|
Hikaye hep aynı
|
2021-12-25 22:53
|
Necla Çamlibel
|
|
Türk yöneticileri dara düşünce, halkın oyuna başvuracaklarını söylüyorlar. Bu güne kadar ülkeyi yönetenler, vatan elden gidiyor propagandasıyla, vatandaşlarını savaşa gönderir vuruşturur. Şiddet , inkar ve şehitler üzerinden ayağı kalkmaya çalışan bir anlayışın yöneticleri yine ayaklanmış.
Evine ekmek götüremeyecek, ekonomik darboğaz ve borçları yüzünden ölümü tek seçenek olarak gören bir toplum yarattan siyasi anlayışın geçmişinde de, bugününde de değişenler sadece isimler ve liderlerdir. Ülkeyi yaşanmaz halle getirenler, yine aynı inkarcı anlayıştır. Bu yöntem, bu sistemin, yöneticilerin var oluş sebebidir.
CHP ile itifakta olanlar, seçim naralarıyla yine Kürtlerin ve Alevi’lerin oylarına gözlerini dikmiş görünüyor. CHP’nin neye hizmet ettiği belli de, kendi yaşadıklarının sorumlularına hayranlıklarını sürdürenleredir sözüm. Bu kişiler; platonik bir aşktan bir türlü kurtulmadı. Kronik hale dönüşmüş bu aşk. Onları, CHP ve diğer sistem partileri kurtarmadı. Bundan sonra da kurtarmayacaktır. Bu partiye hayranlık duyanlar; unuttularsa hatırlatmakda fayda var: Dersim’de, Çorumda, Sıvas’da Maraş’ta... katledilenlerin kanını ellerinde taşıyanlardır. Bu acılar sizleri haklının yanında yer almaya iteceğine, yine bu rejimin sistematik plan ve programlarıyla, bir annenin karnındaki bebeğe, ülkesi Kürdistan’a dahi kin duyan bir rejimin devamcılarının cephesinde yer almak hangi inanca, hangi kitaba uyar. Ecdadınızın katlini yapanlara destek olmak hayranlık duymak, yeni katliamlarına ortak olmaktır.
İki güzel sözle, kolları sıvamakla, helalaşma söylemleriyle bugüne kadar rejime muhallif olan kesimleri yanlarına almaya çalışma hamleleridir. Geçmişte, alanlara, seçim naralarıyla ortalığa düşen on yıllarca bu cumhuriyetin kurucusu olan anlayışın temelinde yok ve inkar yatıyor.
Yıllarca, Alevi-Sunni çatışmasıyla, sağ-sol kavgalarıyla, Kürt ve Türk diye iki halkı birbirine düşman ettiren anlayışın sahibi CHP’dir.. Helalleşme söylemi de, alanlara çıkmakla da, çürümüş, hiçbir şekilde dikiş tuturamayan, 98 yıllık anlayışın tohumu yeniden yeşertme çabalarıdır. Kılıçlaroğlu ve sistem partilerinin meydanlara çıkıp, çeket çıkarmaları,”geliyor, gelmekte olan” diye attığa sloganın karşılğı, bugüne kadar gelecek olan, inkar, yoksulluk, şiddet, ayrımcılık, öfke ve kargaşadan başka birşey olmadı. O ”görkemli” Mersin Mitingi sonrasında ilk inkarı da; Kürdistan kelimesine tahamülsüzlüğünü, halkına olduğu öfekeyi dışa vurarak gösterdi. Bunlardan devamı gelirse de şaşırmam.
98 yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti, 24 Temmuz 1923"te Lozan Antlaşması imzalanarak yeni Türk devletinin bağımsızlığı kabul edildi. Tek ırka dayalı bu bağmısızlık ne kendi halkına ne de o topraklarda yaşayan asıl sahiplerine; kürtlere ve diğer azınlık ve gayri müslüm milletlere yarar getirmedi.
Türkiye’deki bu gidişat ülkede yaşayan mafyavari siyasetçilere, padişah, sultan, tek adam rejiminin, darbelerin, yeni darbeler yeni kaus ortamlarının doğmasına fırsat yaratmaya hizmet etti. Geçmişte, Çatlı, Yeşil, bugün Erdoğancılar, Kılıçtaroğlucular, isimler farklı olsa da, bir ülkenin siyasi sahiplerinin birbiriyle çatışmasıdır. Güçlü olan alanı ele geçiren, herkes orada atını koşturur. Adalet, hukuk, insan hakları ayaklar altına alınır. Şiddet toplumun tüm kesimlerine sirayet eder. Ve hangi tarafı tutsan orası seni yakacak hale dönüşür. Türk siyasi anlayışı kendini yaşatmak için her türlü günahı kendine mübah güren bir anlayıştır. Görüyor ve izliyorsunuz, yeniden korku ve köşeye sıkıştırılmış karşısında, bir taraf çıkar sokağa çıkalım der. Bir taraf biz izin vermeyiz der. Ülke yeniden bir kaus ortamına sürüklenir. Şiddeti uygulayan, ülkenin ekonomisini batıran, döviz kurlarının, borsanın yükselişi, savaş tantanlığı savaşa harcananı, şehitler de, hırsızlar da unutturulur.
Hikaye hep aynı hikaye. Dünya aynı dünya değildir. Tek parti döneminden bugüne yüzyıla yaklaşan bir siyasi tarihin sınıfta kaldığını bu sistemin kadrolarının kabullenmesi; hem kendi halkına, hem cumhuriyetin kurucusu atalarına yapacakları iyilik olacaktır.
Yapılan coşkulu mitingler dağılır, beklenen seçimler biter. Verilen sözler unutulur, halkın bugünü ve geleceği için duyduğu güven duygusunu zedeleyerek belirsizlik ortamı yaratır ve tüm toplum kesimlerini ve bireyleri tahrip eder. Kişilerin çalışarak elde ettiği gelir ve tasarrufların beklenen satın alma gücünü sağlamadığını gören insanlarda güven duygusu azalır. Güveni sarsılmış, ekonomik sosyal olarak ezilmiş toplum baskı altına alınır, bilinçli propagandalarla yeniden, tek kurtuluşu kendilerini bu hale getirenlerde aramaya yönlendirilir. Bu rejimin sahiplerinin en iyi yaptığı iş budur.
Çıkış mı? Bu ülkeye güçlü politik programı, vizyonu olan gerçek bir muhallefete ihtiyaç vardır, bu ihtiyaç hala sürüyor. Devletin kurucu anlayışına hizmet eden, ister sağ ister sol anlayış, ister liberal, muhafazakar anlayış temcilci ve partileri olsun bu ülkeyi refaha, halklarına mutlu bir gelecek sağlayamadı.
Kurtuluş, ülke halklarının eşit haklara sahip olmasından geçiyor. Bununun tek, çözümü; Türkiye Anayasa’sının ilk dört maddesinin öncelikli değişimidir.
Kürdistani duygularımla, siz okuyucularımın yeni yılını kutluyor, hepinize sağlıklı yeni bir yıl diliyorum. Hızır yar ve yardımcınız olsun.
|
|
|
|