|
EY İNSANOĞLU, KENDİNE GEL! – 3. Bölüm Dünyamızdaki En Tehlikeli Yaratık: İnsan
|
2024-03-02 21:04
|
Kemal Burkay
|
|
Dünyamızdaki En Tehlikeli Yaratık: İnsan
Dünyamızdaki en tehlikeli yaratığın hangisi olduğuna dair soru zaman zaman gündeme geliyor. Buna verilen cevap ise insan.
Ne yazı ki böyle… “Vahşi doğa” belgesellerinde aslan, kaplan, kurt, ayı, yılan, timsah gibi çeşitli yırtıcıları izliyoruz. Evet bunlar ve daha birçok canlı türü de saldırganlar, başka hayvanları öldürüyor, onlarla besleniyorlar. Bazan insanlara da zarar veriyorlar. Doğanın yasası böyle…
Ama bunların hiç biri insan kadar başka hayvanlara, hatta bizzat insanın kendisine, bir bütün olarak doğaya zarar vermiyor.
İnsan türü hem doğadaki bitkilerden, sebze ve meyvelerden besleniyor, hem de diğer hayvanlardan besleniyor; yani bir etobur. Bunun için önceleri doğada hazır bulduğu yenebilir ot ve meyvelerden besleniyor ve avcılık yapıyordu. Ama zamanla insan nüfusu çok arttı ve avcılık insanların et ihtiyacını karşılamaz oldu, İnsanlar beslenmek için bitkileri ekip çoğaltmaya, yani tarıma ve hayvan beslemeye ağırlık verdiler.
Ama bir yandan da beslenme ve barınma alanlarını genişletmek, yağma ve talan için diğer insan kolonilerine saldırdılar. Savaşlar böyle başladı ve geliştirilen silahlarla birlikte zamanla daha da tehlikeli ve yıkıcı hale geldi. Savaşta öldürmekle, yendiklerini kıyımdan geçirmekle kalmadılar, aynı zamanda onları köleleştirdiler. Topluluk içinde güçlüler üretim araçlarını, hayvanları, toprağı, köleleri kendi mülklerine aldılar. İlk sınıflı toplum, köleci sistem böyle doğdu. Bir yanda köle sahipleri, diğer yanda karın tokluğuna onlara çalışan köleler… Aynı zamanda ordusu, yargısı vs. kurumları ile köle sahiplerinin gücünü temsil eden, onlara hizmet eden devlet aygıtı.
Bu sistemde köle sahipleri hem kölelerin emek ürünlerine el koyuyorlardı, hem de onlara satabiliyor, hatta öldürebiliyorlardı.
Zamanla köleci sistem yerini feodal sisteme bıraktı. Bir yanda krallar, imparatorlar, şah ve sultanlar, derebeyleri, diğer yanda onların toprağında ve onlara çalışan topraksız köylüler ile esnaf ve zanaatkâr gibi ara sınıflar…
Bu dönemde de savaşlar sürüp gitti. Savaşlar kralların, imparatorların, şah ve sultanların, feodal beylerin çıkarına yapıldı; cepheye sürülenler ise onların hizmetindeki topraksız köylülerdi.
Zamanla, sanayi devrimi ile birlikte feodal toplum yerini kapitalist topluma bıraktı. Bir yanda üretim araçlarına, sermayeye sahip olan kapitalistler, diğer yanda onlara çalışan işçi sınıfı. Ve yine küçük burjuvazi dediğimiz ara sınıflar...
Bu dönemde gelişen sömürgecilik sistemiyle birlikte savaşlar dünyanın dört bir bucağına yayıldı. Tüfek, top, savaş uçağı gibi gelişkin silahlara sahip olan Avrupalı sömürgeciler, ulaştıkları Amerika, Afrika ve Asya ülkelerini, Avustralya’yı yağmaladılar, insanlarını acımasızca kırımdan geçirdiler, köleleştirdiler. Aynı zamanda dünyayı bölüşmek için kendi aralarında boğazlaştılar. Napolyon savaşları, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları gibi, yüzbinlerin, milyonlarına ölümüne ve anlatılması güç bir yıkıma yol açan savaşlar bunun ürünüdür.
Bu savaşların sonucunda Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus imparatorlukları gibi feodal imparatorluklar çöküp dağıldı ve kapitalist sistem dünya da daha da yaygınlaştı.
Bu dönemde aynı zamanda insanlık, sınıflı sistemden kurtulmak, eşit ve sömürüsüz bir toplum sistemini, sosyalizmi kurmak için önemli ataklar yaptı. Önce 1917 Ekim Devrimi gerçekleşti ve Sovyetler Birliği oluştu. 2. Dünya savaşının ardından ise Doğu Avrupa ülkelerinin, Çin’in ve diğer bazı ülkelerin de katılmasıyla dünya sosyalist sistemi oluştu.
Ne yazık ki insanlık ve bir bütün olarak dünyamız için büyük umutlar yaratan bu sistem, daha sonraki olumsuz gelişmelerle kalıcı olamadı.
Herkesin bildiği bu gelişmelerden uzun uzun söz etmem gerekmez.
Gelecek yazımda insanoğlunun günümüzde yaygın biçimde süregiden, bizzat insan olarak bizim yaşamımızı ve doğayı olumsuz biçimde etkileyen akıl almaz işlerinden söz etmeyi sürdüreceğim.
1 Mart 2024
|
|
|
|