|
Irak yol ayrımında
|
2014-06-14 20:56
|
Kemal Burkay
|
|
Son birkaç gündür Irak’ta önemli gelişmeler yaşanıyor. IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) adlı örgüt Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u ele geçirdi. Musul’daki 60 bin kişilik Irak ordusu savaşmadan, bozgun halinde kenti terk etti. Ardından Kerkük’te bir tümen gücündeki Irak ordu birlikleri de burayı terk etti.
IŞİD adlı radikal İslamcı örgüt adını önce Suriye iç savaşında, en çok da başvurduğu dehşet saçan şiddet yöntemleriyle duyurdu. Öyle ki kısa sürede öteki muhalefet güçleriyle, hatta El Kaide yanlısı El Nusra ile yolu ayrıldı. Örgüt Suriye’de Dêra Zor’dan Rakka’ya, Türkiye sınırına uzanan bir şerit üzerinde etkin durumda.
Örgüt Irak’ta Musul’un ardından, Sünni Arap nüfusun yoğun olduğu Tikrit’te ve diğer bazı kent ve kasabalarda da denetim sağladı. Bazılarında (örneğin Felluce ve Ramadiye’de) daha önceden de zaten oldukça etkindi.
Irak ordusunun panik halinde, hatta silahlarını da bırakarak Musul’un yanı sıra Kerkük’ten de çekilmesi üzerine, Kerkük’ün denetimi Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin askeri güçlerine, yani peşmergeye geçti. Peşmerge Duzhurmatu, Hanikin ve Musul’un Sincar bölgesi gibi Kürtlerle meskün diğer kent ve kasabalara da konuşlandı ve IŞİD’in muhtemel saldırılarına karşı buraların güvenliğini sağlar oldu.
Bütün bu gelişmeler hem Irak hem de bölge için önemli değişikliklere yol açacak görünüyor.
Irak’ta değişim daha 1990 başlarındaki Birinci Körfez Savaşı ile başlamıştı. 2003’te 2. Körfez Savaşı ile Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesi Irak bakımından yeni bir durum oluşturdu. Yeni anayasa ile Irak federal bir ülkeye dönüştü. Ancak, önce iktidarını yitiren Baas unsurlarının başlattığı, ardından El Kaide gibi radikal İslamcı örgütlerin devreye girmesiyle ABD işgal güçlerine karşı başlayan direniş, ABD’nin güçlerini Irak’tan çekmesinin ardından özellikle Sünni ve Şii Arap kesimi arasında, yıpratıcı bir mezhep kavgasına, ölçü ve sınır tanımaz terör eylemlerine dönüştü ve Irak’ın barışa ulaşmasına, yeni sistemin oturmasına fırsat vermedi.
Irak Kürdistanı (Güney Kürdistan), terörden zaman zaman etkilense de, Arap bölgesinden farklı olarak oldukça sakindi ve ekonomik-kültürel alanlarda oldukça hızlı, örnek bir gelişme gösterdi. Ancak Dıhok, Erbil, Süleymaniye kentlerini kapsayan Kürdistan Federe Bölgesi Irak Kürdistanı’nın tamamını kapsamıyordu. Kerkük, Hanekin gibi güneye düşen Kürt kentleri ile Musul’un Kürt bölgeleri bunun dışında kalmıştı. 2005’te kabul edilen Irak Anayasası’nın 140. Maddesine göre Kerkük için referandum yapılacak, böylece kentin geleceği (Kürdistan Federe Bölgesi içinde yer alıp almayacağı) belirlenecekti. Ama Bağdat’taki Maliki yönetimi de, aynen Saddam rejimi gibi buna yanaşmadı, anayasanın bu maddesini işletmedi. Çünkü kentin nüfusunun büyük çoğunluğu Kürttü ve referandum halinde Kürdistan bölgesi ile birleşmeyi seçeceği belliydi.
Maliki yönetimi bununla kalmadı, Kürdistan bölgesiyle başka ciddi sorunlara da yol açtı. Örneğin Anayasa’ya göre Kürdistan Federe Bölgesi’ne tanınmış olan % 17 petrol payını bile sürekli aksattı. Irak ordusunun bir bölümünü oluşturan peşmergenin maaşlarını ödemedi.
Tüm bunlar Kürdistan Bölgesel yönetimi ile başında Maliki’nin olduğu merkezi Bağdat rejimi arasında ciddi sorunlara yol açtı.
Tüm bu sorunlar büyüyerek son üç-dört gün içindeki hızlı gelişmelere yol açtı ve Irak’ta on yıl önce kurulan dengeleri yerle bir etti.
IŞİD’in 8-10 bin kişilik askeri gücü ile Musul ve çevresinde sağladığı hızlı başarı ve Irak ordusunun savaşmadan panik halinde bölgeyi terk etmesi beklenmeyen bir durumdu ve çoğu insanı şaşırttı. Ama IŞİD’in bu başarıyı Sünni Arap bölgesinde sağladığı açık. Bu bölge ise geçmişte Saddam rejiminin, Baas Partisi’nin en büyük dayanağı idi. Onyıllar boyu devleti yöneten ve kendilerini Irak’ın asıl sahipleri olarak gören Sünni Araplar, ABD işgali ile gelen değişimi ve yeni dönemde ortaya çıkan Şii hakimiyetini içlerine sindirmediler. Direniş de zaten hep söz konusu Sünni Arap bölgelerinde taban ve destek buldu.
Sonuçta olaylar varacağı yere vardı. Irak’ın üç bölgeli durumu (Şii Arap, Sünni Arap ve Kürt bölgeleri) zaten başından beri vardı. Ama yeni sistem bir türlü oturmayınca, hele Şii ve Sünni Arap kesimleri arasındaki mezhep kavgası dayanılmaz boyutlara varınca, birlikte yaşamanın mümkün olmadığı, bu durumun eninde sonunda Irak’ın üçe bölünmesiyle sonuçlanacağı belli olmuştu.
Şimdi işte bu bölünme süreci başlamıştır. Irak ya üç bölgeli (üç devletli de diyebiliriz) bir konfederasyon olacak, ya da ortaya tümüyle bağımsız üç ayrı devlet çıkacak. Kanımca en büyük ihtimal de bu sonuncusudur. Artık bu aşamadan sonra hiçbir yapıştırıcı Irak’ı bir arada tutamaz.
5-6 yıl öncesi Güney Kürdistan’da yapılan bir anket, halkın ezici çoğunluğunun ayrı devlet istediğini ortaya koymuştu. Ama o dönem koşullar bağımsızlık ilanına uygun değildi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi bölgesel dengeleri de göz önüne alarak Irak Anayasası’na sadık kaldı. Ne var ki bu anayasaya sadık kalmayan en başta Bağdat’taki Maliki yönetimi oldu. Hem Kürtlerle, hem Sünni Araplarla uyumu sağlayamadı ve işlerin bu reddeye varmasına yol açtı.
Bölgede durum giderek Güney Kürdistan bakımından bağımsızlık ilanına uygun hale gelmektedir. Bu saatten sonra birleşik bir Irak artık olanaksızdır. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından İngiliz ve Fransız emperyalistleri tarafından masa başında çizilen sınırlar artık hükümsüz hale gelmektedir. Gelişmeler bir bakıma, Bağdat’la bir savaşa gerek kalmadan, de fakto olarak Güney Kürdistan’ın birliğini de sağlamış, Kürdistan askeri güçleri Kerkük’ün ve KBY’nin halihazır sınırları dışındaki öteki Kürt kent ve kasabalarının denetimini eline almıştır.
Öte yandan Irak’ın bu kaçınılmaz bölünmesi, sınırların belirlenmesi öyle bir çırpıda ve kolayca olmayacaktır. En zoru Sünni ve Şii Arap bölgeleri arasında bir sınırın belirlenmesi ve Bağdat’ın durumudur.
Keşke Irak halkı, Kürdü ve Arabıyla, Şiisi ve Sünnisi ile bir arada barış içinde ve özgürce yaşamayı başarsaydı. Yine eğer ayrılma olacaksa, bunu da iyilikle başarabilseler, kan dökülmese, bunca acı çekilmese, ülkeleri daha fazla yanıp yıkılmasaydı. Ne yazık ki bunu başaramadılar. Önce Baas diktatörlüğü buna yol vermedi. O çöküp gittikten sonra ortaya çıkan durumda da özgür ve demokratik bir toplumu birlikte kurup yaşatmayı başaramadılar. Şimdi dileğimiz o ki, eğer bir arada uygarca yaşamayı başaramadılarsa, hiç değilse uygarca ayrılmayı başarsınlar. Böylesine bir uzlaşma ise ne yazık ki mümkün görünmüyor. Belli ki bölünme ve taşların yerine oturma süreci oldukça acılı olacak.
Elbet tüm bu gelişmelerde Irak’ın yıllarca ulusal haklarından yoksun tutulmuş, hak ve özgürlüğü için direndiği zaman da çok büyük baskılara, enfallere, soykırımlara uğramış Kürt halkının bir suçu ve günahı yoktur. Kürt halkı her zaman kendisi için özgürlük, Irak’ın bütünü için de demokrasi istedi; otonom ya da federal biçimde bir arada yaşamaya evet dedi. Ama bu olmadıysa ve Kürt halkı bugün kendi kaderini özgürce belirleyip bağımsız bir devlet kurmanın eşiğine gelmişse bu da her halk gibi onun en doğal hakkıdır.
14 Haziran 2014
--------------------------------------------------
NOT: Son gelişmelerle birlikte bölgenin ve dünyanın gündeminde ön plana çıkan IŞİD adlı örgütün hangi koşullarda ortaya çıktığı, niteliği ve bundan böyle Irak’ta ve diğer bölge ülkelerinde nasıl bir rol oynayabileceği üzerinde durmadım. Bu ayrı bir yazı konusu olabilir.
|
|
|
|