|
EY İNSANOĞLU, KENDİNE GEL! 4. Bölüm: İnsanlığın Gerek Duyduğu Silah ve Savaş Değil, Barış ve Özgürlüktür
|
2024-03-05 19:44
|
Kemal Burkay
|
|
Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının ardından insanlık, bu savaşların yol açtığı büyük can kayıplarından ve yıkımdan ders çıkarmaya ve önleyici tedbirler almaya çalıştı.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Milletler Cemiyeti oluştu. Ama MC bekleneni veremedi. Almanya, İtalya, Japonya gibi ülkelerde faşizm tırmandı ve 2. Dünya Savaşı’na yol açtı.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ise Birleşmiş Milletler Örgütü kuruldu. BM sözleşmesinde self determinasyon, yani ulusların kendi kaderini tayin hakkını benimsedi ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi gibi, tüm insanların haklarını güvenceye almayı amaçlayan bir bildiri yayımladı.
Ne yazık ki daha sonraki gelişmeler buna hiç de uygun düşmedi. Sözleşmeyi imzalamış olsalar bile, BM üyesi ülkelerin – tamamı değilse bile çoğu- ne ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına, ne de insan haklarına gereken saygıyı göstermediler. Savaştan sonra da emperyalist ve sömürgeci ülkeler, sömürgelerin ve bağımlı ulusların özgürlük taleplerini hiç de hoş karşılamadılar ve acımasızca bastırmaya çalıştılar. Emperyalist ve sömürgeci güçlerin ağababası ABD, kurtuluş savaşlarını komünizmden daha tehlikeli diye niteledi.
Buna rağmen Cezayir, Kore, Vietnam, Küba gibi birçok ülkenin kurtuluş mücadelesi başarıya ulaştı, bazıları ise başaramadılar.
Emekçi kitlelerin, kadınların, siyahi halkın mücadeleleri sonucu Amerika’da ve Batı Avrupa ülkelerinde insan hak ve özgürlükleri alanında iyileşmeler, demokratik kazanımlar sağlandı. Batı Avrupa ülkeleri kendi aralarında sınırları kaldırarak barışçı ve önemli bir proje olan Avrupa Birliği’ni oluşturdular.
Ne var ki sosyalist sistem sömürücü kapitalizm için büyük korku kaynağıydı. Bu korkuyla bir saldırı ve savaş paktı olan NATO oluştu. ABD, NATO ülkelerinde iç çatışmalara yol açan, sosyalist ve demokratik güçlere karşı savaşan provokasyon örgütü Kontrgerilla’yı örgütledi.
Emperyalist ve sömürgeci güçler, Sovyetler Birliği’nin ve bir bütün olarak sosyalist sistemin, iki sistemin barış içinde bir arada yaşama önerisine aldırmadılar. Dünya barışı onların umurunda değildi. Atom ve hidrojen bombası gibi nükleer silahlar başta olmak üzere silahlanmaya hız verdiler ve bu karşılıklı olarak bir silahlanma yarışına yol açtı.
Bir yandan emperyalist kuşatma ve söz konusu silahlanma yarışı, diğer yandan diğer bazı iç olumsuzluklar yüzünden sosyalist sistem sarsıldı, bir çöküntü ve dağılma yaşadı. Bu raundu ne yazık ki dünyamızın sömürü güçleri kazanmışlardı. Öyle olunca da emekçi kesimlere karşı elleri serbest kaldı, sosyalist sistemle yarış döneminde onlara tanıdıkları sosyal hakları önemli ölçüde budadılar.
Olumsuz gelişmeler bununla da kalmadı. Sovyetler Birliği ve bir bütün olarak Doğu Avrupa’daki sosyalist sistem ortadan kalktığı ve bu ülkeler de kapitalizme geri döndükleri halde, sosyalizme karşı örgütlenmiş olan NATO varlığını sürdürdü, hatta genişletti. Son dönemde Avrupa ülkelerinde, faşizm için “Bir daha asla!” demiş olan Almanya, İtalya gibi ülkeler dahil, ırkçı-şoven faşizan hareketler tırmandı, bir dizi ülkede bu türden partiler iktidara geldiler. Irkçılık, yabancı düşmanlığı Hollanda, İskandinav ülkeleri gibi barışçı ve demokrat ülkelere bile sıçradı.
Şu anda uluslararası durum adeta 1930’ları andırıyor.
Yeni dönemde dünyamızdaki savaş ocakları ise tümden sönmüş değil. Özellikle Ortadoğu’da, bazı Güney Asya, Güney Amerika ve Afrika ülkelerinde savaş yangınları devam ediyor. Dünyanın en güçlüleri ABD, Rusya, Çin arasındaki çekişme vekalet savaşlarına yol açıyor. Son Ukrayna-Rusya savaşı bunlardan biri. Bu aslında NATO ülkelerinin Ukrayna yoluyla Rusya’ya karşı yürüttükleri bir yıpratma savaşı ve hem Ukrayna’nın yıkımına, hem Rusya’nın büyük kayıplarına yol açıyor. NATO karşısında sıkışan Rusya zaman zaman nükleer silah kullanmaktan söz ediyor ve bu nedenle bir üçüncü dünya savaşı tehlikesi gündeme geliyor.
Söz konusu çatışma ortamında dünyamızda silahlanma yarışı da devam ediyor. Nerdeyse bütün ülkeler kaynaklarının önemli bir bölümünü silahlanmaya, iç çatışmalara veya komşularıyla çatışmaya harcıyorlar. Bunlardan biri de Türkiye ve onun yanı sıra İran, Irak ve Suriye gibi, içinde yaşadığımız veya bize komşu ülkelerdir.
Bu da gösteriyor ki, dünyamızda süregiden silahlanma, savaş ve çatışmalar yüzünden, her bir ülkede ekonomik ve sosyal sorunları çözebilecek, emekçilerin yaşam düzeyini yükseltebilecek, onların sağlık, barınma gibi sorunlarını iyileştirip yoksulluğu ortadan kaldırabilecek kaynaklar böylesine kötü bir yolda harcanıyor.
Bu insanlık bakımından akıl almaz bir durumdur.
Dünyamızın gerek duyduğu silah ve savaş değil, barıştır.
Dünyamızda bir bütün olarak barış sağlanmadıkça, ülkelerin kendi aralarında ve her bir ülkenin kendi içinde çatışmalar son bulmadıkça insanlık barbarlıktan kurtulup uygarlığa ve huzura kavuşamaz.
Diğer bir deyişle insanlığın gerek duyduğu silah ve savaş değil, barış ve özgürlüktür.
Bunun için de Birleşmiş Milletler Örgütü’nün sözleşmesinde ve İnsan Hakları Bildirisi’nde belirlenmiş olan ilkeler hayata geçmeli, tüm ulusların kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterilmeli ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde yazılı olanlar hayata geçmelidir.
(Devam edecek)
4 Mart 2024
|
|
|
|