|
Çıkış yolu savaş ve şiddet değil, sorun çözümüdür
|
2016-11-07 22:17
|
Kemal Burkay
|
|
Ekim ayı boyunca acılı ve can sıkıcı olayları peş peşe yaşadık.
Bir yıl önce yitirdiğimiz Fehmi Yoldaşı andık, acı ve kederimiz tazelendi.
Hemen ardından Musul savaşında yitip giden canlar ve Dr. Sait Çürükkaya’nın kaybı…
Aynı günlerde Cumhuriyet gazetesine operasyon ve bir dizi gazetecinin “terör örgütlerine –FETÖ ve PKK’ye- destek suçlamasıyla tutuklanması…
Cumhuriyet Gazetesi ile huyumuz suyumuz ne kadar örtüşür ayrı bir konu, ama Cumhuriyet gibi Kemalist geleneğin direği bir basın organına böyle bir suçlama ne kadar gerçekçi?
Ahmet ve Mehmet Altanlar da son darbe girişimine destek olmakla suçlanıp tutuklanmışlardı!
Oysa bildiğimiz Altan kardeşler AK Parti’yi nice darbe girişimine karşı cesaretle savunmuşlardı.
Yine aynı günlerde Birçok Kürt kentinde belediyelere kayyum atanması ve ardından HDP’li politikacılara yönelik gözaltı ve tutuklamalar, Diyarbakır’daki büyük can ve mal kaybına yol açan patlama…
Böylece ülke tam bir kaynayan kazana döndü. Bir yandan da Suriye ve Musula müdahale, ABD ve AB ile restleşme…
Belki onlarca kez yazdık, HDP’liler çok büyük yanlışlar yaptılar, işlerin bu noktaya varmasında çok ciddi payları, sorumlulukları var. Örneğin ellerinde yüze yakın belediye ve parlamentoda güçlü bir grupları varken, barışçı ve siyasal yollardan doğru dürüst bir siyasi mücadele yapmayı başaramadılar. 7 Haziran’da grupları 80’e çıktı ve 3. Parti oldular; ama bunun da hakkını veremediler. PKK, doğasına uygun olarak bu olanakları heder etti ve onlar PKK’ye, onun, Kürdistan’ın tarihi kentlerini yerle bir eden, yedi bin gencimizin ölümüne yol açan gereksiz şiddetine hayır diyemediler, tavır alamadılar.
Üstelik hem PKK’nin, hem kendilerinin Kürt halkı için istedikleri dişe dokunur bir şey de yok. Kendi deyişleriyle devlet filan istemiyorlar. Yalnızca Kürdistan’ın Kuzey parçası için değil, diğer parçaları için de. Bağımsızlık istediği için Barzani’ye ateş püskürüyorlar!
Hatta, yalnızca bağımsız devlet değil, federasyon ve otonomi de istemiyorlar. Resmi dil yine yalnızca Türkçe olsun diyorlar.
Son dönemde “ortak vatan”, “demokratik Ulus” gibi sistemin mutfaklarında pişen söylem ve hedefleri önlerine koymuşlar.
Öyle olunca PKK neden silahlı bir gücü tutmakta ve şiddet eylemlerinde ısrar ediyor, hatta ikide bir “halk savaşı ile AKP iktidarını devirmekten” söz ediyor? HDP neden buna hayır diyemiyor?
Evet, şimdiye kadar onlarca kez yazdık, PKK –bilmeyerek de değil, bile bile- büyük yanlışlar yaptı ve HDP bunlara hayır diyemedi, onun dümen suyundan kopamadı. Bugünkü duruma gelinmesinde onların büyük payı ve sorumluluğu var.
Kürt halkı da zaten süreç içinde, özellikle de 7 Haziran Seçimleri’nin ardından Kürdistan’ın tarihi kentlerinde sergilenen ve tam bir yıkıma, göçe, kıyıma yol açan şiddet eylemleriyle birlikte, gerçeği daha açık seçik gördü ve bu manasız şiddete karşı tavır aldı.
Bu nedenledir ki Kürt halkı, belediyelere el konup belediye başkanlarının, milletvekillerinin tutuklanmasının ardından yapılan sokağa çıkma çağrılarına aldırmadı bile.
Son gelişmeler PKK ve HDP kesimine ders olur mu? Sanmam. Çünkü PKK bu yanlış yolda bilerek yürüyor, HDP de başından beri onun dümen suyunda. İçlerinde bu durumdan rahatsız olanlar varsa bile –ki var- onlar da kervandan ayrılmayı göze alamıyorlar.
Çare Kürt halkının bu kesimle yollarını ayırmasında, kendisine sağlıklı bir yol bulmasında.
Peki böyle olması, AKP hükümetinin tüm yaptıklarına hak verdirir mi? Hayır verdirmez.
Çünkü bu duruma gelinmesinde Türk devletinin ve hükümetlerinin dünden bugüne izledikleri yanlış politikaların da çok büyük etkisi var. Hatta temel neden PKK ve onun yanlışları değil, asıl olarak budur.
Çünkü bizzat PKK’yi de ortaya çıkaran ve bugüne kadar yaşatan bu sistemdir.
Sistem başından beri Kürt sorununu adil bir şekilde, eşitlik temelinde çözmeye yanaşmadı, Kürt halkının haklı taleplerine aldırmadı; ezerek, bastırarak onu susturmaya, asimilasyon politikalarıyla eritmeye, yok etmeye çalıştı.
Sistem barışçı Kürt mücadelesini ezdi, önünü kapadı ve PKK türünden şiddet örgütlerine yolu açtı, yöntem olarak bunu tercih etti. Bir başka deyişle, o, diyalogla, uzlaşmayla sorun çözme yerine, savaş yolunu seçti.
AK Parti de ne yazık ki, ilk birkaç yıldaki farklı yaklaşımın ve bazı olumlu ama sınırlı uygulamaların ardından aynı yanlış politikalara, devletin fabrika ayarlarına döndü.
Bugün yaşadığımız çıkmazın nedeni işte bu karşılıklı yanlışlar ve en başta da Türk devletinin çağdışı, yanlış politikalarıdır.
Yine bu çıkmazdan kurtulmanın, barışa ve demokrasiye ulaşmanın yolu sorun çözmektir ve bu işte en büyük sorumluluk Türk tarafına, bugünkü koşullarda gücü elinde tutan AK Parti hükümetine düşüyor.
Bu yanlış yoldan bir an önce dönülmeli. Öfkeyle, şiddetle sorunlar çözülmez. Kürt halkının temel hakları bir an önce tanınarak, eşitlik temelinde Kürt sorunu çözülmeli. Bunun biçimi şu koşullarda federasyondur.
Alevilerin haklı talepleri karşılanmalı. Türkiye’nin bir din devleti olması değil, herkesin dini inancına saygılı, tüm inançlara eşit mesafeli, gerçek anlamda laik bir devlet olması gerekiyor.
Türkiye’nin ne Orta Çağa ne Osmanlıya dönmesi gerekmiyor. Halklarımıza barış ve özgürlük sağlayacak olan AB standartlarında bir demokrasidir.
7 Kasım 2016
|
|
|
|