|
Cehaletin dayanılmaz hafifliği
|
2015-09-14 21:47
|
Doğu Ergil
|
|
Montaigne, "Dünyanın en büyük cezaevi, cahil insanın kafasının içidir" demiş. Doğrudur ama cehalet o kadar rahat ettirici bir durumdur ki cahilin bir şeyi öğrenmesi gerekmez. Sorgulamaz. İnandıklarını değişmez gerçekler olarak beller. Aklıyla değil duygularıyla hareket eder. Tepkileri akıl süzgecinden geçmeyen reflekslerdir.
Ne zaman Türkiye’de bir gerilim olsa bayraklar ortaya çıkar. Bağıran, çağıran, taşlayan insanlar sokağa dökülür. Ne onları öfkelendiren olayı anlama çabası gösterirler ne de suçladıkları insanların kim olduğuna bakarlar. O, düşmanlaştırılmış bir kişi veya gruptur. Düşmanların da yok edilmesi gerekir.
Ama öfkeli kişi ve güruhlar düşman diye belledikleriyle karşılaşmaz ve boy ölçüşmezler. Onların sembolik temsilcilerine saldırırlar. Çoğu askere veya çatışma bölgelerine gitmemek için çaba sabreden bu kişiler topluca yalnız yakaladıklarına, otobüslerine, dükkânlarına saldırırlar. Bunu yaparken de bayrak taşırlar, İstiklal Marşı’nı söyler, tekbir getirir veya düşmana Atatürk büstü öptürürler. Eskiden askerler, siyasi mahkûmlara –özellikle Kürtler’e- İstiklal Marşı söyletirlerdi.
Bu ucuz kahramanlığın ardında aslında büyük bir korku var. O, öfke ve nefret olarak dışarı vuruyor. Durumun komiklik ile cinayet kutupları arasında gidip gelmesine neden olan mekik cehalet.
Birkaç örnek vereyim:
- 10 Ağustos gecesi Meram ilçesinde adres sorduğu kişilerin, “Bu PKK"lı” diye bağırması üzerine çevreden gelenlerin saldırısıyla bir pilot üsteğmen, dövülerek komaya sokuldu. Üsteğmen kimliğini göstermesine rağmen kalabalık okumadı bile.
- HDP"ye oy verdiği iddia edilen Beren Saat"i protesto etmek isteyen bir kitle, onun bir süre önce başrol oynadığı Aşk-ı Memnu dizisinin çekildiği Sarıyer"deki yalının önünde tehditkâr gösteriler yaptı.
- İzmir Aliağa"da birkaç gün önce Kürt diye dükkânı yakılan adamın askerdeki oğlu, Güneydoğu’daki çatışmalarda olaydan iki gün sonra hayatını kaybetti.
- Terör protestolarının şiddete dönüştüğü Kırşehir’de yakılan işyerlerinden birinin sahibi olan Ağırman kardeşlerin, babalarını 1993 yılında Mardin’de teröre kurban verdiği, annelerinin onları alıp bu kente geldiği ortaya çıktı.
Bütün bunlar, toplum içinde ikilik çıkması, duygusal ayrışmanın, siyasi ve coğrafi ayrılığa dönüşmesi için fırsat kollayan örgütün tam da istediği şeyler. Ama cahil bunun farkında değil ve kısa süreli duygusal tatmin için ülkenin bölünmesine zemin hazırlıyor.
Hatırlarsınız bir zamanlar Dallas dizisi vardı. Milleti ekran karşısına çivilerdi. Oradaki tipler sırf Türkçe konuşuyor diye üçkağıtçı JR, masum ve melankolik Sue Ellen adları kaç çocuğa verildi biliyor musunuz?
Gerard Depardieu ünlü bir Fransız aktör. Başta ülkesi Fransa olmak üzere, Almanya ve İtalya gibi ülkelerdeki iktidarlardan nefret ettiğini söyleyip bir süre önce Belçika’ya yerleşmişti.
Rusya Başkanı V. Putin ona vatandaşlık önerince Fransa"daki malını mülkünü satıp ayrılma kararını, “Bu ülkeden çekip gitmek istiyorum” sözleriyle ilan etti. Haber Türkiye"de duyulunca herhalde Ermeni (!) bir T.C. vatandaşı sanılan Depardieu için yurdumun insanları şu hakaretleri döşendi:
- “Defol git, Türkiye daha temiz olur.”
- “Bir pislik eksilsin.”
- “Memnun oluruz bir hain azalır.”
- “Seni kim sanatçı eder köpek.”
- “Bu cennet vatanımızı beğenmeyenin cehenneme kadar yolu var, fark etmez.”
Evet, bir fark etmeyen var ve sayıları hayli fazla. O yüzden birileri onların öfkelerinden ve cehaletlerinden yararlanarak hep ülkeyi istedikleri gibi yönettiler. Cehalet sürdükçe bu devam edecek.
---------------------------------------------
Bugün-13 Eylül
|
|
|
|