|
Kemal Burkay |
|
|
|
|
|
|
|
Mısır’ı zor günler bekliyor
|
2013-07-06 12:56
|
Kemal Burkay
|
|
Bir yıl önce yapılan seçimlerde Cumhurbaşkanlığını ve hükümeti istemeye isteyeme İslamcı kesime teslim etmek zorunda kalan ordu, Tahrir meydanında bir süredir devam etmekte olan kitle eylemlerinin ardından darbe ile yeniden iktidara el koydu. Cumhurbaşkanı Mursi tutuklandı, Başbakan ise aranıyor. Üstelik Başbakan, üst yargı kararıyla görevden alındı ve aynı anda yıldırım hızıyla bir yıl hapis cezasına mahkum edildi. Tahrir’dekiler, yani muhalefet de bunu sevinç gösterileriyle karşıladı.
Bütün bunlar Ortadoğu’ya özgü manzaralar ve bana 27 Mayıs 1960 darbesini hatırlattı. Darbe olduğu zaman üniversitenin son sınıfındaydım. Bazı üniversite eylemleri ve küçük çaplı sokak hareketleriyle başlayan tepkiler askeri darbeyle sonuçlandı.
Darbe Başkent Ankara’da şenliklerle karşılandı ve devrim diye nitelendi. Sonrası ise biliniyor. Menderes ve arkadaşlarının elbet hataları olmuştu. Tahkikat Komisyonu, muhalefete ve basına yönelik baskılar, hele hele Kürtlere yönelik şu ünlü “49’lar Olayı”... 49 Kürt aydını, herhangi bir örgüt de kurmadıkları halde, Kürt devleti kurmaya teşebbüsle suçlanmış, tutuklanıp idam cezası istemiyle yargılanmış, bir yıl süreyle sorgusuz sualsız hücrelerde tutulmuşlardı.
Belki de bu nedenlerle ben de o dönemde, çoğu üniversite öğrencisi gibi darbeyi alkışlayan, onu devrim diye niteleyenler arasındaydım. Ne var ki zamanla bunun bir devrim olmadığını, darbenin bir şeyi çözmediğini, tam tersine demokrasi deneyimini sekteye uğrattığını, ülkeye daha sonra da çok pahalıya mal olacak darbeler yolunu açtığını anladık.
Darbe olmasa da, büyük ihtimalle bir sonraki seçimde Demokrat Parti kaybedecek ve CHP iktidara gelecekti. Ama darbe bu yolu da kapadı. 49’lara gelince, 27 Mayısla iktidara el koyan “Milli Birlik Komitesi”, yani askerler de onları bırakmadılar. 49’lar Davası birkaç yıl daha sürdü ve sonunda, askeri mahkemede bile beraat ettiler.
Peki şu anda Mısır’da olan nedir? Mursi ve arkadaşları böyle bir darbeyi hak etmek ve darbecilerin içte ve dışta bazı çevrelerde alkışlanması için ne yaptılar?
Şunun şurasında Mursi’nin serbest seçimler sonucu % 52 oyla Cumhurbaşkanı seçilmesi ve hükümetin Müslüman kardeşlere geçmesinin üzerinden ancak bir yıl geçti. Mısır’da daha önce mükemmel bir demokrasi vardı da Mursi ve arkadaşları onu askıya mı aldılar? Medyayı mı susturdular? Seçimler kapıya dayandı da buna karşı direndiler mi?
Tunus’la başlayan Arap baharı dalgasının bir parçası olarak Mısır’da da Mübarek’in diktatörlük rejimine karşı Tahrir Meydanı’ndaki ünlü halk eylemiyle başlayan direniş elbet haklıydı ve tüm dünyada demokrasi güçlerince desteklendi. Onun başarıya ulaşmasını bu nedenle biz de alkışladık. Ama Mursi ve arkadaşlarının yeni bir Tahrir direnişine yol açmak için bu bir yıl içinde ne kötülükler yaptığını anlayabilmiş değilim.
Bu arada elbet Mursi ve arkadaşlarının Mısır halkı için ideal bir yönetim sağladıklarını kimse söyleyemez. Hatalar da yapmış olabilirler. Ama bunun yolu herhalde, seçimle gelmiş Mursi’yi ve hükümeti alel acele bir asker-yargı darbesiyle devirmek değildi.
Olup bitenler nasıl açıklanabilir? Kanımca bu gelişmelerin temel nedeni Mısır’da ve “Arap Baharı” değişimini yaşayan söz konusu diğer ülkelerde demokrasi geleneğinin var olmayışıdır ve bu gelenek bir günden diğerine oluşmaz. Batıda oluşması yüzlerce yıl sürdü.
Başlangıçta çoğu kişi Arap dünyasında demokrasi yönünde bir değişim, mevcut diktatörlük rejimlerine karşı bir halk hareketi beklemiyordu. Ama bunlar oldu ve olması doğaldı. Günümüzün güçlü iletişim koşullarında Arap ülkeleri ve bir bütün olarak İslam dünyası da kendi dışında olup bitenlerden etkileniyor, yeni bir nesil yetişiyordu. Bu nesil değişime öncülük etti. O zaman yine birçokları bu değişime dudak büktüler, bu ülkelerde demokrasi olmaz dediler. Herhalde onlar şimdi olup bitenlere bakarak haklı çıktıklarını düşünüyorlar. Ama yine yanılıyorlar.
Elbet bu ülkelerde demokrasinin bir günden diğerine çağdaş anlamıyla, AB standartlarında oluşması beklenemezdi. Değişim dalgasının başladığı ve tartışıldığı dönemde de buna ilişkin görüşlerimi dile getirmiştim. Sürecin inişli çıkışlı olacağını, değişimin sancılı biçimde yaşanacağını, ama Arap ve İslam dünyasının da düşe kalka olsa bile sonunda değişeceğini ve demokratikleşeceğini söylemiştim. Kanımca şimdi yaşanan budur ve bu hamur daha epeyce su alacaktır.
Türkiye’de bazı çevreler şimdi Mısır’da yaşananlara bakıyor ve el ovuşturuyorlar, benzerinin burada da gerçekleşmesini dört gözle bekliyorlar. Bunlar hiçbir dönemde halka inanmamış, güvenmemiş, demokrasiyi önemsememiş çevreler. Bunlar zaten her zaman darbeci idiler ve AK Parti iktidara geldikten sonra da bekledikleri budur.
AK Parti demokrasinin şövalyesi mi? Elbette değil. Yanlışlar yapmıyor mu? Bence de yapıyor. 10 yıllık iktidarı döneminde birhayli olumlu işler yaptı, askeri vesayeti geriletti, Kürt sorununda bazı ezberleri bozdu, demokrasi yönünde olumlu adımlar attı; ama gelip bir yerde durdu. Onun Türkiye’yi çağdaş anlamda demokratikleştirmek için geçmişte gerekli birikimi yoktu ve bugün de Kürt sorununu, Alevi sorununu çözmek, ileri bir demokrasi yaratmak için gerekli projeleri yok. Ana muhalefet CHP ve MHP’nin mi? Onların hiç yok!
Öyle olunca yapılacak iş darbe beklemek değil, değişimci projelerle ortaya çıkıp, bu doğrultuda örgütlenip halkın güvenini kazanmak ve demokratik yöntemlerle iktidar olmaktır. Bunu yapmayıp, darbe beklemek, geçmişte pek çok kez yaşandığı gibi kendi ayağına sıkmak, faşizme ve militarizme davetname göndermektir.
Türkiye’de tüm olup bitenlerden sonra bir darbenin şansı olmadığı kanısındayım. Ama ezkaza olursa en çok düş kırıklığına uğrayacak olanlar, bir kez daha darbeden hak ve özgürlük bekleyenler olacaktır.
İlginçtir, ABD ve AB ülkeleri Mısır’daki darbeye açıkça tavır almadılar, adını bile koymadılar. Bunun nedeni batılıların öteden beri İslami iktidarlardan duyduğu korku ve kaygıdır. Değişim olsun, çok partili hayata geçilsin, serbest seçimlerle iktidar belirlensin, ama İslamcı partiler iktidar olmasın anlayışı… Bunun ise garantisi yok. Seküler ve askeri rejimler tarafından on yıllarca iktidardan uzak tutulmuş dindar yığınların seçimleri kazanma şansı yüksek. Türkiye’de de bu yaşandı. İslamcı yönetimler topluma kendi anlayışları yönünde bir düzen de vermeye çalışabilirler ve bu anlaşılır bir şeydir. Örneğin sosyalistler de iktidar olsalar bunu yapacaklardır. Bu durumda yapılacak şey “hadi bozulup yeniden dizilelim” anlayışıyla demokrasiyi paydos etmek değil, halkın oyuna saygı göstermek ve sabırla kitleleri kazanıp iktidarı demokratik yöntemlerle alarak kendi programını uygulamaktır.
Ama Batılı ülkelerin demokrasi anlayışının çifte standartlı olduğunu, onların çıkarlarını önde tuttuklarını unutmayalım. Tüm ülkelerde ne yazık ki böyledir. Batı’da eğer ikide bir demokrasi kesintiye uğramıyor ve faşizm dönemleri tarihe karıştıysa, bu demokrasi geleneğinin güçlü olması ve kitlelerin demokrasi bilinci sayesindedir. Umarım Ortadoğu ve Afrika da bir gün bu standarda ulaşır.
Elbet demokrasi salt dört ya da beş yılda bir sandık başına gidip kimin iktidar olacağına dair oy kullanmaktan ibaret değildir. Onun birçok ilkeleri var. İnsanların iktidarın uygulamalarına karşı görüş belirtmeleri, barışçı protestolar yapmaları ve çeşitli biçimlerde demokratik sürece katılmaları da bunlar arasındadır. Ama iktidar demokratik süreci kesintiye uğratmadıkça, örneğin serbest seçimlerin yolunu kapamadıkça, anayasal hak ve özgürlükleri işlemez hale getirmedikçe, muhalefetin yolu şiddete başvurma veya askeri darbelerden medet bekleme değildir. Demokratik yoldan iktidarı değiştirmenin yolu kapanmadıkça şiddet içeren bir direniş hak olamaz. Demokrasiye en çok da hakkı yenenlerin, baskı görenlerin ihtiyacı var.
Mısır’da bundan sonra ne olur? Daha ilk günden, A-Haber’de katıldığım programda Mısır’ı zor günlerin beklediğini söyledim. Mısır halkı darbeye karşı sessiz kalmayacak. Bu daha şimdiden görülüyor. Darbe yapmak bir dereceye kadar kolay, ama yönetmek zordur. İslam dünyası da artık eskisi değil. Darbecilerin yaptıklarına pişman olacaklarından kuşkum yok.
|
|
|
|
|
|
|