|
Anadili öğrenme-öğretilmesindeki kimi algılar
|
2021-02-22 19:29
|
Necla Çamlibel
|
|
Değerli okuyucularım, anadilim Kürtçeyi konuşamıyorum, yazamıyorum, günlük yaşam içinde, yüz iki yüz kelimeyi geçmeyen konuşmalar dışında dillimizi kullanamıyorum; evlatlarıma, torunlarıma, birlikte yaşadığım kişiye, dillimizi öğretmekte zorlanıyorum, diyenleri; günlük yaşam içinde veya bu konuların konuşulduğu, seminer, konferans, böylesi özel günlerde sohbetlerde çokça duyuyoruz.
Bildiğiniz üzere, dünyanın en etkili gücü; silahın yerini artık daha çok teknolojik, siyasal söylem ve bilinç karartan, insanlarda algı yanılması yaratan sistematik söylem ve propagandalardır. Bu sistematik politikalarla en sağduyulu, okumuş kültürlü diyebileceğimiz entelektüel kesimlerini de algı yanılmasına sürüklettiğini, hatta kendini öldürtecek bir tetikçiye çevirmek mümkün olabilmektedir.
Bir çok konuda olduğu gibi, anadilin öğrenilmesi ve öğretilmesi konusunda da kafalar karışık değil, karma karışık halde. Bunda ülkemizin dört devlet tarafından sömürülmesinin büyük payı var. Bu üniterci yapıdaki devlet erkleri asimilasyon politikalarının en büyüğünü anadil üzerinde yaptığını siz okuyucularım, yakinen biliyorsunuz. Bu güne kadar, anadilinin konuşulmaması, öğrenilmemesi için her türlü projeyi uyguladılar. Analarımız için okuma yazma seferberliklerinden tutun da, iş ve ev ekonomisine katkı diye analarımızı bir taraftan aile ekonomisine katkı ve kendi iş imkanlarını yatırmaya teşvik edilirken. Diğer taraftan, onların daha iyi Türkçe konuşmaları bildikleri anadillerini unutmalarında başarılı oldular. Peki seksen sonrası hızlı bir şekilde metropollere göç edilenleri de evde anadil sadece çocuklara öğretmek bir tarafa dursun, Türkçe bilmeyen nene-dedelere torunlarıyla konuşsunlar diye Türkçe öğrenmeleri! Hatta dilinden utanır hale getirildiği aileler, kişilerle karşılaşmıyoruz değiliz. İşte bu ve buna benzer acı tablolar asimilasyon politikaların sonucudur.
Kutsal topraklarımız üzerinde yaşanan onca acıdan sonra, devletin asimilasyon politikaları anlayışında önemli bir değişiklik yapıldığı söylenemez. Bir takım rahatlama reform ve yasal düzenlemeler yapıldıysa da süreçler içinde, köklü değişikliklere gidilmedi. Türk devletinin tekilci kuruluş anlayışı tüm iktidar partileri tarafından sürdürüldü. Sürdürülmeye de devam ediyor. Hatta var olan muhalefetti de zaman içinde kendi gibi düşünmeye sürükledi.
Ebetteki, anadilimizi öğrenmenin önündeki en büyük engel henüz bağımsız bir devlete sahip olmayışımızdır. Kürdistan özgür olmadan, dilimizin de, kadınlarımızın da , işçi sınıfımızın da, mezhep ve kültürel olarak da özgür olmamız mümkün değildir. Sorum şu, peki ülkemiz özgürlüğüne kavuşturuluncaya kadar anadilimizi ve diğer konuları erteleyecek miyiz? Tabi ki hayır, Kürt ulusal mücadelesi, birinci önceliğimizdir. Ancak mücadelemizi yürütürken, dilimizi öğrenmeye-öğretmeye, yaşamımız içinde kullanmaya devam etmeliyiz. Bu konuda çabalarımızı daha da artırmalıyız. Anadilimiz gelecek nesillere aktaracağımız devlet olma, bir halka mensup olma bilincinin en önemli mihenk taşlarındandır.
Her Kürt bireyi, gelecek nesillere bırakacağı en ucuz, en bedava en çok kendisinin ruhuna iyi gelecek anadilinin önce melodisini öğrenmeyi, öğrendiği geliştirdiği o tınıyı melodiyi kendi çocuklarına, torunlarına bırakacakları en büyük mirastır.
Sosyal statü veya çalışma kariyeri ve statümüzü yükseltmek için, büyük efor sarf eden bizler, kendi anadilimizi başta, kendimiz öğrenmemeye bin bir bahane bulduk. Bulmaya da devam edeceğe benziyor.
Henüz daha teknolojinin, sosyal medyanın, evi yıkılasınca televizyonlardaki Türk dizilerinin çoğalmadığı zaman diliminde, anadilini konuşanların oranı bugünkünden fazlaydı. Bunu araştırmalar gösteriyor. Bu hızlı gerilemenin sosyal, siyasal... birçok neden sıralayabiliriz. Bu diziler ve filmlerdeki propagandalarla, daha önce Türkçe bilmeyen bu ana-baba, dede neneler dahi bu ekran başından ayrılmaz hale getirdiler. Bu devletin asimile politikasının bir parçasıydı. Peki, anadilimizi öğrenmeme, sorumluluğu sadece, bizi asimile etmeye çalışanların üzerine atmak, sorunumuzu çözüyor mu? Bu algı bizi bir nebze rahatlatıyor olsa da, dilimizi öğrenme ve öğretmeye engel olmamalı.
Özellikle ülke topraklarından uzak yaşayanlar, memlekette gittiğimizde çocuklarımızla kendi anadilimizle konuştuğumuzda, en okumuşlarımız dahi vay! bu çocuk nene, dede, teyze, akraba ve diğer çocuklarla nasıl iletişim kuracak, deyince onlara; bir çocuğun anadilini öğrenmesinin öneminden bahsetsek de, onlar acıyan gözlerle çocuklarımıza bakıyorlardı. Kendi kırık Türkçeleriyle wii, ma! bu çocuk nasıl oynasın diğer arkadaşlarıyla. Merak etme teyze amca, abla o çocuk kendi diliyle de o çocuklarda kendi bildikleri diliyle konuşur ve anlaşırlar. En kısa zamanda da kaynaşırlar merak etmeyin, demeye devam ettik bir çoğumuz.
Uzmanlar ve araştırmalar gösteriyor ki; bir çocuk anadilini öğrendi mi, bir ikinci ve çok dil öğrenmesi daha kolay oluyor. Bizim tek dil (Türkçe) hayranı sistem içinde algı yanılgısına sahip olan Kemalist düşünceliler, zaman içinde gördüler ki, o küçük çocuk çocuklar, çok kısa zamanda gittikleri ülkenin dilini de, Türkçeyi de kimi Türk çocuklarından daha iyi ve daha düzgün kullandıklarına tanık oldular.
Yine araştırmalar gösteriyor ki, çocuk kendi anadilini ve melodisini öğrendiğinde, bir başka dilde okuduğu kitaplarda, izlediği filmlerde karşılaştığı kelimeleri anadiliyle biliyorsa o ikinci dili anlaması ve öğrenmesi daha hızlı gerçekleşiyor. Yani karşılığı varsa onu öğrenmesi algılaması daha hızlı gerçekleşiyor. Örneğin, günlük yaşam içerisinde birçoğunuzun dikkatini de çekmiştir. Koca koca siyasetçi, koca koca kitaplar yazmış, prof olmuş, akademik kitapları olan veya bir kurum temsilcisi, önemli pozisyonlara gelmiş insanlardan duymuşsunuzdur. Kendisine sorulan herhangi bir soruda anadilini tüm akıcılığıyla harika konuşur ancak, söz konusu doğum tarihi veya bir tarih rakam olunca, onu mutlaka Türkçe söyler. Kendi başından geçen bir olayı anlatır o insan; 1980 derken onu kendi anadili Kürtçeyle söyleyemez. Nedenini uzmanlar şu şekilde açıklıyorlar. O çocukken veya günlük yaşam içinde rakamla ilgili anadilliyle bir algı oluşturulmamış. Yani anadiliyle rakam öğretilmemiş. Konuşulmuş ama öğretilmemiş.
Ben de şunu açık yüreklilikle ve gurur duyarak söyleyebilirim ki, anadilimizi çocuğum doğduktan sonra, onunla konuşmamız ona bol bol hikayeler okumamız, oyunlar oynamamız, sürekli iletişim halinde olmamız, acımızı da sevincimizi de, kendi anadilimizle birbirimize aktardık. Aktarmaya devam ediyoruz. Diye bilirim ki, çocuğumla birlikte daha çok öğrendim anadilimi. Anadilini gramatikal melodisiyle öğrenen çocuk için, çok dilliliğin çocuğum için büyük bir zenginlik olduğunu biliyordum. Şu an on dört yaşında, anne babası dışında, amcası, halaları ve onunla Kürtçe konuşanlarla Kürtçe konuşuyor. Bu delikanlı ve kendi anadili dışında yaşadığı ülkenin dili yanı sıra, Türkçe de dahil beş dil biliyor. Çok dilli olmasının temeli anadilinde yatıyor.
Bir başka algı yanılgısı, ya da yanlış bilinen şeyde, çocuk okula, yuvaya başlarsa nasıl dersi anlayacak veya nasıl iletişim kuracak. Çocuk en hızlı şekilde ikinci ve üçüncü dili hatta çok dil öğrenebilecek kapasiteye fazlasıyla sahiptir. Bize öğretilmiş yanlışlıklar nedeniyle çocuk okula veya yuvaya başlar başlamaz, hemen evde konuşulan anadil, okulda yuvada kullanılan dile dönüşüyor. Ve o çocuk tatbiki bir daha o dili kullanmıyor. Bu o çocuğun değil, onun ebeveynlerinin eksikliğidir.
Bize eziyetler eden devletlerin bizim asimile ve dilimizin yok olması için oynadığı oyunları ve bize dayatılanlara karşı durmak her duyarlı, insanımızın öncelikli görevidir. Kendinize öğretemediniz, çocuğunuza da öğretemediniz, torununuza öğretin. Torununuzla birlikte doğacak çocuklarınızla siz dilinizi öğrenmeyi kendiniz için yapacağınız en iyi yatırım olacaktır.
Konuşulmayan bir dil, öğrenilmeyen öğretilmeyen dil bizlerin tahmin edemeyeceğimizden de hızlı bir şekilde erimeye devam edecektir. Buna göz yummayı hiçbirimizin yüreği kabul etmez. Her birey nerede olursa olsun, her gün kendine bir kelime öğrense, bir yıl içinde 365 kelime azımsanmaz. Buna biraz da dilbilgisi eklenince anadilimizi kendimize öğretmiş, öğrendiğimiz de yanı başımızdakine ve birlikte yaşadıklarımıza öğretebiliriz. Bu kadar basit, ama algı farklılığı nedeniyle ne yazık ki, bu kutsal vazife çoğu zaman sünmen altı ediliyor.
En kalpten selamlarımla.
21.02.2021
|
|
|
|