2024-11-22
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Kemal Burkay
 
G20; BEDEN BÜYÜK, BEYİN KÜÇÜK…
2017-07-17 12:25
Kemal Burkay
Geç de olsa son G20 zirvesiyle ilgili yazmak istiyorum. G20 dünyamızın ekonomisi en gelişkin veya gelişmekte olan 19 ülkesi ile Avrupa Birliği’nden oluşuyor. İçlerinde ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi zenginler; Çin, Rusya gibi büyükler; Hindistan, Endonezya, Meksika, Arjantin, Türkiye gibi ekonomik büyüklükleri ilk 20’ye giren, ama zenginlikle yoksulluğun at başı yürüdüğü ülkeler de, Suudi Arabistan gibi -çölün altındaki petrol denizi sayesinde- trilyonlarla oynayan çağdışı bir ülke de var.

G20’nin zirve toplantıları genellikle sol örgütlerin ve çevrecilerin de aralarında olduğu çeşitli gruplarca protesto ediliyor.

Bu yıl Almanya’da, Hamburg kentinde toplanan G20 zirvesine karşı gösteriler çok daha yoğundu ve bunların bir bölümü şiddet eylemlerine dönüştü.

G20 bu tepkileri hak etmiyor mu? Kanımca fazlasıyla hak ediyor. Şiddete, yakıp yıkmaya, bir tür vandalizme dönüşen eylemleri onaylamasak bile…

Söz konusu 20 büyükler, bu zirvelerde asıl olarak ekonomik istikrarın korunması, uluslararası ticaretin yolunda yürümesi gibi dünya kapitalizminin çıkarına olan konuları görüşüyorlar. Bunun yanı sıra, sözde dünyamızın diğer sorunlarını da görüşüyor ve çareler arıyorlar. Elbet bu ikincisine özellikle ihtiyaç var. İnsanlık dünya ölçüsünde büyük sorunlarla yüz yüze. Yer yer kitlesel ölümlere, göçlere yol açan kıtlık, açlık, yoksulluk, savaşlar… Bunun yanı sıra çevrenin, atmosferin, suyun ve toprağın giderek kirlenmesi, önü alınamayan ısınma ve bunun yol açtığı doğal afetler, bundan da öte dünyamızda yaşamın bir bütün olarak tehlikeye girmesi...

Birilerinin bütün bunlara çare araması gerekmiyor mu? Bu görev en çok kime düşüyor? Dünyanın büyük ve güçlü devletlerine, onların liderlerine değil mi?

Peki, söz konusu büyükler bu görevlerinin ve rollerinin ne kadar farkında? Hiç de değil. Üstelik dünyayı bu hale getirenler en başta onlar. Onların doymak bilmez büyüme hırsları.

Örneğin on milyonların ölümüne ve büyük yıkıma yol açan 1. ve 2. Dünya savaşlarının ve onları izleyen Soğuk Savaş Dönemi’nin yol açtığı tahribata rağmen, dünyanın gidişine yön veren büyük güçler bundan gereken dersi almışlar mı?

Hiç de almış gibi görünmüyorlar. En başta en büyüklerin elinde yığınla atom silahı var ve dünyamızda insanlığı ve tüm canlı hayatı tümden yok edebilecek bir atom savaşı riski sürmekte.

Onlar, atom silahlarını yok etmek ve tümden yasaklamak için ne yapıyorlar? Hiçbir şey! Geçmişte Sovyetler Birliği’nin çabasıyla bu alanda atılan bazı sınırlı adımlar da, Sovyetlerin ve sosyalist sistemin dağılmasıyla son buldu.

Atom silahları yok edilmediği gibi konvansiyonel silahlar (tanklar, toplar, savaş uçakları, savaş gemileri, füzeler vb) alanında süregelen bir yarış var.

Oysa İnsanlığın daha çok silaha, daha güçlü ordulara ve polis gücüne değil, barışa ihtiyacı var. Dünyanın çeşitli yerlerinde süregelen savaş yangınları, bunlara yol açan sorunlara çözüm bulunarak söndürülmeli. Ama büyükler bunun için çaba gösteriyorlar mı? Ne gezer! Tersine onlar, bu çatışmalardan yararlanıp oralarda etkinlik sağlamaya, hala dünyanın köşe bucağını parsellemeye ve silah pazarlamaya çalışıyorlar.

İki yıl kadar önce Paris’te, dünya ikliminin kötüye gidişini frenlemek için, fosil yakıtların kullanımına sınırlama getiren anlaşma, G20 ülkeleri tarafından da benimsenmişti. Ama şimdi ABD Başkanı Trump, kendisinden önceki başkanın, Obama’nın imzaladığı bu anlaşmayı tanımayacağını söylüyor, onun ABD ekonomisinin zararına olduğunu ileri sürüyor…

Amerika ki dünyanın en büyük ekonomisi. Pek çok ülkede yığınla insan günde bir doların altında bir gelirle hayatını sürdürmeye çalışırken ABD’de kişi başına ortalama yıllık gelir 50. 000 dolar civarında. Daha ne istersin be kardeşim, bu doyumsuzluk nedir?

ABD gibi krapitalizmin payitahtında dahi sınıflar arası gelir farkı büyük olsa da, üst sınıfın aşırı zenginliğine karşı görece yoksul toplum kesimleri olsa da, besbelli orada insanlar Afrika’daki gibi kitle halinde açlıktan ölmüyor. Tersine Amerikan toplumu çok yemekten, çağın bir hastalığı olan obeziteden muzdarip. İstatistik verilere göre Amerikan toplumu yediği kadar da çöpe atıyor ve salt bu çöpe atılan yiyeceklerden mevcut ABD nüfusu kadar nüfusu, 200 milyondan fazla insanı, diğer bir deyişle Afrika’yı beslemek mümkün.

Kuşkusuz obezite salgını salt ABD’ye özgü bir olay değil. Şu Türkiye’de bile, sokağa bir göz gezdirin, çok yemenin, oburca beslenmenin bir salgın hastalık gibi insan bedenlerine yansıdığını görürsünüz. Daha 15-16’sındaki pek çok gencin ve çocuğun bedeni bile 120-130 kiloluk adamlarınki gibi.

Ve Bay Trump, Paris anlaşmasına uymam derken insanlığın ve bir bütün olarak dünyanın geleceği konusunda ne kadar umursamaz olduğunu ortaya koyuyor.

Amerika’nın, Almanya’nın ve öteki zenginlerin daha çok büyümesinden ve zenginleşmesinden çok dünyamızda adil bir sisteme ve barışa gerek var. Zenginler bu zenginliği içerdeki ve dışarıdaki yoksullarla paylaşmasını bilmeli.

Bunu sağlayacak olan kim, kapitalizm mi, onun liderleri mi? Dünyamızı bu hale getiren onlar değil mi? Geçen yüzyılda insanlık için bir umut olarak ortaya çıkan sosyalist sistem, ne yazık ki başaramadı, kendisini yenileyemedi ve dağıldı. Dünyamızın bir kez daha sosyalizmin eşiğine varması kim bilir ne zaman mümkün olacak? Eğer bu arada insanlık bizzat kendi eliyle ve dünyadaki tüm hayatla birlikte yok edilmezse tabi...

En başta büyüklerin bu sorumsuzca hırsı nedeniyle dünyanın, insanlığın ve bir bütün olarak hayatın, bir atom savaşına da gerek kalmadan nasıl felakete doğru gittiğinin işaretlerini daha şimdiden somut olarak görmek mümkün. Kuzey Kutbu erimekte. Daha iki gün öncesi Antartika’dan dev bir buz dağı koptu. Çöllük alanlar genişliyor. Kuzey Afrika ve Arabistan’ın toz ve çamur yağdıran, sis yaratan çöl rüzgarları Kürdistan’a ve Anadolu’ya ulaştı bile. Pekin’de, Şanghay’da hava kirliliği nedeniyle insanlar maskelerle dolaşıyor.

Çağımızın büyük İngiliz fizikçisi Hawking, tüm insanlığı bir kez daha uyardı: “Belki de son çıkışa, yani dönülmez bir noktaya yaklaşıyoruz,” dedi.

Hawking sandalyeye bağlı yaşayan, bacakları zayıf ama beyni büyük bir insan; geleceği görüyor ve uyarıyor. Ama sözde dünyamızı yöneten büyükler hiç de vizyon sahibi görünmüyorlar. Onlar, bırakın üç-beş bin yıl sonrasını, 40-50 yıl sonrasını bile düşünmüyorlar.

Bırakalım uzak geleceği, kendi çocuklarını, torunlarını bile düşünmüyorlar.

G20’nin ve dünyanın görüntüsü ne yazık ki bu. Bunların bedenleri büyük, ama beyinleri küçük.

Ve bu kötüye gidiş yalnızca kutup ayılarının, penguenlerin geleceğini tehdit etmiyor, tüm canlıların ve elbet hepimizin, gelecek kuşakların.

Bunun için bu gidişe sessiz kalamayız.

Gelecek kuşaklara, çocuklarımıza ve torunlarımıza iyi bir dünya, barışçı, özgür bir gelecek bırakmak istiyorsak sesimizi yükseltelim.

17 Temmuz 2017


Print