|
HEM DEV UYANDI, HEM DÜNYA KOŞULLARI DEĞİŞTİ
|
2017-09-23 14:59
|
Kemal Burkay
|
|
Kemal Burkay
Değerli okurlar, Hem HAK-PAR’ın Hewlêr (Erbil) bürosunun açılışına katılmak, hem referandum hazırlıklarını yerinde gözlemek için birkaç gündür Güney Kürdistan’da idim. HAK-PAR Hewlêr bürosu 17 Eylül’de, parlamento ve hükümet temsilcilerinin, Hewlêr Valisi’nin ve pek çok siyasi parti temsilcisinin de hazır bulunduğu kitlesel bir törenle açıldı. Orada bulunduğum günlerde İran KDP’nin liderlerinden olup yıllar önce Berlin’de İran ajanlarınca şehit edilen Sadık Şerefkendi’nin anısına Koyê kentinde düzenlenen toplantıya bir grup arkadaşla katıldım ve bu dost, kardeş örgütün Genel Sekreteri sayın Mustafa Hicri ve arkadaşlarıyla görüştüm. Yine İran KOMELA’sının lideri sayın Abdullah Muhtedi ve arkadaşları büromuzu ziyarete geldiler ve onlarla da görüşüp sohbet ettik. Bunun yanı sıra referandum için düzenlenen bazı şenliklere katıldım ve çok sayıda dost ve tanıdıkla görüştüm. Dönüşümden bir gün önce Serê Reş’te Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Sayın Mesut Barzani’yi ziyaret ettim ve son durum üzerinde sohbet ettik. Sayın Barzani, bir gün önce yapılan ve oldukça kitlesel ve coşkulu geçen Süleymaniye mitingi sonrası oldukça iyimserdi. Dün akşam döndüm ve dün (22 Eylül) yapılan, son derece kitlesel ve coşkulu Hewlêr mitingini televizyondan izledim . İzlenimlerimle ilgili özet olarak şunu diyebilirim: Güney Kürdistan halkımız bağımsızlık referandumu ile ilgili olarak son derece kararlı ve coşkulu. Bu hem liderlerde, yöneticilerde görülüyor, hem de sokağa yansıyor. Başlarda bazı örgütlerde ve yörelerde, Örneğin Kürdistan Yurtsever Birliği yönetiminde ve Süleymaniye çevresinde görülen ikircim, referandum günü yaklaştıkça ortadan kalktı. Bu yönde, Kerkük, Hanekin dahil, Güney Kürdistan’ın bütününde güçlü bir irade oluşmakta. Kürt halkı büyük bir coşkuyla referanduma, diğer bir deyişle bağımsızlığa hazırlanmakta. Bir halk bakımından böylesi bir istek, kararlılık, coşku pek az yerde ve zamanda görülebilir. Ama yalnızca Güney Kürdistan halkımız mı? Aslında Kürdistan’ın tüm parçalarındaki ve yurt dışındaki Kürtler de aynı coşkuyu yaşıyorlar. Bu durum günlerdir dört parçada ve yurt dışında somut olarak görülüyor. 50 milyonluk Kürt halkı tarihi bir dönemeçten geçtiğinin farkında ve bunun sevincini yaşıyor. Yurt dışındaki geniş Kürt kitlesi de kadın-erkek, yaşlı, genç, çocuk, ellerinde ulusal bayraklarla sokaklara dökülerek, meydanlarda toplanarak, gösterilerle, sloganlarla, şarkılarla Güney Kürdistan’ın bağımsızlık referandumuna destek veriyor. Kürtler bakımından böyle de Kürtlerin bölgedeki komşuları ve dış dünya bakımından durum nasıl? Onlar bu haklı isteği, coşkuyu ne ölçüde doğru algılıyorlar? Kürt halkının bölgedeki komşuları malum: Bunlar Kürdistan’ı bölüşmüş devletlerin halkları: Türkler, farslar, Araplar… Bu ülkelerin yönetimleri, Osmanlı-İran dönemi bir yana, kendileri ulusal devletler kurdukları şu son yüz yıl içinde de Kürt halkının haklı istemlerine kulak verip, halkımıza eşit haklar tanıyıp, örneğin federal biçimde bu sorunu çözmeyi başaramadılar . Öyle olunca da hep bir Kürt sorunları oldu, Kürtlerle hep çatıştılar. Bundan hem Kürt halkı, hem kendileri kaybetti. Gelişemediler ve demokratikleşemediler. Kürt sorunu onlar bakımından bir fobiye dönüştü. Bu durum ne yazık ki bugün de devam ediyor. Irak Arap yönetimi, Kürt halkının bağımsızlık isteğine saygı gösterip onunla barışçı ilişkileri ve iyi komşu olmayı seçeceğine, referandumu ve bu halkın kendi kaderini tayin hakkını engellemeye çalışıyor. Türkiye ve İran rejimleri de bütün olup bitenlerden; yok saymanın, zorun, baskının işe yaramadığını, sorun çözmediğini gördükten sonra bile, kendi içlerinde Kürt sorununu diyalog yoluyla ve Kürt halkına eşit haklar tanıyarak çözme yöntemini seçeceklerine, eski yanlış yol ve yöntemlerde ısrar ediyor ve onlar da Güney Kürdistan’ın bağımsızlığını engellemeye çabalıyorlar. Peki, dış dünyanın tavrı nasıl? Elbet dış dünya gelinen aşamada Kürtlerin durumuna ilgisiz ve sağır değil. Kürt halkının artık uluslararası düzeyde pek çok dostları var. Hem çeşitli ülkelerin kamuoyu Kürt halkının haklı talebini anlıyor, hem de bizzat çeşitli devletler Güney Kürdistan’da referanduma ve bağımsızlığa destek verdiklerini şimdiden açıklıyorlar. 25 Eylül’de Kürt halkının bağımsızlık için evet demesi, hele bunu yüzde 70-80 gibi bir oranda dile getirmesi, uluslar arası desteği daha büyük ölçüde arttıracaktır. Şu husus bugünden çok açık: Bazılarının ileri sürdükleri gibi Kürt halkı yalnız değil. Bugün küçümsenmeyecek bir uluslararası destek var ve referandum sonrası bu destek çığ gibi büyüyecektir. Bazıları ise aksine, şu veya bu hesapla, Kürt halkının haklı talebine destek vermekten kaçınıyor ve “Irak’ın toprak bütünlüğü” teranesini dile getiriyorlar. Bunlardan biri de bizzat Birleşmiş Milletler denen kurum. Bu Birleşmiş Milletler denen örgüt gerçekten milletlerin bir birliği mi? Eğer öyleyse Kürt milletinin on yıllardır süregelen trajedisi karşısında ne yaptı? Yoksa o güçlü devletlerin çıkarlarına hizmet eden, zaman zaman onların kavgalarında hakemlik yapan bir kuruluş mu? BM Örgütü Kürtler konusunda ne yazık ki sınıfta kaldı. Bu tavrını bundan böyle de sürdürürse bizim açımızdan hiçbir saygınlığı olmaz? Ya ABD, Rusya ve öteki iri kıyımlar? Onlardan ve başkalarından son dönemde, özellikle de IŞİD terörüne karşı mücadele sırasında Kürtlere övgüyü sıkça duyduk. “Kürtler iyi savaşçı” diyorlar, kahramanlığımızı öve öve bitiremiyorlar. Tamam, Kürtler iyi savaşçı ve kahramanlar. IŞİD denen bela ise El Kaide gibi özellikle ABD’nin eseri. Ama sizin askerlerinizin canı tatlı. IŞİD’e karşı kendi askerinizi göndermiyor ve bu işi Kürtlere fatura ediyorsunuz. Öte yandan sıra Kürtlerin özgür olma, kendi toprakları üstünde bağımsız yaşama talebine gelince orada duruyor, Irak’ın, Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz ediyorsunuz… Sovyetler Birliği dağılınca bayram yapıyor, Federal Yugoslavya’yı kendi elinizle bölüp dağıtıyor; şurada burada bir milyonluk, hatta birkaç yüz binlik halkların kendi devletlerini kurmasını hak sayıyor, ama Kürtlere gelince “Durun!” diyorsunuz, “Sizin devlet kurmanız kötü olur!” Bu nasıl iştir, bu nasıl vicdandır, bu nasıl bir anlayıştır? Kürtler yalnızca sizin için savaşsın öyle mi? Baylar, durum değişti. Sayısı 50 milyona yaklaşan Ortadoğu’nun bu kadim halkı, bu dev artık uyandı ve onu hiçbir güç, hiçbir baskı, hiçbir oyun ve hile engelleyemez. Bu uyanış karşısında sizin Kürt halkı içinde oluşturduğunuz taşeron örgütler de artık bir işe yaramaz. Kürt halkının iradesine saygı gösterin. Özgür yaşamak, kaderini özgürce belirlemek her halk gibi Kürt halkının da hakkıdır. Biz kimsenin ülkesini parçalama gibi bir çaba içinde değiliz. Bizim binlerce yıldan beri var olan ve üzerinde yaşadığımız kendi ülkemiz var. Biz hiçbir halka düşman değiliz. Eşit ve özgür olduğumuz zaman -örneğin federal bir statüde- neden Türk, Fars ve Arap halklarıyla barış içinde bir arada yaşamayalım? Bağdat yönetimi bunu başaramadı, Kürt halkının anayasada belirlenen haklarına bile saygı göstermedi, ülkede demokrasiyi hayata geçiremedi. Bu nedenle bu parçada Kürt halkı bağımsızlığa yöneldi. Öyle ki Kürdistan’da yaşayan Sünni Araplar ve Türkmenler de büyük çoğunlukla bağımsız Kürdistan’da yaşamayı tercih ediyorlar. Çünkü Güney Kürdistan çeşitli etnik gruplar, din ve mezhepler bakımından daha şimdiden bir özgürlük, demokrasi ve hoşgörü adası. Oranın bağımsız olmasının kimseye bir zararı yoktur. Onlarca Arap devletinin yanı sıra bölgede bir Kürt devletinin var olmasıyla dünya yıkılmaz. Türkiye ve İran’a gelince, değişim günü çoktan geldi ve kapıyı çalıyor; onlar da federal birer ülkeye dönüşmeliler. Türkiye bakımından Kuzey Kürdistan federe bir statü edinmeli. İran’da yalnız Doğu Kürdistan değil, Güney Azerbaycan, Belucistan da federal bölgelere dönüşmeliler. Suriye federal olmalı Kürt bölgesi de federal bir statü kazanmalı. Bu ülkelerin barışa ve demokrasiye kavuşmaları, gelişmeleri bununla mümkündür. Uygarca bir tutum ve sağduyu bunu gerektiriyor. Sonuç olarak yapılacak iş Güney Kürdistan’a müdahale için askeri tedbirler almak değil: böyle bir şey söz konusu girişimde bulunanlar için de içinden çıkılmaz yıkıcı bir süreci başlatır, bu ülkeleri Suriye’ye, Afganistan’a çevirir. Yapılacak iş Güney Kürdistan halkımızın iradesine saygı göstermek ve kendi içinde Kürt sorununu eşitlik temelinde çözmektir. Başka türlü bir çözüm mümkün değil; çünkü hem dev uyandı, hem dünya koşulları değişti. 23 Eylül 2017
|
|
|
|