|
ŞU “TÜRKİYELİLEŞME” MESELESİ ÜZERİNE…
|
2015-10-07 10:05
|
Kemal Burkay
|
|
Bazı şeyleri tekrar tekrar yazmak sıkıcıdır. Ama ne yazık ki bunu yapmak gerekir. Çünkü söylediğiniz ve yazdıklarınız herkese ulaşmaz. Ulaşsa bile bazıları anlamayabilir. İyi niyetli insanlara aynı şeyi tekrar anlatmak gereği doğar. Bazıları ise iyi niyetli değildir, okuduklarını pek iyi anlar da çarpıtırlar; hatta söylediğinizin tam tersini yayarlar. Çünkü siyasette herkes dürüst değildir, ilkeli de değildir. Öyle olunca görüşlerinizi tekrar tekrar yazmak, ya da daha önce söyleyip yazdıklarınızı yeniden hatırlatmak gerekir.
Bazı dost ve arkadaşlarım bile soruyorlar: “Şu ‘Türkiyelileşme’ meselesi üzerinde ne düşünüyorsunuz, bu konuda bir yazı yazsanız…” Oysa ben bu konuda, değişik zamanlarda, değişik konuşma ve yazılarımda görüşlerimi söyledim ve yazdım. Ama belli ki bu bazı dost ve arkadaşlarıma bile ulaşmamış. Ayrıca bu konuda bazılarının bilinçli şekilde demagoji yaptıkları, benimle ilgili olarak çarpıtmalara başvurdukları da kulağıma geliyor. Bunlar yazmayı göze alamıyor, ama dedikodu yapıyorlar. Eh dedikodu da bazıları için bir mücadele, bir propaganda yöntemidir.
Ve böylesi tavır ve tutumlar yalnızca karşıt cephede olanlardan gelmiyor –onlardan gelmesi çok doğal- ama bazen sözde bizim cephede olanlardan da geliyor… Buna da şu uzun siyasal mücadelemde çokça görüp yaşadıklarımdan sonra şaşmıyorum. Yıllar önce bir şiirimde şöyle demiştim:
Barış ve özgürlük kavgasında Başı dik, onurlu, direngen Bir ersen Dostun da çok olur, düşmanın da Kimi de sözde senin kampında Okları sana çevriktir…
Öyle olunca bazı şeyleri yeniden söylemek ve yazmak, en azından hatırlatmak gerekiyor. Ben de şu “Türkiyelileşme” meselesi ile ilgili olarak öyle yapıyorum. Bu yılın Nisan ayında Sabah Gazetesi’nden Uğur Yıldırım’ın benimle yaptığı röportajın buna ilişkin bölümünü aşağıya alıyorum:
- HDP’nin 7 Haziran Genel seçimleri öncesinde açıkladığı seçim bildirgesini nasıl buldunuz? Bildirgede yer alan “Ortak vatan” ve “Silahsız çözüm” ve “demokratik özerklik” taleplerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu bildirgede Kürt sorununun çözümünü amaçlayan dişe dokunur öneriler yok. Öteden beri söylüyorum, dünkü BDP’nin ve bazı sol grupların eklemlenmesiyle oluşan bugünkü HDP’nin Kürt sorununun çözümüne yönelik bir projesi yok. Demokratik özerklik” dedikleri şey, bir kere terim olarak manasız. Literatürde böyle bir terim yok, “özerklik” terimi var. Özerklik ise otonomi demektir. Eski dilde buna muhtariyet denir. Öcalan’ın piyasaya sunduğu, PKK’nin ve onun izindeki legal örgütlerin sahiplendiği “demokratik özerkliğin” ise içi boş. Kendilerine sorulduğu zaman “toprak, sınır, bayrak gerekmez, Türkçe yine tek resmi dil olsun” diyorlar. Dünyada böyle bir özerklik yoktur. Özerk ya da otonom bölgenin elbet sınırları olur, üzerinde gerçekleşeceği bir toprak olur, bir bayrağı ve eğer dili farklıysa resmi dili olur. Dünyada bunun yüzlerce örneği var. Ama toprağı, sınırı, bayrağı, resmi dili olmayan bir özerk bölge örneği yoktur. Özerk yönetim havada kurulmaz. Özetle, bu demokratik özerkliğin içi boştur. “Ortak vatan”, “demokratik millet” gibi belirlemeler, Kürt sorunun özünü gizlemek, geçiştirmek için bulunmuş tabirler. Nasıl her halkın bir vatanı varsa Kürtlerin de var. Kürtlerin, geçmişten beri üzerinde yaşadığı bir coğrafya var ve bunun adı Kürdistan. Kürt sorununu çözmek isteyen bu adı gizlemek için çaba göstermez. “Demokratik Millet” tabirine gelince, bu da terminolojide olmayan, manasız ve uydurmasyon bir terim ve yine Kürt halkının millet olarak varlığını gizlemek için uydurulmuş.
- Kürt sorununun çözümü nasıl olacak? Kürtlerin Türkiyelileşme çabası Kürt sorununu çözecek mi?
Bu “Türkiyelileşme” tabiri boşuna ortaya çıkmadı. Bu, Kürtleri Türkleştirme politikasının yeni versiyonudur. Bir partinin Türkiye çapında siyaset yapması başka şeydir, Türkiyelileşmek ya da Türkleşmek başka şeydir. Biz de HAK-PAR olarak, Türkiye çapında siyaset yapıyoruz, bu doğaldır. Programımızda hem Kürt sorununun çözümü hem de Kürtleri ve Türkleri ilgilendiren diğer tüm sorunların çözümüne yönelik bölümler var: Alevi sorunu, kadın sorunu, çevre sorunları vb… Aynı zamanda Ortadoğu’nun bütününe ve dünya sorunlarına ilişkin de görüş ve önerilere sahibiz. Yani bir bölgeye sıkışmış, lokal bir parti değiliz.
Öte yandan böyle olması, bu ülkede çok büyük bir sorun olan ve geçmişten kalan Kürt sorununu yok veya önemsiz saymayı gerektirmez. Kürtlerin eski bir dilleri ve kültürleri var. Üzerinde yaşadıkları, ama zaman içinde Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında dört parçaya bölünmüş bir ülkeleri var. Kürtler bir ulustur. Sorunun çözümü ise Kürt gerçeğini olduğu gibi kabul etmek ve bu halka meşru ve doğal haklarını tanımakla olur: Kendi kendini yönetme, dilini hayatın her alanında özgürce kullanma, ülkesinin doğal kaynaklarından yararlanma vb. Kendi kendini yönetmenin, diğer bir deyişle kaderini özgürce belirlemenin çeşitli biçimleri var: Bağımsız devlet, federasyon veya otonomi. Biz HAK-PAR olarak mevcut koşullarda, Türkiye sınırları içindeki Kürdistan parçasında (Kuzey Kürdistan) federal çözümün en iyi biçim olduğu kanısındayız. Her iki halk, Kürtler ve Türkler böyle bir yapı içinde yan yana, bir arada barış içinde yaşayabilirler. Bunun için bugüne kadar izlenen, inkar ve baskıya dayanan yanlış politika değişmeli, yeni ve demokratik bir anayasa ile ademi merkeziyetçi bir sistem benimsenmeli, Kürdistan federe bir statüye kavuşmalı, Kürtler seçimle kendi yerel yönetimlerini oluşturmalı, Kürtçe Türkçenin yanı sıra resmi dil ve eğitim dili olmalı. Ülkeye barış da ancak bu şekilde gelir ve kaynaklar artık savaşa ve yıkıma değil, gelişmeye yönelir.
Özetle, Kürt sorununun çözümü için Kürtlerin Türkleşmesi veya Kürdistan’ın yok sayılması gerekmez. Bu geçmişten beri denenen yanlış politikadır. Birarada barış içinde yaşama ancak her halkın; dil, kültür ve inanç bakımından farklı grupların birbirlerinin varlığına, farklarına saygı göstermesiyle olur.
--------------------------------------------------------------------------
DİPNOT: Bu röportaj yayınlanmadı. Bunun üzerine 10 Haziran’da hem kendi feys (face) sayfamda, hem de Dengê Kurdistan sitesinde “Yayınlanmayan Bir Röportaj” başlığıyla ve bir ön notla birlikte yayınladım. Görüldüğü üzere cevabımda bugün de tartışılmakta olan bazı konulara ilişkin görüşlerimi çok net biçimde dile getirmişim. Röportajın tamamını merak edenler veya yeniden okumak isteyenler, hem benim feys (face) sayfama, hem de Dengê Kurdistan’daki yazılarımın arşivine bakabilirler.
7 Ekim 2015
|
|
|
|