|
EY İNSANOĞLU, KENDİNE GEL! - 6. Bölüm: Nükleer Savaş mı, Yoksa İklim Değişikliği Sonucu Bir Doğal Kıyamet mi?..
|
2024-03-11 19:41
|
Kemal Burkay
|
|
Atom bombası ilk kez 2. Dünya Savaşı sırasında ABD’de yapıldı ve Japonya’ya karşı kullanıldı. Nagazaki ve Hroşima kentlerine atılan bombalar bu kentleri yerle bir etti ve Japonya’nın teslim olmasına yol açtı.
Savaşın ardından atom bombasına hidrojen bombası eklendi ve
Batıda ABD, İngiltere, Fransa, Doğu’da Sovyetler Birliği, Çin atom ve hidrojen bombası stokları oluşturdular. Böylece dünyamızda bir nükleer savaş tehlikesi ve bu silahlara dayanan bir dehşet dengesi oluştu. Zamanla söz konusu nükleer silahlara Kuzey Kore, İsrail, Hindistan ve Pakistan gibi ülkeler de sahip oldular.
Bu süreçte nükleer silahlara kimyasal ve biyolojik silahlar eklendi. 2020 yılında Çin’de baş gösterip tüm dünyaya yayılan, milyonlarca can kaybına yol açan, hepimizin hayatını kötü biçimde etkileyen ve etkilerini hâlâ sürdürmekte olan Covid salgını, büyük ihtimalle söz konusu biyolojik silahlardan birinin laboratuvarlardan sızması veya sızdırılması ile meydana geldi; ya ABD ya da Çin ürünü idi.
Dünyamızda zamanla başka ülkeler de söz konusu silahlara sahip oldular veya sahip olma çabası içindeler. Saddam zorbası Irak’ta Kürt halkına karşı kimyasal silah kullandı ve Halepçe kentinde bir günde 5000 kişinin ölümüne, on binlerin yaralanmasına; toprağın ve suyun, etkisini on yıllarca sürdürecek biçimde zehirlenmesine yol açtı.
Dünyamızda bugün de bir nükleer savaş tehlikesi devam etmektedir. Böyle bir şey insanlığın yanı sıra, dünyamızdaki tüm canlı hayat için tam bir yıkım olur. Havada kuş, denizde balık bile kalmaz. Sovyetler Birliği dağılmadan önce, nükleer silahların karşılıklı olarak sınırlandırılması, hatta tümden yok edilmesi için NATO kampına ısrarlı öneriler yaptı; ama ABD ve öteki NATO büyük başları buna aldırmadılar; üstelik daha da ileri gidip “yıldız savaşları” diye nitelenen, yani savaş tehdidini uzaya taşımaya yönelen projelere giriştiler.
Dünyamızda canlı hayatı bir bütün olarak tehdit eden yalnızca nükleer savaş tehlikesi değil; aynı zamanda son yıllarda çığırından çıkmış olan iklim değişikliğidir; ki bu da yine insanların eseridir. Sanayi devrimi, gerekli tedbirler alınmadığı için (ne kadar alınabilirdi, o da ayrı mesele) dünyamızda havanın, suyun, toprağın kirlenmesine, doğal dengenin bozulmasına yol açtı. Yer yer tarım alanları, ormanlar, büyük kentlerin, oto yolların, taş ve maden ocaklarının oluşturduğu betondan ve verimsiz yerlere dönüştü.. Çöp deryaları oluştu. Öyle ki okyanuslar bile artık alarm veriyor.
Bunun sonucu olarak yıldan yıla artan sıcaklık şimdilerde etkisini çok çarpıcı biçimde göstermekte, giderek artan oranda kuraklığa, yangınlara, fırtınalara, sel baskınlarına yol açmaktadır.
Pek çok iç deniz ve göl, örneğin Marmara Denizi, Van Gölü, -Amazon dahil- ırmaklar kirlendi, bazıları (Baykal Gölü, Tuz Gölü gibi) kurudu; birçok hayvan (balık, kuş vs.) ya da bitki türü yok oldu veya olmakta…
Dünyayı yöneten güçler, bu gidişin önlenmesi, doğaya zarar veren eylemlerin, örneğin atmosferin bileşimini bozan uzaya gaz salınımının (sera gazı etkisi) engellenmesi için bilim adamlarının yaptığı çağrılara aldırmadılar. Bu yolda olumlu bir girişim olan Paris İklim Konferansı’nın kurallarına bile uymadılar. ABD yönetimi, “ekonomimize zarar veriyor” diyerek bu anlaşmadan çekildi. Oysa dünyanın en büyük ekonomisine sahipti ve o dönemde kişi başına ulusal geliri 50 bin dolardı (şimdi daha fazla). Ama gözü doymaz kapitalistler, söz konusu geliri bizzat kendi ülkelerinde adil şekilde bölüşmedikleri gibi (en gelişkin kapitalist ülkelerde bile yığınla, işsiz, aç, sokakta yaşayan insan var), ne doğayı, ne insanlığı, hatta ne de kendi öz çocuklarını ve torunlarını düşünmekteler.
Bu gidişle belki bir nükleer savaşa bile gerek kalmayacak; iklimdeki bozulma sonucu yıldan yıla artan doğal felaketler, masallarda anlatılan türden, tam bir kıyamete yol açacak.
Tekerlekli sandalyeye bağımlı olan ve birkaç yıl önce hayata veda eden ünlü İngiliz fizikçi Stephen Hawking bu konuda insanlığı uyarmış, “belki de son çıkışı geçmek üzereyiz,” demişti. Ama aldıran kim!
“Dünyayı Akıllı İnsanlar mı Yönetiyor, Yoksa Güçlü Çılgınlar mı?” başlıklı daha önceki yazılarımdan birinde tam da bu konuya değinmiştim.
Ne yazık ki dünyamızı güçlü çılgınlar yönetiyor.
11 Mart 2024
(Devam edecek)
|
|
|
|