekmiş, şöyle demiştim:
“Resmin bütününe bakıldığı zaman yukarıdaki eylemleri anlamak kanımca zor değil. Belli ki seçimde yarışan aktörler sadece siyasi partiler değil, bir de görünmeyen aktörler var. Onların bir bölümü, en başta da son büyük vartayı atlatan derin devlet unsurları, Ergenekoncular, JİTEM’ciler ve ötekiler, kendi hesaplarına ortamı germek için eylemdeler. Bunların kimisi devlet kurumlarında, kimisi dışında, şu ya da bu siyasi partinin, paravan veya taşeron örgütün içinde.
“Bunlar yaptıkları eylemlerle hem kamuoyu oluşturmak, seçimleri etkilemek, hem de gerginlik yaratmak, yeni çatışmaların fitilini ateşlemek istiyorlar. Bu, on yıllar boyunca başvurdukları bir yöntemdir.”
Olayların devam etmesi bekleniyordu. Nitekim Şırnak’ın bir köyünde HUDA-PAR’lılara yönelik saldırıda iki kişi öldü. Ardından Bingöl’de bir HDP seçim arabasının şoförü köy yolunda ölü bulundu, vücuduna 30 kurşun sıkılmıştı. Bunu Erzurum’da HDP mitingine yönelik saldırı izledi. Onu da 5 Haziran’da, yani seçime bir gün kala, HDP’nin Diyarbakır mitinginde patlayan bir bomba izledi. Olay önce trafo patlaması sanıldı, sonra bomba olduğu söylendi; ölü ve yaralılar var.
Son üç olay, özellikle de Diyarbakır mitingindeki olay büyük yankı yaptı. Kabaran öfke ve tepkiler sosyal medyaya da yansıyor.
Özellikle Bingöl’deki eylemle Diyarbakır mitingindeki patlamanın, eğer trafo patlaması değilse –ki öyle olmadığı anlaşılıyor- provoksyon olduğu kanısındayım.
Akla gelen, daha doğrusu gelmesi gereken soru şudur: Böyle bir provokasyonu kim yapar?
Biz Kürt ve Türk siyaset adamlarının, hatta yaşı belli bir olgunluğa erişmiş olan sıradan insanların bu konuda epeyce deneyimi var. 1960’lı, 70’li yılları, daha sonrasını yaşadık.
Provakasyon öyle bir eylemdir ki, provokatör ve ona eylemi yaptıran odak bununla kamuoyunu kışkırtır, belli bir gerginlik ve çatışma yaratmak ister. Çoğu zaman fail ilk akla gelen değildir.
Örneğin 1978 yılındaki Maraş olayları bu türden bir provokasyondu; camiye bomba atıldı ve Alevilere, solculara yüklendi. Böylece Sünni kitle kışkırtılıp Alevi Kürtlere saldırtıldı. Oysa bombayı koyan ne Alevi, ne de solcuydu. Yıllar sonra bu eylemin Alevi Sünni çatışması yaratmak isteyen kontrgerilla tarafından düzenlendiği anlaşılacaktı.
Malatya’da Belediye Başkanı Sünni Kürt Hamido’ya gönderilen ve onun ölümüne yol açan paket bombası da yine Alevilere ve solculara yüklendi, kitleler kışkırtıldı; Malatya’da da sol kesime ve Alevilere karşı terör estirildi; evler, işyerleri tahrip edildi, onlarca kişi öldürüldü.
Kırıkhan’da bomba, onu camiye koymak isteyenlerin elinde patladı; onlar da ne solcu, ne de Alevi idiler, Kontrgerilla’nın kullandığı tetikçilerdi.
Böylesine daha nice örnek verilebilir. O dönemde Cunta darbe hazırlığı içinde idi ve bu şekilde Kontrgerilla ve benzeri suç ve provokasyon odakları eliyle bir dizi eylemler tezgahlandı.
Bu deneyimleri de göz önüne alarak düşünürsek Bingöl’deki HDP şoförünü kim ve niçin öldürmüş veya öldürtmüş olabilir? Aynı soru Diyarbakır eylemi için de geçerli.
Belli ki bu eylemi yapanların ondan bir beklentisi var. Bu beklenti ne olabilir? İlk anda akla gelen ihtimallerden biri, bu eylemleri seçimlerde HDP ile rakip durumda olan, onunla çekişen bir partinin yaptırmış olmasıdır, amaç ise onu sindirmek… Ama bu kolaycı bir yorum veya suçlama olur. Failler yakalanıp yargı önünde suçlarını itiraf etmedikçe böyle bir iddia inandırıcı olmaz. Kaldı ki bu tür eylemlerin ona hedef olan partiyi yıldırmayacağını, aksine mağdur duruma düşürüp beklenenin tersi sonuçlara yol açabileceğini de, hasım durumdakiler pekala hesaplayabilirler.
İkinci olarak akla gelen, bu tür eylemlerin HDP’yi sindirmek değil, tam tersine kışkırtmak amacıyla yapılmış olmasıdır. Kanımca bu çok daha güçlü bir ihtimaldir. Geçmiş deneyimlerimiz de genellikle böyle olduğunu gösteriyor. Birine yönelik eylem yapıp eylemi onun rakibi görünen kesime yüklemek… Onu karşı eyleme yöneltmek, gerilim ve çatışma yaratmak…
Diğer bir deyişle bunu üçüncü bir el yapar.
Bu ülkede bunu çok görüp yaşadık. Bugün de bunu yaptırabilecek iç ve dış odaklar ve onlara taşeronluk edecek örgütler yok değil. Kanımca HDP bürolarına karşı Mersin ve Adana’daki bombalama eylemleri de bu türdendi.
Şu 7 Haziran seçimlerinde yarışan partilerin dışında, seçim sonuçlarından kendileri için bir şeyler bekleyen, bunu hayat memat meselesi yapmış başka odaklar da var ve onların seçimleri etkilemek için nasıl canhıraş çabalar içinde olduğu herkesin malumudur. Bu nedenle akla birçok ihtimal geliyor. Bu eylemlerin ardında bir dizi el olabilir. Ergenekoncuların, JİTEM’cilerin ve daha başkalarının… Provokasyon odaklarının, seçimlerin de ötesinde hedefleri, planları olabilir.
Bu tür eylemlerin faillerini hemencecik yakalayıp ortaya koymak da kolay değildir. Bu genellikle zaman alır ve gerçekler anlaşıldığı zaman da atı alan Üsküdar’ı geçmiş olur.
Provokasyonu tezgahlayanlar genellikle toplumda panik yaratmak, kitleleri öfkelendirmek ve kendi planları doğrultusunda yönlendirmek isterler.
Tüm bu nedenlerle yapılması gereken sağduyu ile hareket etmek, kışkırtmalara gelmemek, öfkeleri frenlemektir.
Bu tür eylemleri aydınlatmak görev ve sorumluluğu ise elbet en başta hükümetindir. Mersin ve Adana eylemlerinde failin tespit edildiği söylendiği halde, ne yazık ki o kişi veya kişiler henüz yakalanıp olay aydınlatılmış değil.
5 Haziran 2015
|
|
|
|