|
Ey !nsanoğlu, Kendine Gel! – 7. Bölüm OSMANLI SONRASI ORTADOĞU –TÜRKİYE, IRAK, SURİYE ve İRAN
|
2024-03-14 15:53
|
Kemal Burkay
|
|
Bu yazı dizimin ilk altı bölümü genel olarak, geçmişten bugüne dünya durumuna dairdi. Bu bölümde ise, kısaca da olsa, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından sonra Ortadoğu, özellikle de ülkemizdeki ve bazı çevre ülkelerdeki durum üzerinde durmak istiyorum.
Emperyalist güçlerin ilk büyük paylaşım savaşı olan Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu son buldu. Toprakları üzerinde, Kuzey Afrika’da ve Arabistan’da, batılı emperyalist devletlerin tercih ve uzlaşmasına uygun olarak bir dizi yeni devlet kuruldu. Trakya’nın bir bölümü ile Anadolu’da ise yeni bir devlet, Türkiye Cumhuriyeti oluştu. Ülkemiz Kürdistan’ın Osmanlı sınırları içindeki bölümü (Batı Kürdistan) bir kez daha, TC, Irak ve Suriye arasında üçe bölündü. Böylece ülkemiz, yüzyıllardır İran sınırları içinde olan Doğu Kürdistan’la birlikte dörde bölünmüş oldu.
Emperyalist bölüşüm anlaşmasının (Sevr) bir tarafı da Rusya idi. Hatta Ruslar savaş içinde Kürdistan üzerinden Osmanlı topraklarına girip Erzincan’a, Van ve Bitlis’e kadar gelmişlerdi. Ama 1917 Ekim Devrimi’nin ardından yeni Sovyet yönetimi Kürdistan’dan çekildi. (Yoksa ülkemiz belki de beş parçaya bölünmüş olacaktı!)
Yeni oluşturulan Irak Fransa, Suriye ise İngiltere mandası altında idi. Zamanla manda idaresi son buldu ve bu iki ülke de bağımsız oldular.
Kürdistan’ı aralarında bölüşmüş olan bu devletlerin tümü de, binlerce yıldan beri Kürt halkının yurdu olan bu coğrafya üzerinde halkımıza hak ve özgürlük tanımadılar ve bu yöndeki talepleri şiddetle bastırma yolunu seçtiler. Örneğin tek partili Kemalist rejim, dil, din, mezhep bakımından çok sayıda etnik grubun yaşadığı Türkiye sınırları içinde, diğer tüm renkleri yok sayarak tek etnik gruba, Türk unsuruna dayalı, ulusal bir devlet inşasına girişti. Öyle ki, TC sınırları içinde kalan Kürt halkı, coğrafya ve nüfus olarak yaklaşık üçte biri oluşturduğu halde, eşit haklara sahip olmak bir yana, Osmanlı döneminde sahip olduğu haklardan bile yoksun kılındı. Kürt ve Kürdistan kelimeleri, Kürtçe basın-yayın, Kürtçe konuşmak bile yasaklandı. Osmanlı döneminde oldukça yaygın biçimde Kürtçe eğitim yapan medreseler kapatıldı. Kürtçe ve başka dillerdeki yer ve yerleşim adları bile değiştirildi.
Ülkede Rum, Ermeni, Süryani gibi Hristiyan azınlıklar ve önemli bir nüfus kitlesini oluşturan Aleviler, özellikle de Alevi Kürt kesimi de çeşitli baskılara uğradılar. 2000’li yılların başlarına gelinceye kadar Alevi kimliği, cem evleri ve cem ayinleri yasaktı. Bugün de baskı ve ayrımcılık çeşitli biçimlerde, örneğin zorunlu din dersleriyle sürmekte.
Baskı ve eşitsizliğe karşı tepki olarak baş gösteren Şeyh Sait, Ağrı, Dersim direnişleri gibi birçok halk hareketi şiddetle bastırıldı ve bunları kıyımlar, toplu sürgünler izledi.
İran’da 2. Dünya Savaşı döneminde ve Sovyet desteği ile Güney Azerbaycan ve Mahabad Kürt Cumhuriyetleri kuruldu. Ancak savaş sonrası Sovyetlerin bölgeden çekilmesinin ardından bu cumhuriyetler yaşayamadılar. Şahlık yıkıldıktan sonra mollalar iktidarının oluştuğu bu ülke, eskisinden beter oldu. Ülkenin demokrat insanlarına, muhaliflere, özellikle de Kürtlere habire idam cezaları biçen, kadın saçıyla uğraşan, acımasız, Ortaçağ türü bir rejim oluştu.
İran bakımından yakın gelecekte çözüm, bu ülkenin gerici mollalar rejiminden kurtulup demokratikleşmesi ve Doğu Kürdistan’ı, Güney Azerbaycan’ı, Belucistan’ı, Huzistan’ı kapsayacak federal bir düzenin oluşmasıdır
Irak’ta Kürt halkının Mücadelesi uzun sürdü ve büyük bedeller pahasına önce otonomi, sonra federal statü sağlandı. Böylece Irak’ta, Kürt sorunu bakımından önemli bir çözüme ulaşıldı. Saddam zorbasının izlediği maceracı politikalar, son olarak Kuveyt petrollerine el koymak istemesi, çobanın ekmeğine yiyen keçi misali, ABD ve müttefiklerinin ona karşı harekete geçmesine, 1. ve 2. Körfez Savaşlarına yol açtı. Bu da Kürt halkının önce otonomi, daha sonra da federal bir statü elde etmesini kolaylaştırdı.
Bu statü sayesinde şimdi Güney Kürdistan ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan hızla gelişmekte, Ortadoğu bakımından örnek bir ada gibi öne çıkmaktadır. Ancak Kürdistan’ı aralarında bölüşmüş devletler bu durumdan hiç de hoşnut değiller. En başta şimdiki Şii Bağdat rejimi Kürdistan Federe Bölgesi’nin 2005 Anayasasınca belirlenmiş olan hak ve yetkilerine tam saygı göstermemekte, bunları budamaya çalışmaktadır.. İran, Bağdat’taki Şii yönetimiyle ilişki içinde ülkede etkindir ve Kürdistan Bölgesel yönetimine zorluk ve engeller çıkarmaktadır. Türkiye ise PKK’nın bölgedeki varlığını gerekçe göstererek bölgeye yönelik askeri hareketler düzenlemektedir. Güney’in iki güçlü partisi, KDP ve KYB arasında geçmişten beri süregelen rekabet, başka bir deyişle, bölge üzerinde egemenlik kurma çabası da bu dış müdahaleleri kolaylaştırıyor.
Özetle, Güney Kürdistan için de risk hâlâ devam etmektedir.
Suriye’de de, geçmişte olanlar bir yana, son dönemde yaşananlar malum. Kürt sorununu çözemeyen, demokrasiyi hayata geçiremeyen Baasçı rejim, sonunda ağır bir iç savaşa sürüklendi ve ülkenin büyük bölümü üzerinde denetimi yitirdi. Rusya, ABD gibi büyük devletlerin yanı sıra, İran ve Türkiye’nin de işin içine girmesiyle, Suriye’deki iç savaş daha da içinden çıkılmaz hale gelmiştir.
Bizce Suriye bakımından da çözüm, tüm Suriye halkı bakımından demokrasi ve Kürtler, Güneydeki Dürzi halkı dahil, tüm etnik gruplara özgürlük tanıyacak bir federalizmdir.
14 Mart 2024
(Devam edecek)
|
|
|
|