|
ÇANLAR MOLLALAR REJİMİ İÇİN ÇALIYOR
|
2018-01-02 11:05
|
Kemal Burkay
|
|
İran karıştı. Ülkenin dört bir yanında kitleler molla rejimine karşı ayakta.
Bu tam da İran’ın kendisini Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de nüfuzunu genişletme, Şii aksını güçlendirme adına seferber olduğu bir zamanda oldu.
İran askeri güçleriyle Irak ve Suriye’de, Bağdat ve Şam rejimlerinin yanında savaşıyor. Yemen’de Suudi Arabistan’la çatışma halinde ve bu ülkeyi de kan revan içinde bıraktılar.
İran son dönemlerde, özellikle bağımsızlık referandumu nedeniyle, Bağdat rejimiyle birlikte, Güney Kürdistan’ı tam bir kuşatmaya aldı. Haşt-i Şabi denen ve IŞİD’çilerden farkı olmayan terörist güçleriyle Kürdistan’a saldırdı, çeşitli vaatlerle satın aldığı Kürtler içindeki ihanetçi kesimin de desteğiyle Kerkük ve Şengal dahil, birçok yeri işgal etti.
İran rejimi, işte böylesine kendisini yayılma ve zafer sarhoşluğuna kaptırdığı bir aşamada İran’ın kendisi adeta beklenmeyen biçimde bir yangın yerine döndü. Bir kıvılcım koca bir bozkırı tutuşturdu.
Kitleler mollaların yıllardır inşa ettiği ve acımasızca sürdürdüğü diktatörlüğün yıkılmasını istiyorlar, özgürlük ve demokrasi istiyorlar.
Aslında bu şaşırtıcı değil. Hatta çok geç kaldığı söylenebilir. Böylesine çağdışı, baskıcı, zorba bir rejimin bu kadar yıl ayakta kalmasına şaşmak gerekir.
1970’li yılların sonlarında İran’da kitlelerin Şahlık rejimine karşı başlattığı devrim, Şahlığın yıkımı ile sonuçlansa bile, ülkede ileri yönde bir değişimi sağlayamadı, İran halklarına özgürlük ve demokrasi getirmeyi başaramadı. Mollalar iktidarı ele geçirdiler, yaptıklarına İslami devrim adını taktılar. Oysa yaptıklarının devrimle bir ilgisi yoktu. Her şey eskiden daha kötüye vardı. Mollalar rejimi aynen Şahlık gibi Kürt halkına karşı savaşı sürdürdü. Kadınları kara çarşafa soktu, ilerici güçleri sindirdi, ülkede bir ortaçağ rejimi inşasına koyuldu. Diğer bir deyişle, gelen gideni aratır oldu. Baskı rejimine karşı çıkanlar özgürlük isteyenler hapishaneler dolduruldular ve idam sehpalarına gönderildiler.
Mollalar üstelik, “İslami devrim” adını verdikleri bu ucubeyi diğer İslam ülkelerine ihraç etmeye kalktılar.
Rejim baskıları ve pervasızca terörünü dörtbir yanda hayata geçirdi. Seçkin Kürt liderlerden, İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin Genel Sekreteri Dr. Kasımlo ve onu izleyen Genel Sekreter Dr. Sadık Şerefkendi 1980’li yıllarda Viyana ve Berlin’de katledildiler.
Ama dünya bütün bunlar karşısında yine de gereken güçlü tepkiyi göstermedi. Devletlerin çıkarları, küçük hesaplar ağır bastı. Bugün de olduğu gibi…
Elbet, geç de olsa bu tür çağdışı, zorba rejimlerin ömrü bir yere kadardır. Günü gelir, değişimin yıkım ekipleri kapılarını çalar, ya da çürümüş bir bina gibi küçük bir sarsıntıda çökerler.
İran’da patlak veren bu halk hareketi nereye varır, nasıl sonuçlanır, yakın zamanda sistemi çökertir mi, şimdiden kestirmesi zor; elbet yaşayıp göreceğiz. Ama bir şey son derece açık: Halklarına özgürlük ve demokrasi tanımayan bu tür rejimlerin hiçbirinin geleceği yoktur.
İran rejimi, Güney Kürdistan’ın bağımsızlık mücadelesini engelleyerek, Doğu Kürdistan halkımızın özgürlük mücadelesini boğarak değil, Kürt halkına ve İran’ın öteki halklarına, Azerilere, Belucilere, Huzistan’a özgürlük tanıyarak, federal ve demokratik bir ülkeye dönüşerek, temel insan haklarını hayata geçirerek barışa ulaşabilir.
Türkiye’deki bazı şoven çevreler de İran da olup bitenlerden telaşa kapılmış görünüyorlar. Nerdeyse, düne kadar diş biledikleri Mollalar rejiminin yardımına koşup yıkımını önleyecekler.
Tabi, dert bir… Ama çaresi de yok; yıkım istemeyenler sorun çözmeli, demokratikleşmeli.
2 Ocak 2018
|
|
|
|