|
Türkiye’deki sistem değişikliği üzerine
|
2019-07-13 20:37
|
Necla Çamlibel
|
|
Akdeniz ve Türkiye’de kaynayan kazanda; bu defa iyi şeyler mi kaynıyor. Bu kaynayacak kazanda kürtler, işin neresinde yer alacak? Söz konusu sistem değişikliğinin bizlere etkileri neler olacak? Bunları ben de sesli düşünüp sizlerle paylaşıyorum.
İktidarın, evinde yaptığı ümmetçi hesap, tutmadı. Ülke ekonomisi ve yaşanan sancılı süreç, bir kez daha tıkandı. İktidarı elinde tutan güçlere tarih bir kez daha gösterdi ki, üniterci ve tek adam anlayışı, bu ülkenin mozayiğine uygun olmadığından yıkılmaya mahkumdur.
Dünyaya gözlerini dikmiş liderler, bu gidaşatın yürümeyeceğini görünce daha önceleri, Erdoğan’la yolları ayrılan, Abdullah Gül, sonrasında bugünlerde istifasıyla gündemde olan Ali Babacan ve beraberinde sistemin yeniden revizyonu konusu, yeni bir anayasa hazırlığı önerileri, bu yaz, bir kez daha siyaset sinamalarında olacağı görünüyor.
Tek liderle, ülkenin, refaha ve çağdaş bir yapıya kavuşmasına katkı sunmadığının farkında olanlar; bir kez daha arayışta. Hem mecliste temsilcileri olan, hem de onun dışında kalan partilerin, yeni oluşumlarla bir araya gelme veya yeni partilerin çıkmasıyla ülke de hararetli sıcak günler yaşayacağa benziyor.
Halkın, özgürlük, demokrasi, insan hakları, eşitlik, hak ve hukuk istemleri yükseldiğinde, bu ülkenin muhallefeti de, yöneticileri de, iktidarı da, üniterci ve tekilci anlayışın pirim yapmadığının elim sonunu yaşıyor. Ülke sorununu doğru tanımlamamasından, halkın istemlerine, ülkenin renkliliğine kör sağır ve dilsiz olan her iktidar, aynı sorunlarla karşı karşıya geliyor.
Bu iktidarın ve Erdoğan’ı yerinden edecek, kurdu kendi içinden çıkacak görünüyor.
Kurulacak yeni partinin ülke sorunlarının temelini oluşturan Kürt sorununun çözümünü programına koyması, Kürtlere insiyatif tanıması ve ona destek olmanın gerekliliği ortadadır.
Bu güne kadar şiddet ve inkarla bu sorun çözülmedi ve çözülmeyeceği de ortadadır. Bunu çözmek için Türkiye’de mevcut tüm düzen karşıtı kesimlerin el ele vermesi gerekiyor.
Türkiye’nin bu çoğulcu yapısına en uygun yönetim şeklinin, Federal Sistem olduğu ortadadır.
İstanbul’da yapılan son belediye seçiminde yaşanan olaylar da bizi bu yola itmektedir.
İstanbul’daki “başarı”ı kesinlikle İmamoğlu’nun sırf, yetenek veya yaptığı açıklamalarla ilgisi olmadığını düşünenlerdenim. Bu ülkede çok karizmatik, siyasal kadrolar gerçek anlamda halkın çıkarlarını düşünen, siyasi kadrolar ve çok parti var. Var olmaya da devam edecek.
Bu sistem değişikliği tartışmalarından ülkedeki muhallefetin, özellikle biz kürtlerin alacağı çok önemli dersler var. Koşullar ciddi kazanımlar elde etmemize uygundur.
Tek tip yönetim, tek tip adam rejimleri bu ülkenin kalkınması veya refaha ulaşmasına bir katkısı olmadığını tarih bir kez daha bizlere gösterdi. Ali Babacan’ın istifası ve beraberinde kulislerde çok defa dillendirilen Abdullah Gül’ün yeni bir parti kurulacak söylemi. Bu günkü iktidarı ve siyasi rejimi oldukça zor durumda bırakacağa benziyor.
Babacan’ın ilgi çeken sözü” aklen ve kalben ayrılık yaşadım” diyerek kendi partisiyle yollarının ayrıldığını özet olarak ifade etti. Ancak bugün yeniden kurulacak parti ülke siyasetine ne getirecek, ne göstürecek hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
İstanbul bir nevi Türkiye’nin aynası, bu nedenle ancak; çok renkli, çok sesli, katılımcı, paylaşımcı plural bir yönetimle sorunlarını çözebilir.
Naçizane önerim; biliyoruz ki, Türk siyaseti süprizlerle dolu bir tarih barındırıyor. İstanbul’dan başlayıp, serüveni Diyarbakır’ı da cesaretlendirir ve ülkenin geneline yayılancak Federal bir yönetime geçmesinin kazanımları tüm kesimlerlerce gündeme getirilir.
|
|
|
|