2024-11-22
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Necla Çamlibel
 
Alıngan mıyız, yoksa saldırgan mıyız?
2021-01-18 18:34
Necla Çamlibel
Siz sesizce düşüne durun, ben yine sesli düşündüm. Malum bir tahtası eksik (!) olan, çocuk ruhu olan insanları yaşı kaç olursa olsun. Bazen aklına geleni uzun uzun düşünmeden, söyleceklerini araya çok zaman girse de, gün gelir, o duygular tetiklenir ve aniden kalemine veya ağzına geli verir.

Biri, diğerine, gözünün üstünde kaşın var demeyi versin. Amman! hemen alınganlık gösterip, saldırganlıyoruz? Bu alıngınlık bizlere neler getirdi neler kaybettirdi. Herbiriniz kendi iç dünyanızda veya alınganlığınızı veya kendi eksikliklerinizi örtbas etmek için, bu kadar uç noktalarda tepki verilir. Biri samimi, sıradan bir öneri, ortaya atılmış bir fikir cimlastiliği niteliğindeki politik eleştiri yapmaya dursun. Bir bakıyorum hurra bir savunma, bir sosyal siyasal, tahlilere başvurmalar.

Muhatap olan olmayan, sosyal medyada; kendi kusur ve kabahatini eksikliğini örtbas etmek veya kendindeki kusuru görmemek için, kılıçlar kuşanır, kınından çıkarılır; vur allah vur. Uzun uzun konuşmalar, uzun uzadıya eski usul savunma teknikleriyle akıla hayale sığmayacak savunmalar.

Niye saldırganlaşıyoruz? Hele bir duralım, derin bir nefes alalım, soğuk değil ama ılık bir bardak su alıp yavaş yavaş yudumlayalım. Bakın o içinizde biriktirdiğiniz, öfke, saldırganlığınız nasıl da düşüyor. Lafı uzatmıyayım. Yanında uzun yıllarımı birlikte geçirdiğim ustam, böyle durumlarda şu yorumu yapardı. Her bitki kendi kökü üzerinde yetişir. Kaktüs kendi kurak topraklarında, çalıçırpı kendi kurak topraklarında, dikeni bol otlar yine kendi yetiştiği kurak, sudan, havadan güneşin bol olmasına rağmen onu doğru ölçüde nasiplenmeyen, içine sindirmeyen bitkiler gibidir insanda.

Bir insan, eğer kendi ego, zaaflarını törpüleyebilmeyi becermişse, kendi kökü üzerinde doğru büyür. Doğru uzar, doğru yol gider, doğru tepki gösterir. Eğer bir insan, saldırgan, sürekli büyüdüğü geliştiği ortamda, şiddet ve hoşgörü ortamı azsa, yaşadığı ülke ortamı, sosyal siyasal, ekonomik, edindiği kültür, ortamı da gergin ve saldırganlıkla doluysa, o insan da, istediği kadar okusun, istediği kadar zaaflarını törpülesin. Toplumda önemli yerlere gelsin. Ama eğer kendisine bir eleştiri yapıldığında, ya da, kendisine ters gelen bir yorum bir bakış açısı yapıldığında, onu bir usta resam gibi usta bir şair gibi kelimeleri kullanamazsa, usta bir derviş gibi kamil, sonsuz sevgiye sahip bir kadın gibi onu alıp içinde yoğurup, doğru söze dönüştürebiliyorsa. O kamildir. O insanın eli öpülür. Yaptığı eleştiride, söylediği olumsuz da olsa dikkate alınır. Yoksa gerisi havanda su dövmektir.

Eleştirinin de bir dili, bir hakikat yönü olacağını bilip, onu yeniden düşünmek ve yeniden yorumlamak, hep kendi söylediğinin doğru olacağına kendini ve toplumu inandıranlar. Başta kendisine sonra da içinde yaşadığı topluma zarar verirler. Toplumumuzda öncülük eden, melelerden, dedelerden, seroklardan, başkanlardan, bilmem neyin nesi olan makam düşkünü ve taht sahibi olmuş onlarca feodal yapılı aydın görünen kafalılardan bu toplum çok çekti. Çekmeye de ne yazık ki devam ediyor.

Babamın bize sık sık anlattığı bir hikaye aklıma geldi. Onunla bu yazıyı devam etireyim. Hepiniz eminim bu hikayeyi defalarca duymuşsunuz ama ben yeri gelmişken, babamın anlattığını sizlerle paylaşayım. Taktir siz okuyucuların olacak.

Malum hikayedir; babanın birisi; oğluna hep sen adam olamazsın dermiş ,oğlu da ileride göreceksin nasıl bir adam olduğu mu sana göstereceğim,der, dururmuş babasına.

Aradan yıllar geçer delikanlı okur ve bir ile vali olur. Vali olduğu gün yardımcısına emir verir babasının ismini vererek; git falan köyde bir adam var onu alın getirin benim huzuruma der.

Emir kulu kendisine verildiği emir üzerine, hazırlığını yapar ve babasının yaşadığı köye doğru yol alır. Az gider uz gider, dere tepe düz gider. Nihayetinde sonunda sora sora, valinin babasının yaşadığı eve ulaşır. Kapıyı çalar: sorgusuz sualsiz valimizin emri üzerine sizi ona götürmemiz emir edildi. Gelen memurlar, valinin babasını apar topar alıp valinin huzuruna getirirler, babasının içeri girmesiyle, hal hatır dahi sorulmadan; oğlu babasına baba; “bana “adam”olamazsın diyordun bak ben bu memlekete vali oldum, vali” der.

Babası karşısındakinin oğlu olduğunu görünce, şu cevabı verir: “Oğlum ben sana vali olmazsın demedim ki, “adam” olamazsın dedim, “adam” olsaydın babanı ayağına getirmezdin” der, oğluna.

Bu hikayeyi çok severim sıradan bir hikaye gibi olsa da;aslında bir tapınak notu gibidir..Çok büyük derinliği vardır. Kim nasıl anlamak isterse öyle anlar. Ve nasıl bir ders çıkarması gerekiyorsa yine her insan kendine göre bir ders çıkarır. Eğer ders çıkaracak yetenek ve utkuya sahipse. Şan-şöhret, alıngan davaranıp saldırganlığı seçen kibirli davrananların, geldiği yeri unutanlar. Ders aldığı hocanın da haklı olacağını bilerek, hocanında kulak boynuzu geçeğini hatırlayarak. Hoşgörüş, nezaket, büyüğe saygı bizim kültürümüzün en önemli parçalarından biridir. Ancak, büyüklerinde her zaman doğru yapmadığını artık her çocuk da her yetişkinin de kendi görüşlerini yaşamışlıklarını tanıklıklarını anlatma paylaşma hakkı olduğudur.

Ben burda bir yorumda bulunursam. Kendi bakış açım ve yaşamışlıklarım ve tecrübelerime dayanarak yazarım. Bana yanıt verecek veya bana katılıp katılmayanlarda kendi düşünce ve tecrübelerine göre yazdıklarımı yorumlar. Ne yazık ki, bir resme bakarken, bir yazıyı okurken, yazanın ne demek istediğine bakmadan. Yazan kişiyle ilgili bir ön yargı oluşmuşsa. Onu bilinç altımızda birikmişlerle okuyor ve yorumluyoruz. Insan beşeridir derdi babaannem, insan olan hata yapar. Kusur işler. O kusuru hatasını kabul edip, kamile ermek var, bir de o kusurunu başkalarına saldırarak örtpas etmek. Kusurlu taraflar olduğu gibi, kusursuz olanın da kusurundandır kusurun görülmesi. Tahamül. Sabırlı. Kamil düşünce. Özelde de, kültürümüzde de günlük yaşamdada siyasette de vazgeçilmez olunca. Kusurlar giderilir. Yol yordam erkan bilenle, yol yürünülür.

Belki de yanlışlığımız burda. Ya da yapılan doğru da budur. Herkes kendine göre bir olayı yorumlarsa, kaus çıkar. Ama ahlak, kültür, nezaket ölçülerinde, elini vicdanına koyarak. Eleştiri ve övgüler yapılırsa. Kimse göklere çıkarılmaz. Hatasıyla eksiğiyle de hoş görülür. Daha iyisi yapılmaya çalışılır. Gücün, yeteneğin ve sabrın varsa.

Ben bu hikayeyi neden yazdım ona geleceğim.

„Adam“ olmak insan olduğunu unutmamak ve karşındakinin de bir insan olduğunu aklından çıkarmamaktır.

Karşındakinin yerine kendini koyabiliyorsan ne güzelsin. Kendine yakıştırmadığın sözleri başkasına da söylemiyorsan bir anlamın var, yoksa beğenmediğinden farkın kalmıyor.

Alınganlık da kimi zaman, doğa felaketleri gibidir tarihini, şiddetini,hızını ve mevsimini kestiremezsiniz? Bu saldırganlığa ve yıkıcılığa sebep olur. Ortak geçmişe her zaman sahip çıkılmasa da saygılı olmak. Olana yeni güzel şeyler katarak yola devam etmek farkındalıktır. Yoksa bir sözle, insan kötü olmaz, bir söz söylemekle de insan haklı olmaz.

Mevlana diyorki; Hayatta en çok keyif aldığım şey; kendimi haklı çıkarmak veya ifade etmek için uğraşmamamdır. “bizi bilen bilir, bilmeyen de kendini bilir.” herşey neye laikse ona dönüşür” diyor.

Bunca sözün üzerine artık ne desem söz uzatmış olurum. İnsan doğası gereği eleştirilmedikçe hep doğru yaptığına inanır;bazen yılların içinde biriktirdiği düşüncesinin körü olur,bazen de ideolojisinin üretiklerinin efendisi. Taktir sizindir.
Print