|
YENİDEN DIRBAN’DA…
|
2018-08-16 18:25
|
Kemal Burkay
|
|
Sevgili arkadaşlar, dostlar,
Yurda dönüşümün üzerinden 7 yıl geçti. Dönüşümün ardından yazdığım 14 Ağustos 2011 tarihli yazıyı birkaç gün önce face sayfamda yeniden yayınladım.
Şimdi, 7 yıl sonra bir kez daha köyümdeyim.
Bu arada köyümüzde bir hayli acı-tatlı değişiklikler de oldu. Bazı çocukluk arkadaşlarım daha bu dünyadan göç etti. Mustafa ağabeyim biraz daha yaşlandı, eskisi gibi köy içinde ve çevresinde uzunca sayılacak yürüyüşlere çıkamıyor.
Bahçemizde, harmanın üst başındaki koca badem ağacı kurudu. Bu nedenle geçen sonbaharda kocaman dalları budanıp kütüğü bir anı gibi bırakıldı. (Yedi yıl önceki resmini ve son halini ekte veriyorum). Onun yanı başındaki koca armut ise hâlâ ayakta.
Bahçemizin emeklileri dutlar ve eski pınarın başındaki iki kocaman meşe ağacı için de hayat devam ediyor…
Komşu Mohundu’dan ve Çat köyünden arkadaşlar geldiler. Hüseyin Özdemir, Ahmet Hoca, Düzgün Kaplan, Mesut Kaplan… Onlarla, yeğenim Derya ve İrfan’la birlikte Dersim merkezine yakın, Munzur kıyısındaki (şimdi baraj gölü) Gökhan arkadaşımızın restorantına gittik, güzelim manzarada yemek yedik.
Yeğenim Cemil de Hollanda dönüşü bize katıldı. O, diğer yeğenlerim Derya, Gülsüm ve İrfan’la köy içinde pınar başlarına, Gov’a ve Kanya Sipî’ye (Beyaz Çeşme) uğradık.
Bu pınarların suyu da çocukluğumdaki gibi özgürce akmıyor. Hem iklim değişikliği buraları da etkilemiş, sular azalmış, hem de olanı borularla evlere, tarlalara dağıtmışlar. Bu yüzden doğal gözeleri bozulmuş, eski su arklarını boydan boya çevreleyen söğüt ve kavak ağaçları, yaban gülleri kurumuş, ortaya kederli manzaralar çıkmış. Şükrü Amca’nın (Şukî Dûdê) ile Dursî Aysî Xezê’nin Beyaz Çeşme’nin altındaki güzelim bahçeleri de Eziz Dede’nin Govê’deki bahçesi de viran olmuş…
Buna karşılık köy içinde yıkılan, viraneye dönen eski evlerin bir bölümünün yerine yeni, çatılı, kentlerdeki villaları andıran evler yapılmış. Bu evler bahçe ve bostanlarla çevrelenmiş.
Artık karasabanlar, harmanlar ve harman makinaları yok. Onların yerini traktör ve biçerdöver almış.
Elazığ’dan gelip Tunceli’ye, oradan Erzincan ve Erzurum’a uzanan anayola bağlanan bir asfalt yol köyümüzden geçip komşu köylere ve Mazgirt’e uzanıyor. Şimdi bu yol, iş için gidip gelen traktör ve kamyonetlerle, yine batıdaki büyük kentlerden ve yurt dışından gelen tatilcilerin otomobilleri ile gece gündüz oldukça şen.
Bunun ötesinde köy çok sakin. Kuş cıvıltıları, cırcır böcekleri, zaman zaman sincap ve köpek sesleri, horoz ötüşleri…
Karşı yamaçlar, kırlar, meşe yeşili ve kurumuş gür otlarla biçilmiş ekinlerin saman sarısına bürünmüş. Gökyüzü ise boydan boya pırıl pırıl mavi. Geldiğimden bu yana zaman zaman bulutlar görünse de bir damla yağmur düşmedi.
Güneye doğru enginlerde Karaçor ve Palu dağarı, arka planda bir yay gibi ufku çevreleyen Güneydoğu Toroslar…
Gündüzleri tatlı sıcak, geceleri serin, üşütücü bir hava…
Anlatması güç huzur verici, dinlendirici bir ortam…
Ama birkaç güne kadar yine Ankara’nın gürültülü, sinir bozucu ortamına ve bildik koşturmacalara döneceğim.
15 Ağustos 2018
|
|
|
|