|
HALKIMIZ BU DAR BOĞAZI AŞMAYI DA BAŞARACAK
|
2017-10-24 18:15
|
Kemal Burkay
|
|
16 Ekim tarihli ve “Zafer Kürt Halkının Olacak” başlıklı son köşe yazım, Kerkük’e yönelik saldırının ilk gününde, durum daha netleşmeden yazılmıştı. Bu yazıda Kürdistan silahlı gücü peşmergenin kenti ve 2014 yılından sonra, IŞÎD’in püskürtülmesinin ardından Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kontrolüne geçen diğer bölgeleri savunacağına dair güçlü bir kanıya dayanıyordu. Nitekim ilk saatlerde peşmergenin direncinin güçlü olduğuna dair haberler geliyordu. Kürt halkının düşmanları ise daha baştan, moral bozmak için peşmergenin söz konusu bölgeleri bırakıp kaçtığına, Kerkük’ün düştüğüne ilişkin haberler yayıyorlar ve bu Kürt kamuoyunda büyük bir düş kırıklığı ve moralsizlik yaratıyordu.
Ne var ki Kerkük gerçekten de kısa sürede düştü ve bunun ardından peşmerge diğer tartışmalı bölgelerden de çekildi. Bunun nedeni Kürt cephesinde ortaya çıkan beklenmeyen boyutlardaki büyük ihanetti. Celal Talabani’nin karısı ve bir oğlu ile bazı yeğenlerinin de aralarında olduğu YNK içindeki ihanetçi kesim, Mam Celal’in daha soğumamış olan kemiklerini de sızlatacak şekilde, İran ve Bağdat hükümeti ile anlaşarak kendi etkileri altındaki büyük sayıda (20 bin olduğu söyleniyor) peşmerge gücünü cepheden çekip Irak ordusu ile Haşdi Şabi çetelerine yol verdiler. Bu kesim düşmana yol vermeden öte, onunla işbirliğine girdi, kentin denetimini sözde birlikte yapar oldu.
Bu beklenmeyen gelişme diğer peşmerge güçlerinin de çekilmesine yol açtı. Çünkü direnişe devam etmeleri halinde çatışma Kürtler arasında kanlı bir iç savaşa dönüşecekti ki bu tam da düşmanın istediği ve planladığı şeydi.
İhanet büyüktü, YNK ve söz konusu kesim bakımından yüz karasıydı, Kürt halkı bakımından da acı bir durum söz konusuydu.
YNK’dan bir kesimin, Hiro ve yeğenlerinin, bağımsızlık referandumu karşısındaki ikircikli tutumları baştan beri bilinmesine rağmen, doğrusu, bu çapta bir ihaneti kimse beklememişti.
Bu nedenle Kürt tarafındaki coşku ve sevinç bir anda düş kırıklığına, büyük bir moral bozukluğuna dönüştü. Bunu izleyen günlerde Kerkük’te baş gösteren kitle gösterileri, Irak bayraklarının yakılıp saldırganların bazı mahallelerden kovulması, Kürt kesiminde yeniden bir coşkuya yol açtıysa da bu sürekli olmadı. Saldırganların Kerkük, Duzhurmatı ve diğer bazı bölgelerdeki işgali sürdü ve sivil halka, Kürtlere ve Türkmenlerin bir bölümüne yönelik kanlı saldırılara dönüştü.
Tüm bunlar olurken, PKK’nin Kürt halkı bakımından bu acı durumu sevinçle karşılaması ve ihanet güçleri ile birlikte Irak-İran saldırganlarına açık destek vermesi ise hiç şaşırtıcı olmadı. PKK’nın ANF gibi güdümlü yayınları ve sosyal medyadaki trol ağı, ihanetçi kesime bir şey demezken Başkan Barzani’yi ve diğer yurtsever güçleri hedef tahtasına koyup suçlamaya yeltendiler.
Söz konusu yazımda, Kerkük’ün ve diğer tartışmalı bölgelerin savunulacağına ve bu saldırının püskürtüleceğine dair tespitimde besbelli, birçok yurtsever gibi ben de yanıldım. Öte yandan, bununla her şeyin kaybedildiği gibi bir karamsarlığa da düşmüş değilim. Böylesi bir karamsarlık yanlış olur. Söz konusu yazımda, muhtemel olumsuz gelişmeleri de hesaba katarak şöyle demiştim:
“Bu tür yalan ve propagandalara karşı uyanık olmalı. Daha savaşın başındayız. Sonunda kim kazanıp kim kaybedecek gözler önüne serilir elbet. Kuşkum yok ki bu kez de Güney Kürdistan halkımız kazanacak, saldırganları rezil edip kovacak ve bağımsız Kürdistan bir gerçeğe dönüşecek, dünya da onu tanıyacaktır.
“Arkadaşlar, dostlar, yurtsever insanlarımız! Küçük, mevzii kayıplarla kederlenmeyin ve düşmanlarımız da buna bakıp hiç sevinmesinler. Bu kez de zafer halkımızın olacak.”
Şimdi, bir hafta sonra, bu yoruma ne ekleyebilirim? Besbelli kayıplar küçük değil, ama savaşın yine de başındayız. Kürt cephesinde ortaya çıkan bu ihaneti etkisiz kılıp ulusal güçlerin birliğini sağlamak zaman ve ustalık isteyen bir iş.
Ben her şeye rağmen iyimserim. Güney Kürdistan halkımız geçmişte de böylesine dar boğazlardan geçti ve yurtsever güçler her keresinde büyük zorlukları aşıp düze çıkmayı başardılar. Bu kez da başaracaklarına inanıyorum.
Böylesine zor dönemlerde gerekli olan umudu yitirmemek, durumu serinkanlı bir şekilde değerlendirmek ve halka sağlıklı bir çıkış yolu göstermektir.
24 Ekim 2017
|
|
|
|