|
İki yol
|
2014-06-09 00:44
|
Kemal Burkay
|
|
Daha önceki açıklamalarımda PKK’nin yol kesme, adam kaçırma, farklı siyasi örgütlere yönelik tehdit, saldırı gibi eylemlerinden kaygı duyduğumu belirtmiştim. Bu tür olaylar 20 aydır sürmekte olan çatışmasızlık ortamını sona erdirebileceği için. Belli karanlık odakların başından beri silahların susmasından rahatsız olduğu, çözüm istemediği ve süreci kesintiye uğratmak için çabaladığı bir sır değildi.
Bu kaygıların ne denli haklı olduğu Lice’de yaşanan son olaylarla açık olarak görüldü. İki insanımız yaşamını yitirdi ve hem halktan, hem askerlerden yaralılar var. Bazı çevrelerin tam da bunu istediğine ve bu gelişmeden memnuniyet duyduklarına kuşku yok. Onlar gerilimi arttırmak ve bölgede sıcak bir çatışma ortamı yaratmak, bunu kentlere yaymak için ellerinden geleni yapacaklardır. Lice olaylarını yeni provokatif eylemler izleyebilir. KCK’nın son açıklaması da bunu gösteriyor.
Peki olayların büyümesi, yeni bir yangının bölgeyi sarması, daha çok kan dökülmesi Kürt halkının haklı özgürlük mücadelesine hizmet eder mi? Böyle bir şeyden yarar bekleyenler eğer kötü niyetli değillerse, son 30-40 yıllık deneyimden hiç ders almamışlar demektir.
Son 30-40 yılda yaşananlardan, Kürt halkının PKK’nin yanlış politikaları nedeniyle ödediği ağır bedelden uzun uzun söz etmeye, herkesin bildiğini tekrara gerek yok. PKK’nin tüm olup bitenlerden sonra Kürt halkını yeni bir maceraya sürüklemeye hakkı yok. Kürt siyasetinde iddia sahibi olup sorumluluk duyan herkese, en başta da BDP ve HDP yöneticilerine düşen sorumlu davranmak, olayların çığırından çıkmasını önlemektir.
Devletin, adına “çözüm ve barış süreci” denen şu süreçte Kalekol yapma inadını eleştirebiliriz ve biz de eleştiriyoruz. Hükümetin çözüme yönelik ciddi bir projesi de yok. Peki, şu PKK’nin ve BDP’nin var mı? “Demokratik Özerklik” denen şey neyin nesidir? Bizzat kendi mucitleri “toprağa, sınıra, bayrağa gerek yok, resmi dil yine Türkçe olsun, Kürtler demokratik ulusun bir parçası...” demiyorlar mı? Öyle olunca bunun, Başbakan Erdoğan’ın sık sık dile getirdiği “Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak!” söyleminden farkı ne? Böyle bir durumda hala insanları dağda tutmanın, çocukları ve gençleri hala dağa taşımanın gereği var mı?
Çocukların, gençlerin ana ve babaları bir bölümüyle de olsa bu gerçeği gördüler. Peki siz koca koca siyaset adamları, yıllarını bu işte geçirenler, parlamentoda, belediye başkanlığı koltuğunda oturanlar, örgüt yöneticileri, örgüt medyasının yorumcuları, bu kadarını görmüyor musunuz? Eğer göremiyorsanız sizin için acı bir durum... Görüyor da bile bile yanlışa destek veriyor ve yanlışın ardından sürükleniyorsanız hem sizin için, hem Kürt halkı için daha da acı bir durum…
Bugün peşinizden gelenler, size alkış çalanlar az olmasa bile, tarihin hükmü çok başka olacak!
Kürt halkının özgürlüğünü isteyen, her şeyden önce eşit haklar ister. Şu 21. Yüzyılda ve ülkemizin şu koşullarında bunu istemek, bunun için kitleleri barışçı mücadele yöntemleriyle seferber etmek ve başarıya ulaşmak pekâlâ mümkün. Hem bunu yapmamak, hem de Kürt halkını sürekli kavgaya, çatışmaya sürüklemek ne için?
Bu işte, Suriye gibi toptan bir yıkımı yaşamak da var, Kürdü ve Türküyle, sağduyulu bir tutumla, demokratik, özgür bir toplumu inşa etmek, Kürt ve Alevi sorunlarını çözmek, böylece kalıcı bir barışa ulaşmak da var.
Akıllı insanlara düşen birincisi değil, ikincisidir.
8 Haziran 2014
|
|
|
|