|
Neden sadece siz masumsunuz?
|
2016-09-26 18:43
|
Umur Talu
|
|
Böyle bir “sihir” çok az ülkede ve tarih diliminde meydana gelebilir herhalde.
“Darbe karşıtı” nı zamanla “darbeci”; “darbeci”yi ise “darbe karşıtı” haline getiren bir sihir!
Sadece iktidar hep yanılmaz; bir de bir kısmımız her şekilde “darbeye hayır”cı!
*** Şimdi misal Ahmet Altan’a da yöneltilen “FETÖ’ye destek için Taraf Gazetesi’ni kurma” suçlamasına bakınca ne görüyoruz?
“Amaç”ı bilemesem bile, bildiğim “Taraf Gazetesi haberleri ve benzerleri sayesinde darbecileri alt etmiş bir iktidar” da var.
Bugün artık “Kumpas davaları” dense de, iktidar o haberler, manşetler, onların Taraf’ın boyutu, tirajı, etki alanının çok ötesinde yaygın kullanımı, en önemlisi siyasi ve hukuki kullanımı ile sadece “bugün biraz mahcup” mu ve “kandırılmış” mı oldu...
Yoksa bilhassa 2007’den itibaren, Cumhurbaşkanlığı dahil, tüm seçimleri kazanmış, oylarını artırmış, referandumdan da çıkmış mı oldu?
İktidarın artık hiç “darbe repertuvarı”ndan saymadığı 27 Nisan Muhtırası, ki “darbe tehdidi”ydi ve de ona karşı “demokratik tavır” değil miydi, yüzde 37’lik iktidarı yüzde 50’ye koşturan?
Referandumda “ak ile kara” tamamen o haberler, davalar, manşetlerle çizilmedi mi?
***
Bunları ille de “Bir suç varsa, siz de suçlusunuz” demek için söylemiyorum...
Belki şöylesi daha iyi:
Bir masumiyet varsa, neden sadece siz masumsunuz?
***
Mesele şu:
En baştaki amaç üzerine ne söylersek söyleyelim, ne iddia edersek edelim; misal Taraf ve benzeri haberler sadece “bir örgütün TSK içinde veya üzerinde etkili olması”na mı yaramıştır, yoksa bizatihi “sivil iktidarın TSK üzerinde etkili olması”na da mı?
***
Çünkü bir meselemiz de şu:
Yazılmış bir tarihi sadece istediğiniz gibi okuyamazsınız.
Hem “40 yıldır örgütlenen bir terör örgütü” diyeceksiniz; hem bizatihi sizin de kullandığınız, katıldığınız, yararlandığınız haberleri, manşetleri suçlayacaksınız...
Hem de kendiniz için “Milat” ilan edip tarih sanki 2013 sonu başlamış gibi yapacaksınız?
Bunu iktidar da yapamaz, “bağımsız” yargı da!
Çünkü eğer bir gazeteciyi “örgüt için gazete çıkarmak, haber yapmak, TSK’ya komplo kurmak”la suçluyorsanız...
Bir bakacaksın, orada şimdi size çok yakın olmuş “gazeteciler” de yazarlık, habercilik, yöneticilik yapmış o zamanlar!
Bir bakacaksın, orada çıkmış haberleri meydanlarda, kürsülerde, davalarda, seçimlerde kullanmışsınız!
Bir bakacaksın, en azından “Terör örgütüne üye olmadan, hiyerarşisinde bulunmadan isteyerek, bilerek yardım etme, propagandasını yapma” diye bir suç varsa hakikaten, sizin de geçmişinizde, kazanımlarınızda, etki alanı genişletmenizde, seçimler kazanmanızda, “askeri vesayeti kaldırmanız”da tepe tepe işlenmiş!
***
O yüzden dün “Ya kriter ya krater” dedim.
Kriterin gerçekten de sağlam delillerle örgüt yönetimi, finansmanı ve esas “darbe örgütlenmesi, bizzat darbeye katılım” olması gerektiğini tekrar söyledim.
Sadece kimi meslektaş için değil; eşleri, çocukları bana yazan veya hiçbirimize sesini duyuramayan onca “alttaki asker”, binlerce öğretmen, memur, çoluk çocukları, yıkılmış hayatları için de!
İktidarın paşalara hediye ettiği “Askeri Disiplin Kanunu” yüzünden ne tekmeciye, ne küfürbaza, ne de darbeciye “Hayır komutanım” diyebilmiş; ne emredilen görevi bilmiş, ne sorgulayabilmiş binlerce asker için mesela.
Bunları en çok yazması gerekenler ise, şimdi iktidar medyalarında atıp tutan ama misal, “kuruluşundan itibaren” Taraf’ta bulunmuş, o manşetleri, haberleri paylaşmış, oluşturmuş, bunların “iktidara da yaraması”na tanık olmuş, tanık ne kelime, aktör olmuş “gazeteciler” ve de siyasetçiler.
Çünkü bu dalga o dalga...
Çünkü bu lavlar o lavlar...
Çünkü ne kadar bağırırsan bağır şimdi, kendi geçmiş sesini de bastıramazsın Kamil!
Hepsi bir yana, menfaat, fayda, korku, endişe bir yana...
İnsanlık, hukuk, adalet duygusu, hakikat, hakkaniyet ve gazetecilik ölçüleri de bunu gerektirir.
Tamam mı!
ONLARA HER GÜN CUMARTESİ!
“Cumartesi Anneleri” annelerden, babalardan, çocuklardan, kardeşlerden, derken torunlardan oluşan “Hakikati arama, kayıplarından bir iz bulabilme” mücadelesinde 600’üncü nöbete vardı.
Böyle sürekli bir nöbet varsa, o ülkede bitmeyen bir cinnet de vardır!
Kayıp babalarından daha yaşlı hale gelmiş, onların son fotoğraflarındaki son bakışlarının artık kayıp gençliğini de çoktan geride bırakmış “evlatlar” varsa, öyledir.
Torunlar dedelerinin yaşına gidiyorsa, öyledir.
“Kayıp evladından bir kemik bulmak” ve ona bir kabir yapabilmek, bir dua edebilmek, onunla aynı toprağa kavuşabilmek bir “teselli, hatta mutluluk ve ille vasiyet” olabiliyorsa, öyledir.
Bu kadar kaybın, acının, hakikat ve adalet yoksunluğunun üzerinde bir ülkenin ruhu huzur bulmaz zaten.
Bir de asker, sivil binlerce gencecik kaybı; bir de hapishaneleri, nefret ve şiddet cehennemimizi ekleyin.
Huzur bulabilir misiniz hiç?
Ruhlar huzur bulmuyorsa, siz bulabilir misiniz?
----------------------------------------------------
Haber Türk-25 Eylül
|
|
|
|