|
Yelda Karataş’ın Toplu Şiirleri HÜZNÜN KISA TARİHİ
|
2019-07-17 10:22
|
Kemal Burkay
|
|
Şair Yelda Karataş’ın toplu şiirleri Haziran 2019’da, “Hüznün Kısa Tarihi” adıyla Karakarga Yayınları arasında çıktı. 630 sayfa tutan, temiz baskılı kocaman bir şiir demeti. Yelda Karataş üretken bir şair. Şimdiye kadar “Ürperme”, “Alacaydınlık”, “Enel Aşk”, “Şems ve Mevlana”, “Zait”, “İstanbul Bir Dişi Orospu”, “Kitabe”, “Şahdamar”, “Sabır Masalı”, “Ten Divane”,“Büyüyünce Dansöz Olucam”, “Umut Günlükleri”, “Sayıklı Kelimeler” adlarını taşıyan bir dizi şiir kitabı yayınlanmış. Orhan Murat Arıburnu Şiir Ödülünü, Dünya Globus Şiir Ödülü Birinciliğini ve Japonların 10. Mainchi Uluslararası Haiku Yarışması Büyük Ödülünü almış. Kitaba adını veren “Hüznün Kısa Tarihi” , toplu şiirlerinde en sondaki şiir. Hüzün sözcüğü de, belli ki Karataş’ın, umut, aşk sözcükleri gibi sevdiği, bir çok şiirinde kullandığı bir sözcük. Ayrılıklar, ölümler, düşkırıklıkları doğal olarak biz şairlere hüzün verir. İşte onun “hüzün”lü şiirlerinden biri: İKİ IŞIK Kentin ortasındaydı ateş böcekleri… İki parlak bakıştılar Hüzünlü ölüm gibi yapayalnız. Ya da iki yaramaz çocuk İstanbul’a dil çıkaran Bir dev geçti yanlarından Işığı görmeyen ayak izlerini izlediler. Öyle küçük Ama öylesine parlaktı ki nefesleri… Sevmek ışık belki de Bunu kendilerine bile söyleyemeden güldüler. Kentin ortasında iki ateş böceği… Ateş içindeydiler. Bir başka hüzün taşıyan şiiri: KORKUSUDUR GÜLE ADINI VEREN (*) ‘Gülün kokusu vardı’ Ay bacayı aştığında iki şey kaldı bende; biri gençliğim ah yalancı rüzgar biri de aşk o dimdik onurum hiç yalansız bakınca geçmişe yani gözlerime iki şey sürecek bensiz de: biri ömrüm deli divane çocuk biri de türküler içimdeki hüzünlü gülün kokusu. ----------------------------------------------------------------- (*) Sanırım başlıktaki “korkusudur” bir yanlış yazılım; “kokusudur” olmalı… “Hüznün Kısa Tarihi” adı, söz konusu şiirde doğrudan ifade edilmiş olmasa bile, bende farklı duygular uyandırdı; ömrümüz ve bu ömür boyunca tanık olduğumuz olaylar üzerine düşündüm. Bizden öncekiler gibi bizim kuşak ve bizden sonrakiler de, yalnız kendimiz için değil, ülkemiz ve insanlarımız için hep güzel şeyler umut ettik, özgür ve adil bir dünya için mücadele ettik, bunun için koşturduk. Peki sonuç ne? Umutlarımız ne ölçüde gerçeğe dönüştü? Bizlerden dostlar, yoldaşlar sonbahar yaprakları gibi bir bir dökülüp giderken nasıl bir duyguyla hayata veda ettiler? Yüzlerinde mutlulukla mı, hüzünle mi?.. Yelda Hanım bir şiirinde “kimse umutsuzluktan ölmedi” diyor. Belki öyledir. Ama İmparatorluğun son yüzyılından başlayarak -Cumhuriyet dönemi de içinde- iki yüzyıldır batılılaşma ve yenilenme çabası içinde olan –ki bu çağdaş uygarlığa erişme çabasıydı güya- bu ülkede bunu ne ölçüde başardık? Yüce postlar kapıp caka satma ve ceplerini doldurma derdinde olan egemenleri bir yana bırakın –onlar zaten hep öyle idiler- biz Türkiye solu ve Kürt hareketi, güzel ve soylu amaçlarımıza ne ölçüde ulaşabildik? Yoksa bizim öykümüz de hüznün kısa ya da uzun tarihi midir?.. * * * Yelda Hanım’la ilk kez yurt dışında olduğum dönemde, şiirimle ilgili kaleme alıp Her Şeye KARŞIN Edebiyat Sanat Dergisi’nde yayınladığı bir yazı nedeniyle tanıştım. Şahdamar adlı şiir kitabını Kürtçeye çevirdim ve bu eser 2008 yılında İstanbul’da,Deng Yayınları arasında yayınlandı. İşte o kitaptan bir şiir ve onun Kürtçe çevirisi: İSTANBUL’LA FIRAT ARASI Hatırla, o karlı kış günü şarabın kutsal sıcağından bembeyaz karasına Cihangir’in sessizce uzanan türküyü Gecenin üşümüş sokağında Kolum koluna anlatırken hayatın hüznünü nasıl selamlamıştı kar taneleri Fırat’ın İstanbul’a dökülen sesini NAVBERA ÎSTEMBOL Û FERATÊ Bîne bîra xwe ew şeva zivistanê ya berfîn Ji germiya pîroz a şeravê kilama ku bêdeng dirêj dibû ber bi reşayiya sip û sîs a Cîhangîrê Di kûçeyê qerisî yê şevê de dema milê min digot ji milê te re xemgînîya jîyanê kulîyê berfê çawa silav dabûn Dengê Feratê ku rijîyabû Îstembolê ------------------------------------------------------------------- 16 Temmuz 2019
|
|
|
|