2024-11-22
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Necla Çamlibel
 
Fil'in hikayesi
2021-09-13 20:17
Necla Çamlibel
Hikaye bu ya, ışık olmayan bir odada bulunan fili, el yordamı ile tanımaya, anlamaya, yorumlamaya çalışanlar anlatılmaktadır. Sosyal ve politik yaşam içinde el yordamıyla, yaşananları, yorumlayanlar bana bu hikayeyi hatırlattı.

Değerli okuyucular biliyorsunuz, karanlıkta kalanlar, önündeki resmin tümünü görmeleri zor olur. Bu nedenle de; böylelerine, düşünsel, bilimsel ve ideolojik doğru, gerçeği yüzlerce defa anlatılsa da, yazılan anlatılan, tahlilleri anlamaları da karanlıktaki yönleriyle değerlendirmeleri de kaçınılmaz olur.

Karanlıkta kalan, yaşama at gözüyle bakan kadın da olsa erkek de olsa bir şey anlatmak da zordur. Bir insanın içi, dışı, düşüncesi karanlık ise, kendi gözüyle baktığı şeyi de karanlık görmesi kaçınılmaz kılıyor. Üzülerek takip ediyorum. Son zamanlarda bir kez daha, hem sosyal yaşam da, hem de özellikle Kürt ulusal mücadelesini içinde ömür tüketenlere, karşı tavır ve yazılanların, kimilerince kin, öfkelerinin patlak vermesi tam da bu bakış açısından kaynaklanmaktadır. (olumlu ve olumsuz eleştiri ve yaşanmışlıklardan ders çıkarıp ileriye dönük yola devam edenleri tenzih ediyorum)

Bu insanların tarifleri, tıpkı hikayemizdeki, filin dokundukları yerinden yola çıkarak yapıldığı için birbirinden farklı olsa da, belirli yönlerden doğruluk içermektedir. Mesela filin ayağına dokunanın tarifi doğru fakat eksiktir; kulağa dokunanın tarifi de doğrudur ama o da fili tanımlamak konusunda yetersizdir. Bu kişiler fili kendi deneyimleri, düşünceleri, birikimleri, ideolojik ve içinde bulundukları, toplumsal, sosyal, ruhsal ve düşünceleri birikimleri elverdiği ölçüde tanımlamaktadırlar.

Fili tanımlayanların, sözlerinden, filin bütününü kendi deneyimlerinden ibaret sandıkları anlaşılmaktadır. Böylece birine göre sadece kulaktan ibaret bir fil varken, diğerine göre de yalnızca hortumdan ibaret bir hayvan söz konusudur.

Bu kişiler bir araya gelip izlenimlerini birleştirilme hünerini, söyleneni kendi açılarıyla değil de, acaba ne diyor diye değerlendirme yetilerini kullanmış olsalardı, kendi bireysel tariflerinden daha kabul edilir, ama yine de hakikati ifade eden bir sonuca ulaşabilirlerdi. Bu ortak tanıma ulaşabilmek için birbirlerine hoşgörü, kabul,toplumsal, tarihi gerçeklikler, takdir ve saygı göstermeleri gerekecekti.

Sadece dokundukları yerle fili tarif edenlerin, ellerinde bir mum olsaydı, filin bütününü, olduğu gibi göreceklerdi. O zaman bir ayrılık da olmayacaktı. Burada mumun, siyasal, politik öngörüleri, kendi ülke ve halkının gerçekliğine uygun düşünceleri son yarım yüzyıldır savunan bir liderden duymak ters gelse de, her birinin içsel ve düşünsel, ideolojik ve gönül gözünü temsil ettiği söylenebilir.

Son yarım yüzyıldan fazla bir zaman içinde, elinde mum olan lider ve kadrolar filin hakikatini görür. Böylece, karanlıkta dokunarak elde edilen izlenimlerin ve bunun sonucunda ortaya konulan tariflerin hepsinin hem doğru hem eksik olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde anlatırlar. Bu bilgi sayesinde, elinde mum olan kişi, el yordamıyla algılayan insanların tümüne karşı hala aydınlıkta olmanın taraflarını zenginliğini anlatmaya devam ediyor. Bu sabır ve hoşgörü onun kişiliğiyle, bilgisiyle, birikimiyle nerede sağlam durduğuyla ilgilidir. Tıpkı bu anlayışı benimseyen ve bizzat sayın Kemal Burkay"ın, kendisini tanıyanları ve tanımadan saldıranlara her zaman şaşırtmış olan derin bilgi ve birikimlerindeki derin gerçekçi bakış açısı gibi. Savundukları ,sırf ideolojik değil, bu ulusal meseleye ne kadar gerçekçi baktığıyla ilgilidir.

Dokunarak elde edilen deneyimler, paylaşım ile birbirine eklense bile, sonuçta filin hakikatini kavramaktan aciz olanlardır. Yeryüzündeki her bir insanın, ulusal, ideolojik, sınıf, cins, mezhep, kültür onlarca kimliği tek kimliğe renge sığdıranları, yaşamın renkliliğini kavramak istemeyenlere, Mevlana, bu konuyu şöyle açıklar “avuç bütün fili elleyemez ki” diyerek buna işaret etmektedir. Hakikate, gerçeğe, ulaşmak için ışık şarttır.

Hakikat sadece karşı durarak, laf söylemekle, bir aydın düşünceyi karalamaya çalışmak, akılla değil gönülle bilinir derler. Yine de, zihin jimnastiği olarak şunu düşünebiliriz: Fili görmek ve fili fizikken hissetmek arasında fark vardır. Muma sahip olanlar, yalnız mum ışığı ile gördüklerinden edindiği bilgi ile yetinmeyip, halkına katabileceklerini katmaktan vazgeçmeyenlerdir.

Hikayenin özeti; yeni dünya düzeninde; sistem değişikliklerine gebe. Türkiye"de de, bir ümmetçi, Talibancı siyasi rejimin olmasına katkı sunanlar ile eşitlikçi bir özgür ülke özlemini isteyen insanlar arasındaki kavga çok etkili bir şekilde yaşanıyor. Ülkemizin kuzey parçasında; sadece liderin değişeceği değil, siyasal yönetim anlayışının da değişeceği siyasi kulislerde tartışılıyor. Peki, bu yeni düzende; en azından, Lozan"daki haklarımıza almak için ne kadar hazırız?

Son bir haftadır sosyal medya üzerinde Kürt cephesine de ciddi bir noktaya varan tartışmaları oldukça yararlı ve içinden oldukça önemli mesajlar çıkarılması gerektiğine inanıyorum. Bu makalelerden yararlanıp, büyük resmi görmeyip, sadece bir açıdan değerlendirenlere Fil"in hikayesiyle düşündüklerimi siz okuyucularıma ifade etmeye çalıştım.

Özgür bir ülke hayali mi, sömürülen bir ülke hayali mi Kürdistan"ı zenginleştirir? Sosyalistler bilirler ki, özgür bir ülkenin mutlu barış içinde bir arada yaşayan halkların hikayesini yazabilecek gücü olan bir coğrafyaya sahip halkız. Bu halk, tam da bu yeni yüz yılda filin sadece kolunu, gözünü, ayağını, hortumunu, tırnağını görüp oyalanmanın zamanın geçtiğini biliyor. Işte tam da, umutla beklediğimiz özgür ülkeye kavuşmanın, resmini görmenin tam da zamanı.

Liberal ya da İslami bir rejim içinde yaşamayı kabul eden gerçek milliyetçileri bundan tenzih ederek söylüyorum. Amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olan „milliyetçiler“ neden sosyalist bir devlet içinde yaşamayı tercih etmediklerini de kendilerine yeniden sormalarıdır. Liberal ya da ümmetçi bir düşünceyi kabul etmek bu kadar kolayken, sosyalist, demokratik bir yaşamın olabileceğini düşünmekten olabileceğini tasavvur etmeyi de kendilerine yakıştırsınlar. Çünkü, sosyalist ideolojiye karşı cephe alanlar da hak ediyor, ama en çok, benim halkım, kadını, emekçisi, tüm mezhepsel kimliklere sahip ezilmişler, horlanmış ve sömürülmüş tüm kesimlerin ilacı; özgür, her şeyin eşitçe paylaşıldığı sosyalist bir devlet anlayışıyla yönetilmeyi fazlasıyla hak ediyor. We got erê!

13.09.2021
Print