|
ANADİLDE EĞİTİM HAKKI VE ULUSLARARASI HUKUK (*)
|
2020-02-21 12:01
|
Kemal Burkay
|
|
Anadilde eğitim hakkı, tüm insanlar için temel bir haktır. Her kişinin, halkın ve etnik grubun kendi anadilinde eğitim görmeye hakkı vardır. O her birey için temel bir insan hakkı olduğu gibi, aynı zamanda kollektif bir haktır. Çünkü dil başkalarıyla diyalog aracıdır. Kendi anadilinde konuşmak, dili sözlü ve yazılı eğitim aracı olarak kullanmak, onunla eğitim görmek ancak o dili kullanan başkalarıyla birlikte mümkündür.
Birçok uluslararası kurum aldığı kararlar ve benimsediği sözleşmelerle bu hakka yer vermiş, onun önemini belirlemiştir.
En başta Milletle Örgütü, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde bu hakka yer vermiştir. Söz konusu bildirinin, herkes için eğitim hakkını temel bir hak sayan 26. Maddesi’nde eğitimin amacı şöyle niteleniyor: Eğitim kişiliğin gelişmesine, insan haklarına, barışa, toplumun bireyleri arasında hoşgörünün ve karşılıklı saygının güçlenmesine hizmet etmelidir. Böylece, bir ülkede, yurttaşların bir bölümünün veya o ülkede yaşayan bir halkın, etnik grubun dili yasaklandığı, o kişiler veya halklar anadillerini kullanamadıkları, onunla eğitim göremedikleri zaman, nasıl kişilikleri gelişebilir, nasıl barışçı bir ortam var olabilir, o toplumda insanlar arasında hoşgörü ve karşılıklı saygı nasıl oluşabilir?
Daha sonraki tarihlerde, Birleşmiş Milletler Örgütü ve başka uluslararası kurumlar, söz konusu 26. Maddeyi temel alarak çeşitli kararlarında ve sözleşmelerde anadilde eğitimin önemine ve gereğine değinmişlerdir.
Bunlardan biri Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’dir. (Bu sözleşme Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca 1966 yılında kabul edilmiştir.)
Bu sözleşmenin 27. Maddesi’nde şöyle deniyor: Etnik, dinsel ya da dilsel azınlıklarının bulunduğu devletlerde bu azınlıklara mensup olan kişiler, kendi gruplarının diğer üyeleri ile birlikte, kendi kültürlerinden yararlanma, kendi dinlerine inanma ve bu dine göre ibadet etme, ya da kendi dillerini kullanma hakkından yoksun bırakılmayacaklardır.
Ne var ki Türkiye bu sözleşmenin birkaç maddesine çekince koyarak onu imzalamıştır. Söz konusu 27. Madde’ye konan çekince şöyledir: “Türkiye Cumhuriyeti, Sözleşme’nin 27. Maddesini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Anlaşması ve Eklerinin ilgili hükümlerine ve usullerine göre uygulama hakkını saklı tutar.”
Görüldüğü üzere Türkiye bu çekince ile sözleşmenin dil ve kültür haklarına ilişkin söz konusu maddesini uygulamaktan kaçınmıştır. TC Anayasası ve eğitimle ilgili yasalar dahil, Türk hukuk sistemi Kürtleri yok saymakta idi. Lozan Anlaşmasına gelince, orada Kürtlerin durumu tartışılmış, ama Türk temsilcisi İsmet Paşa, Kürtlerin azınlık değil, Türk halkı gibi devletin kurucu halklarından olduğunu ileri sürerek onların haklarının anlaşmada güvence altına alınmasını engellemişti. Türk yöneticiler daha sonra Kürtlerin talepleri dile geldiğinde hep bu “Kürtler azınlık değil” argümanını kullanıp karşı çıkmışlardır. Musa Anter bu gülünç gerekçeye şu ironik sözlerle cevap vermişti:
“Azınlık kadar hakkı olmayan çoğunluğu ben ne yapayım!”
* * * Konumuza ilişkin diğer bir sözleşme, Birleşmiş Milletler Örgütü Genel Kurulu’nun, 1989 yılında kabul ettiği Çocuk Hakları Sözleşmesi’dir, ki 1990 yılında yürürlüğe girmiştir.
Söz konusu sözleşmenin 30. Maddesi şöyledir: Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz.
Türkiye söz konusu sözleşmenin 27 ve 29. Maddelerinin yanı sıra bu maddeye de çekince koyarak onu imzaladı. Bu çekincede yine Kürtlerin azınlık olmadığı, Türklerle “eşit” haklara sahip oldukları tarzındaki aynı gerekçeler ileri sürülmektedir. Anadilde eğitim hakkından bile yoksun olan milyonlarca insanın, birey veya etnik grup –gerçekte kadim bir ulus- olarak Türklerle eşit olduklarını ileri sürmek elbet gülünçtür .
* * * Bunların yanı sıra, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu’nun (UNESCO), 1960 yılında Paris’te benimsediği Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme bu bakımdan son derece net hükümler koymaktadır. Sözleşme’nin 5. ve 6. Maddeleri şöyledir:
Madde 5: 1. Bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, aşağıdaki konularda anlaşmışlardır:
a) Eğitim insan kişiliğinin tam gelişmesine ve insan hakları ve temel özgürlüklere saygının güçlenmesine yönelik olmalı; tüm uluslar, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu desteklemeli ve Birleşmiş Milletler’in barışın korunması yolundaki etkinliklerini daha da ileri götürmelidir.
b) Ebeveynlerin ve uygulandığı yerlerde vasilerin, ilk olarak, çocukları için yetkili makamlarca belirlenebilecek ya da onaylanabilecek asgari eğitim standartlarına uymakla birlikte kamu makamlarınca yönetilenlerden başka kurumları seçme özgürlüğüne saygı göstermek ve ikinci olarak, devlette yasaların uygulanmasında izlenen usullerle tutarlı olmak koşuluyla çocuklarının kendilerinin [ebeveynlerin ve vasilerin] inançlarına uygun şekilde din ve ahlâk eğitimi almalarını güvence altına almak ve hiç kimsenin ya da kişi grubunun kendi inancıyla bağdaşmayan din eğitimi görmeye mecbur bırakılmaması temel ilkedir.
c) Ulusal azınlık üyelerinin, okullarının yönetimi dahil kendi eğitim etkinliklerini yürütme ve her devletin eğitim politikasına bağlı olarak kendi dillerini kullanma ya da öğretme haklarını tanımak temel ilkedir.
2. Bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, bu maddenin 1. fıkrasında beyan edilen ilkelerin uygulanmasını güvence altına almak için gereken tüm önlemleri almayı taahhüt ederler.
Madde 6: Taraf Devletler, bu Sözleşme’yi uygularken, bundan böyle eğitimde ayrımcılığın farklı biçimlerine karşı ve eğitimde fırsat ve muamele eşitliğini güvence altına almaya yönelik alınacak önlemleri saptamak amacıyla Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu Genel Konferansı tarafından benimsenen tavsiyelere en büyük özeni göstermeyi taahhüt ederler.” (*) (*) Türkiye bu sözleşmeyi imzalamamıştır…
* * * Ulusal veya etnik, dinsel veya dilsel Azınlıklara Mensup Olan Kişilerin Haklarına Dair Olan Bildirge’nin ( Birleşmiş Milletler Örgütü Genel Kurulu’nun 20 Aralık 1993 tarihinde aldığı karar) 4. Maddesi ise şöyledir: Madde 4- Devletler tarafından alınacak tedbirler :
1. Devletler gerektiği takdirde, azınlıklara mensup olan kişilerin bütün insan haklarını ve temel özgürlükleri hiç bir ayrımcılığa maruz kalmadan tam ve etkili bir biçimde ve hukuk önünde tam bir eşitlik içinde kullanabilmelerini sağlayacak tedbirler alır.
2. Devletler, azınlıklara mensup kişilerin kendi özelliklerini ifade edebilmeleri, kendi kültürlerini, dillerini, dinlerini, geleneklerini ve örf ve adetlerini geliştirmeleri için gerekli şartları yaratmak amacıyla tedbirler alır.
3. Devletler, mümkün olduğu kadar, azınlıklara mensup kişilerin ana dilerini öğrenmeleri veya ana dillerinde eğitim almaları için yeterli imkanlara sahip olabilecekleri gerekli tedbirleri alır.
4. Devletler gerektiği takdirde, kendi ülkelerinde varolan azınlıkların tarih, gelenekler, dil ve kültürleri ile ilgili bilgiler almalarını özendirmek için eğitim alanında tedbirler alır.
5. Devletler, azınlıklara mensup kişilerin ülkenin ekonomik kalkınmasına ve gelişmesine tam olarak katılabilmelerini sağlayacak tedbirleri almayı kabul eder
* * * AVRUPA BİRLİĞİ VE AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı)
Türkiye’nin uzun yıllardır aday üye olduğu Avrupa Birliği kurumlarının da, temel hak ve özgürlükler kapsamı içinde anadilde eğitim hakkına ilişkin olarak birçok kararı, üye ve aday ülkeler için koyduğu yükümlülükler vardır.
Bunlardan biri Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşxme’dir. (Avrupa Konseyi’nin 1995 yılında Strasburg’da yaptığı toplantıda benimsenmiştir.) Sözleşmenin aşağıdaki maddeleri dil ve kültüre ilişkindir:
Madde 12 1. Taraflar, gerektiğinde, ulusal azınlıkların ve çoğunluğun kültür, tarih, dil ve din bilgisini geliştirmek için eğitim ve araştırma alanlarında önlem alırlar. 2. Bu çerçevede Taraflar, diğerlerinin yanı sıra, öğretmen eğitimi ve ders kitaplarına ulaşmada yeterli fırsatları sağlar ve farklı toplulukların öğrenci ve öğretmenleri arasında ilişkileri kolaylaştırırlar.
3.Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin her düzeyde eğitime ulaşmasında fırsat eşitliğini geliştirmeyi taahhüt ederler.
Madde 13 1. Taraflar, eğitim düzenleri çerçevesinde, ulusal azınlığa mensup kişilerin kendi özel eğitim ve öğretim kurumlarını kurma ve yönetme hakkına sahip olduğunu tanırlar. 2. Bu hakkın kullanımı Taraflara herhangi bir mali yükümlülük getirmez.
Madde 14 1. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin kendi dilini öğrenme hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt ederler. 2. Ulusal azınlıklara mensup kişilerin geleneksel olarak ya da önemli sayıda yaşadıkları bölgelerde, yeterli talep varsa, Taraflar, mümkün olduğu ölçüde ve kendi eğitim düzenleri çerçevesinde, bu azınlıklara mensup kişilerin azınlık dilinin öğretilmesi ya da bu dilde eğitim görmeleri için yeterli fırsatlara sahip olmasını sağlamaya gayret ederler.
* * *
Kopenhag Kriterleri
Türkiye Avrupa Birliği’nin aday üyesidir ve tam üyeliği hak etmek için Avrupa Birliği ülkelerinin 21-22 Haziran 1993 tarihinde Kopenhag"da yaptıkları doruk toplantısında, birliğe alınacak yeni ülkeler için saptadıkları ve üç başlık altında toplanan kriterleri hayata geçirmek zorundadır. Bu kriterlerden biri, "kurumsal istikrar, demokrasi ve hukuk devletinin güvence altına alınması, insan haklarına saygı ve azınlık haklarının korunması"dır.
Azınlık haklarının çerçevesi nedir?
Bununla ilgili olarak Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı"nın (AGİT) daha önceki bir dönemde aldığı kararlar vardır. AGİT üyesi 35 ülkenin dışişleri bakanlarının katıldığı ve Haziran 1990"da, yine Kopenhag"da yapılan doruk toplantısının sonucunda yayınlanan ortak bildiride ulusal azınlıklardan söz eden bir bölüm vardır. Bu 4 nolu bölümde hertürlü zoraki asimilasyon çabasına karşı çıkılıyor ve ulusal azınlıkların hakları şöyle sıralanıyor:
"Kendi etnik, kültürel, dilsel veya dinsel kimliklerini özgürce ifade etme, koruma ve geliştirme, yine kendi kültürlerini koruma ve çok yönlü gelişüirme:
"Kendi anadillerini özel ve aynı zamanda kamu yaşamında özgürce kullanma;
"Kendi eğitim, kültür ve dini kurumlarını, örgütlerini, derneklerini kurma ve geliştirme." (Bildiri Madde 32)
Aynı bildirinin 33. maddesinde ise şöyle deniyor:
"Taraf ülkeler kendi toprakları üzerinde ulusal azınlıkların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerini koruyacak ve bu kimliğin gelişmesi için uygun koşullar yaratacaklardır."
Madde 34"te ise ulusal azınlıkların kendi anadillerinde eğitim yapma hakkına yer veriliyor ve eğitim kurumlarında tarih ve edebiyat öğreniminin, aynı zamanda ulusal azınlıkların tarih ve kültürünü içermesi gerektiği belirtiliyor.
Bu bildiri AGİT içindeki 35 ülkenin uzlaşması sonucu görüşbirliği ile yayayınlanmıştı, bu nedenle de AGİT"in bir üyesi olan ve bu toplantıya dışişleri bakanıyla katılan Türkiye bakımından da bağlayıcıdır.
Gerek Avrupa Birliği"nin Kopenhag kriterleri, gerek AGİT"in 1990 bildirisi birlikte göz önüne alındıkları zaman, Türkiye"nin en azından Kopenhag kriterleri çerçevesinde ne yapması gerektiği ortaya çıkar. Bunun içinde etnik kimliğin tanınması, kültürün özgürce geliştirilmesine fırsat verilmesi, anadilde eğitim, anadilin özel ve kamu yaşamında özgürce kullanılması (basın-yayında, toplantılarda, resmi işlemlerde) ve serbestçe örgütlenme hakları var.
AGİT’in azınlık haklarıya ilgili Lahey (Hauge), Oslo ve Lund Konferansları
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) kruluşundan sonra insan hakları ve azınlıkların hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak üç önemli konferans topladı: Lahey, Oslo ve Lund. Bu konferanslara üye ülkelerden uluslarararası hukuk, dilbilim ve toplumbilim alanlarında uzman olan kişiler katıldı ve konferans kararları ile sonuç bildirilerinde AGİT üyesi ülkelerin uymaları gereken insan hakları ve azınlık hak ve özgürlükleri ayrıntılı biçimde belirlendi.
1995 yılında Hollanda’nın başkenti Lahey’de toplanan Ulusal Azınlıkların Eğitim Haklarıyla İlgili Konferans, AGİT ülkeleri için şunları önermektedir:
1- Ulusal azınlıklara mensup olan kişilerin kimliklerini koruma hakkı, ancak eğitim süreci boyunca anadillerini yeterli bir biçimde öğrenmekle tam anlamda gerçekleşebilir.
2-Tüm devletler, ulusal azınlıkların yararına olan uluslararası hukukun ve sözleşmelerin gereğini yerine getirirken, eşitlik ilkelerine göre hareket etmeli ve ırk ayrımı yapmamalıdırlar.
3- Unutulmamalı ki bu haklarla ilgili olarak uluslararası sözleşme ve anlaşmalarda belirlenen ölçüler asgaridir. Uygulamada bu hak ve sorumlulukları dar biçimde yorumlamak, onların ruhuna aykırı düşer.
Maddi kaynak sağlamak
4- Devlet azınlıkların eğitim haklarını hayata geçirmek için aktif biçimde çalışmalı, maddi ve teknik kaynak sağlamalı.
Ademi merkeziyet ve katılım
5- Devlet, azınlıkların kendi kurumlarını oluşturmaları, eğitim politikasının ve programlarının hazırlanıp uygulanma sürecine katılmaları için gereken koşulları hazırlamalı.
6- Devlet azınlıkların eğitimi için yerel ve bölgesel yönetimlere gereken ekonomik yardımı yapmalı, öyle ki onlar yerel siyasetin oluşturulması sürecine katılabilsinler.
İlk, orta ve yüksek öğrenimde
11- Eğitim sürecinde ilk yıl çocukların gelişimi için çok önemlidir. Eğitim alanındaki araştırmalara göre okul öncesi ana okulundaki eğitim ve öğrenimin çocuğun anadilinde olması en iyisidir.
12-Yine bilimsel araştırmalar göstermiştir ki ilkokulda eğitim programının azınlığın dilinde olması en iyisidir. Mümkün olduğunca her iki dili de bilen ve çocukların dil ve kültürü devletin resmi dili bir ders olarak okutulmalıdır. Devlet çocukların ana babalarının da bu olanaktan yararlanmaları için gereğini yapmalıdır.
13- Orta öğrenimde derslerin önemli bir bölümü azınlık dilinde olmalıdır.
17- Azınlıklara mensup olanlar yüksek öğrenimi de kendi dillerinde yapabilmelidir.
21- Devlet azınlık dilindeki eğitim programlarının geliştirilip güçlendirilmesini sağlayacak kurumların oluşturulması için gerekli desteği vermelidir.
* * * Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı (Kasım 1992’de imzaya açılan Şartın 5 ülkede uygulamaya konması ile Mart 1998’de yürürlüğe girmiştir. Bugüne dek 24 ülke tarafından imzalanan Şart 11 ülkede uygulanmaktadır. Türkiye bu Şartı imzalamamıştır.)
Sözleşmede “bölgesel ve azınlık dilleri” şöyle nitelenmiştir:
a) Bir Devlet’in toprakları içinde bu Devlet’in geriye kalan nüfusundan sayıca daha az bir grup oluşturan vatandaşları tarafından geleneksel olarak kullanılan diller;
b) Belli bir coğrafi alanda yeter sayıda kişi tarafından kullanılan diller;
c) "Toprağa bağlı olmayan diller.” (Geleneksel olarak o devletin sınırları içinde kullanılmakla birlikte belirli bir alan ile tarif edilemeyen dillerdir.) Söz konusu “Şart” ın gerekçesinde, bu alandaki çeşitli uluslararası karar ve sözleşmelerden söz edilerek, bölgesel ve azınlık dillerinin Avrupa’nın kültürel zenginliğinin bir parçası oldu, bu zenginliğin korunması gerektiği belirtiliyor ve imzacı ülkeler için bir dizi yükümlülük getiriliyor: Bunlardan bazıları şöyle:
a) Bölgesel dili ve azınlık dilini kültürel zenginliğin bir ifadesi olarak kabul etmek;
b) Bu dillerin korunması için kararlı bir destek vermek;
c) Sözlü olarak kamusal ve özel hayatta kullanılmalarını kolaylaştırmak ve teşvik etmek;
d) Tüm basamaklarda öğretilmesini ve öğrenilmesini sağlamak için uygun araçlar sağlamak;
e) Bölgesel veya azınlık dillerinin kullanıldığı alanda yaşayan ve o dili konuşmayı bilmeyen kişilere eğer isterlerse o dili öğrenme imkânı sağlamak;
f) Bölgesel ve azınlık dilinde okul öncesi eğitim sağlamak;
g) Bölgesel ve azınlık dilinin ilk, orta ve yüksek öğrenimde, mesleki ve teknik öğrenimde kullanılmasını sağlamak;
h) Bölgesel ve azınlık dillerinde eğitim verebilecek öğretmenleri yetiştirmek; i) Bölgesel ve azınlık dillerinde radyo ve TV yayını yapmak.
* * *
Görüldüğü üzere uluslararası hukukta anadilde eğitim hakkına ilişkin bir çok karar ve sözleşme var. Birleşmiş Milletle Örgütü’nün, Avrupa Konseyi’nin ve diğerlerinin. Tüm bunlar anadilde eğitim hakkını temel bir insan hakkı olarak niteliyor ve tüm devletlerin bu hakkı tanıyıp gereğini yapmasını belirliyorlar. Devletlerin çoğu da bunu hayata geçirmişlerdir.
Ne yazık ki Türkiye buna karşı direnmiş, ulusal azınlıkların dil ve kültür haklarını tanımamış ve gereğini yapmamıştır. Kaldı ki Kürtler bu ülkede bir azınlık değil, Ortadoğu’nun kadim ve büyük uluslarından biridir. İlk okuldan üniversiteye kadar anadilde eğitim, Kürtçenin Türkçenin yanı sıra resmi dil olması bu ülkede en doğal uygulama olurdu.
* * *
Balkan ülkeleri ve onların yanı sıra birçok Doğu Avrupa ülkesi, Türkiye’den çok sonra Avrupa Birliği’ne adaylık için başvurmuş ve asli üye olmuşlardır. Ama Türkiye’nin başvurusu’nun üzerinden 32 yıl geçtiği halde hala tam üyelik için beklemekte. Neden? Türk devlet yetkilileri bu nedenle Avrupa Birliği’ni suçlamaktalar, AB’nin bir Hristiyan kulübü olduğunu, bu nedenle bir Müslüman ülkeyi aralarına almak istemediklerini ileri sürmekteler. Ne var ki bu iddia gerçeği yansıtmıyor. Türkiye Avrupa Birliği’nin üyeler için öngördüğü yükümlülükleri, en başta da Kopenhag Kriterlerini hayata geçirmemekte direniyor. Avrupa standartlarında bir demokrasiyi gerçekleştirme yönünde adımlar atmıyor, temel insan haklarını hayata geçirmiyor, ki bunlar arasında tüm yurttaşların, anadilde eğitim hakkını da kapsayan dil ve kültür hakları da var.
Türkiye söz konusu hakları tanımamak için Lozan Anlaşması’nı dayanak gösteriyor. Ne var ki Türkiye bizzat bu anlaşmanın da bazı hükümlerine uygun davranmamıştır. Lozan’da Türk tarafı Kürtleri Türkler gibi kurucu ve asli unsur olarak nitelemiş, onların da Türklerle eşit haklara sahip olduğunu, azınlık haklarının ve böyle bir statünün onlara yetmeyeceğini ileri sürmüştü. Bunun yanı sıra, Lozan Anlaşması’nın 38. Maddesi şöyledir:
”Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel, gerekse ticari ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıylaaçık toplantılarında dilediği bir dili kullanmasına karşı herhangi bir kısıtlama konulmayacaktır.”
Ne var ki Lozan’ın ardından Kürtlere herhangi bir statü tanınmadı. ; Kürtlerin varlığı, tarihleri, dilleri, kültürleri yok sayıldı, onlara karşı sert bir asimilasyon politikası yürürlüğe kondu. Hatta Lozan Anlaşması’nın söz konusu 38. Maddesi’ni de işletmediler. Kürtler dillerini basın yayında, toplantılarda kullanamadılar, hatta Kürtçe konuşmaları bile zaman yasaklandı, cezalandırıldı!
1977 yılında iki dilde (Kürtçe ve Türkçe) Roja Welat gazetesi’nin çıkarmak için başvurduğumuzda, polisler bize ”Kürtçe gazete çıkaramazsınız, başınızı keseriz!” dediler. Ankara Valisi de bize, ”Kürtçe gazete çıkaramazsınız, çünkü Türkiye’nin resmi dili Türkçedir” diye yazı yazdı.
Buna karşılık ben de Ankara Valiliği’ne şöyle çevap verdim: ”Kürtçe gazete ve dergi çikarabiliriz, Lozan Anlaşması’nın 38. Maddesi bize bu hakkı tanıyor.”
Direndik ve ağır baskıları, engelleri, tutuklanmaya, cezaları göğüsleyerek 15 günlük söz konusu gazeteyi çıkardık. Yaşları elverenler hatırlalar, Roja Welat’ın çıkışı bir olay oldu ve onu 12 sayı yaşatabildik.
* * *
Bu toplantının konusu anadilde eğitim hakkıdır. Bu nedenle geniş biçimde bu konuyu ele aldık. Ama elbet Kürt halkının kemel hakları dil ve kültür haklarından ibaret değil. Kürtler bir azınlık değil, bu coğrafyanın üzerinde binlerce yıldan beri yaşayan bir halktır, Ortadoğu’nun önde gelen uluslarından biridir. Nüfusumuz bugün Ortadoğu’da 50 milyona ulaşıyor ve bunun yaklaşık yarısı, 25 milyonu Türkiye sınırları içinde yaşıyor. Temel hakları tanınmadığı için Kürt sorunu Türkiye, İran ve Irak ve Suriye’nin başını ağrıtan büyük bir sorun.
Kürt sorununun çözümü içen, Kürt halkının idari, kültürel ve ekonomik hakları tam olarak, eşitlik temelinde tanınmalı. Bu öteden beri dile getirdiğimiz gibi federal bir çözümdür. O zaman bu ülkelerde barış sağlanır, demokrasinin yolu açılır ve ülkenin kaynakları, savaşa ve yıkıma deği, ülkenin gelişmesine harcanır, böylece halkın hayat seviyesi yükselir. Türkiye’yi yönetenler eğer barışı, çağdaş bir demokrasiyi ve ileri bir gelişmeyi ülkelerinde gerçekleştirmek istiyorlarsa Kürt sorununu bir an önce eşitlik temelinde çözmeliler.
Kemal Burkay 21 Aralık 2019
-------------------------------------------
Özgürlük Yolu Vakfı tarafından 21 Aralık 2019 tarihinde Diyarbakır’da düzenlenen “Anadilde Eğitim” konulu toplantıda yaptığım konuşmanın Türkçesi.
|
|
|
|