|
Umur Talu |
|
|
|
|
|
|
|
Bir boşluğa fırlatılan onca hayat!
|
2014-09-22 00:02
|
Umur Talu
|
|
19 yaşındaki Erdoğan Polat, Torunlar İnşaat gökdeleninin 15’inci katına “üniversiteye girebilmek için” çıkmıştı.
25’indeki Mehmet İsa Dumlu da, Buca Organize’de 5’inci kata “üniversite mezunu” olarak çıktı.
Erdoğan dershane parası biriktirmek için 15’inci kattaydı.
Mehmet İsa ise mezun olarak işsiz durmayıp ailesine yardım için.
Erdoğan 15’inci kattan yere çakıldığında, nisandı, daha sonra asansörle yere çakılacak ikisi kardeş 10 işçi henüz hayattaydı ve elbet onların da çok umudu vardı.
Mehmet İsa Dumlu 5’inci kattan asansör boşluğuna düşmeden hemen önce, İstanbul’da 10 işçiyi öldüren asansör katliamı üzerine kim bilir neler düşünmüştü!
***
Seri iş cinayeti kurbanı iki gencin ortak döngüsü böyle bir şey:
Üniversiteye girebilmek için…
Üniversiteden mezun olunca da işsiz kalındığı için!
Hiçbir mecazı kaldıramayacak kadar kesin, korkunç, yılda 1200 can alan bir ölüm!
***
“İşçi ölümleri” yanında, bakın aklımızda olsun, bir de “işsizlik ölümleri” var.
Tayin edilemeyen öğretmenler, işten atılan gençler… intiharlar.
Ve yüz binlerce genci, üniversiteye girmek için deli eden ve mezun olunca da işsizlikten, tayinsizlikten, kadrosuzluktan, boşluktan, ailelere mahcup olmaktan delirten, “her sabah umuda doğup her akşam adeta ölüme yatılan” o sıkışmışlık.
***
Yıllardır, “kutsal meslek” diyerek Türkiye’nin her yanında öğretmenliğe koşturulan, çoğu çocukken bu yola gönül vermiş on binlerce gencin işsizlik kâbusu sürüyordu.
Şimdilik 40 bin yeni atama bir çoğuna bir hayat umudu oldu belki.
Çünkü baktığında, devlet tasdikiyle öğretmen…
Fiilen, KPSS engellerinde işsiz, belki dershane ve okullar için yevmiyeli yarı-köle; kışın öğretmenlik yapıp yazın maaşı kesilince, aynı okulda hamallık yaparken ölen öğretmen gibi.
İşsizliğiyle sonunda ailesinden utanıp intihar eden genç kadın öğretmen gibi.
Onlar hayata atanamadan kayıp gitti!
***
Şu sıralar, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunları, deyim yerindeyse, kemiğe dayanmış bıçağı zapt etmeye çalışıyor.
Hoş, az çok kendileri gibi, eski ismiyle Yüksek Ticaret Okulu veya İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunu bir “ağabey” yenilerde cumhurbaşkanı olarak bile yine iş sahibi oldu ama herkesin kaderi, kariyeri öyle değil elbet!
Bir boşluğa öğrenci boşaltan 167 İİBF fakültesinden yılda 500 bin kadar mezun çıktığı söyleniyor; bir bölümü işte o boşluğa düşüyor, mecazi de olsa…
Kimi de hakiki bir boşluğa düşüyor, “Muhasebe” mezunu Mehmet İsa gibi!
Yine KPSS kâbusları, kadrosuzluklar, özel sektörün sırt çevirmesi, devletin duvar olması, ayırmalar, kayırmalar, bu kadar insana yetecek, yetişecek bir işin zaten asla olmaması!
Gıda mühendisleri, Ziraat mezunları ve daha binlerce binlerce genç!
Olmayan işlere mezunlar boca eden…
Olan işlerde işsiz ordusu sayesinde köleleştiren…
İş bulduğu için şükredenlerden 1200 insanı da her yıl yurdun dört yanında mezarlara dağıtan bir sistem bu.
Yoksa büyüme yerinde…
Havuz dolup taşıyor…
Latin Amerika’nın atan damarı, yazar Galeano’nun, işçileri, köleleri, ölümlerini ölümsüzleştiren, aslen iktisatçı Brezilyalı fotoğrafçı Salgado için dediği gibi:
Ekonomi bilimi maskeler konusunda ona çok şey öğretmişti. Ekonomide hiçbir şey asla göründüğü gibi değildir. Rakamlardaki iyi durumun insanların mutluluğuyla çok az ilgisi vardır ya da hiç yoktur!
Barışı bozma çavuş!
Barış sürecine, barış umuduna, dağın iki yanında sıvasız hanelerden binlerce canın daha gitmemesine saygım da büyük; barışa dair umudum da.
Ama koca devlet büyükleri, komutanlar; yıllarca uçan kuşa “terörist” diyenler… Bu arkadaşın suçu ne!
Uzman Çavuş N. Ağrı’da ailesiyle pikniğe gider.
Ormanlık alanda tüfekle gezinen iki “PKK’lı” görürler. Jandarma’yı ararlar. Onlar da vurmak masadı olmaksızın iki el ateş edip kaçar.
Sonra Jandarma İstihbarat subayı gelir. Zaten ihbar aldıklarını söyler. Sivil savcı gelir. Uzman N. İfade verir.
Sonra komutanlar gelir. “Yanlış görmüşsündür. Konuyu kapat” derler. Ama sivil savcıya ifade vermiştir ve ertesi gün o ifadeyi tekrarlar.
“Yanlış gördüm de” baskısı ve emirleri başlar.
Sonra… 20 gün içinde 5 ayrı ceza verilir N.’ye. İşe geç kaldın, göreve devam (Oda hapsi); botun boyasız, selam vermedin cezaları.
Hükümetin komutanlara hediyesi Disiplin Kanunu’na göre bir yılda 8 ceza alırsan, kovuluyorsun ya, şimdiden beşi bir yerde işte.
Cezaların hiç biri ifadedeki vakadan ötürü değil; gündelik işleyişten ki, Emuzder’in her ceza için açmakta olduğu 5 ayrı davada “konu” hiç mevzubahis olmasın!
Tabii ki barış başımız üzerine…
Lakin alttaki bir askeri ezerek, kovarak mı korunacak bunca önemli, kıymetli bir şey!
Sınır ötesi!
“İnsani açıdan” sınır açılıyor; elbette, tamam.
Saddam Kürtlere saldırınca da, ABD Saddam’a saldırınca da açılmıştı.
İktidar, Esad’ın saldırdığı Suriyelilere de sınırı açtı.
Bunların hepsi insani.
Ama iki mesele var:
Biri, bu kez iktidar sınırın öteki yanından kaçan çoluk çocuk insanlara kapıyı açarken, buradan oraya saldırı için gidenlere de kapı açtı.
Böylece, “insani acılar”ın çoğalmasına da yol açtı.
İkincisi; Esad zulmünden kaçanlara sınırı açarken, zulmün adını Esed diye koydu iktidar.
Ancak Işid zulmünden kaçanlara sınırı açarken zulmün adını Işed diye koyamıyor!
Işid’e karşı nezaketten hiç taviz vermeyen devlet, o zulümden kaçanlara destek için sınıra giden kendi vatandaşlarını ise polis-jandarma marifetiyle sopalıyor!
---------------------------------------------
20 Eylül-Habertürk
|
|
|
|
|
|
|