|
Göçmen olmak
|
2022-12-10 22:40
|
Necla Çamlibel
|
|
İnsan ömrü dört mevsim gibidir. Baharı, doğuştur, yaz gençlik, orta yaş ve sonbaharı elli yaş üstü kış artık, seksen sonrası zaman dilimi Kürdistan da yaşamanın yaş ortalamasına göre tahmini olarak söyledim.
Evet eğer ülken Kürdistan ise, ya da şunu söylemek lazım, eğer ülkenin toprakları başka ülkeler tarafından işgal edilmiş ve bağımsız özgür olarak o toprak parçası üzerinde yaşamıyorsan. Sanırım o ülkenin insanlarının kaderi de yaşamı da ülkeleri gibi parça parça olur. Göçmen olanların; baharları tam bahardır, ancak, yılların üzerinde yarattığı tahribat, tankla topla, şiddetin kan gölüne çevirdiği bir alana dönüştürülür.
O güneş yeniden doğmaya, o topraklardaki bin bir renkli çiçekler her bahar yeniden zorlu kış koşullarına rağmen yeniden boy vermeye, pınarlar buz gibi akmaya kuşlar geriye kalan ormandaki yanık ağaçlar arasında, yer bulamadıklarından yerde biten maki iklimine ait gövenlerin altında yuva yapmaya, kendilerini ve yavrularını o yaşanan vahşetten ve kara kışın hışmından korumak için, derin yerlere yuvalarını yapmaya devam ederler. Her bahar, geriye kalan kuşlar, yılan, fare çayan kalmış ise, onlardan da koruyamadığı zamanlar olur o serçe kuşlar. Ama o serçe kuşları her bahar yeniden yaza doğru, doğada bulamadıkları yerlerini, harabe olmuş, yıkılmış evlerin çatı katlarında ve köyde bulunan ev halkının yediklerinden arta kalanlarla yavrularını ve kendilerini büyütmeye devam ederler.
Köklerinden, topraklarından koparılan her canlı gibi diasporaKürtlerinin bir damarı kopmuş yarım insan gibi eksiktirler.
Memleketten başka topraklarda yaşarken, kendi toprağı dışında başka bir yerde yetiştirilmeye çalıştığın bir bitki ağaç gibisin. Eğer bünyen genlerin yapın o topraklara uygun değilse, istediğin kadar o ağacı süsle, o ağaca başka ilaçlar vitaminler besinlerle büyütmeye suni olan şeylerle yeniden yaratmaya çalış. O ağaç kendi topraklarındakine benzeyen bir ağaç olsa da, topraklarından aldığı minerallerdekiyle, bu suni topraklarda kendi bünyesinden olmayan yerlerde bir başka büyür, gelişir, bir başka türlü yaşama bakışı gelişir.
Çağdaş, entelektüel birikim dahi zaman zaman o içten gelen, ülke toprağına sahip genleri duyguyu yok etmez. Sadece bastırılır ve görmemezlikten gelinir, o duydu özlem avutulur. Ancak ülke özlemi, toprağa olan Utku hala aynı sıcaklığıyla yürekte yaşar. Yürek yaşlanır, beden düşer, saçlar beyazlar ayak tutmaz, kol tutmaz, göz görmez, kulak duymaz olsa da, o ülke ana kokusu zihinde belleğine öyle yerleşmiş ki. Tüm çektiğin eziyet, tüm yaşanmışlıklar iyisiyle kötüsüyle unutulur. Bir tek şey geriye kalır. Ana toprak kokusu, yağmurun sesi, karın soğuk ve direnç veren tadı. Baharın kokusu zihinin en derinliğinde seni yeniden yaşama bağlar.
Birgün bir doğa yürüyüşünde, çatlayan bir taş duvar arasında yeşeren ağacı gördüğümde büyülenmiştim bir kez daha doğaya, ve kendi kendime düşündüm. Çatlamasa duvar, o ağaç yeşerir miyd?, çatlamasa duvar büyürmüydü o çiçek. Evet her toprağından ayrılan çatlar. Ve yeni yeni çiçekler yeşerse de. Bir kez çatlamıştır. Yarası her dokunduğunda kanar.
Özlem hala aynı derinliğiyle yedisinde anasına olan özlem neyse, yetmişinde de sekseninde de aynı özlemle çıkar ana ve toprak kelimeleri. Her söylenildiğinde, yakar içini, içini. Kaynar suyun, ateşin elini yakması gibi değil. Bir volkanın içinden alevlerini içine düşmesi gibidir. Yanaklarından düşen her gözyaşı yanağını yakar.
Neden mi bunları yazdım? Ülkesinden uzaklarda, büyüyen çocuklar çok farkında olmasalar da, orta yaş ve yaşlı kesimler o özlemlerini hasretlikleriyle dört duvar arasına sıkıştırılmış halde yaşamlarını sürdürüyorlar.
Birgün yeniden ülkeye dönme, ülkelerinin özgür olacağı günlere olan özlemler. Her şey yabancı, ama bir tek kendine yabancılaşmamış özüne yabancılaşmamışlar. Bir dört duvar içine sıkıştırılmış üretken yaşamlara dönüşüyor.
Dünyayı ve ülkeyi özgürleştirirken, tutsaklaşanlar. Kim sizin yanınızda. Yaptıklarınızı, yazdıklarınızı tarih yazacak. Çocuklarınız belki de sadece okuyacak. Sizi arayacak, sizi yarınlara taşıyacaklarsa, çok şanslısınız. Ancak, annesini babasını hatırlamayanlara, özünden uzak durup, yaşamın kargaşasında kaybolmuş nesillere ne demeli.
Yaşamını ülkesi için mücadeleyle geçiren antıramanlılar, şimdi kendileri için, sağlıklı yaşam ve huzurlu bir yaşam için mücadele ediyorlar.
Sahi bu sonuçların, yaşanmışlıkların hesabını kim verecek. Kimi suçlamalı? Bu zorbalığı uygulayanlar yanında, birbirlerine el uzatamayacak kadar birbirlerine uzak duranlar mı? Kendi gerçekliliğine yabancılaşan, yerliler mi? Kendi canından başka verecek hiçbir birşeyi olmayanları kime emanet etmeli? Onurlu ömürler geçirenler, nesliniz tükense de, iyiki hala dimdik ayakta duruyorsunuz? Hala insanlığa çevrenize, halkınıza hizmet etmeye, örnek onurlu duruş sergilemeye devam edenlere selam olsun. Ama adalet ve emeği görmeyenlere selamım asla ulaşmaz.
Değerli okuyucularım, hepimize sağlıklı, adaletli, onurlu bir yaşam diliyorum. Yeni yılınız kutlu olsun. Onurlu, vicdanı körelmemiş, adaletli, eşitlikçi bir yaşamı savunanlara diasporadan bir Kürt kadını olarak selam yolluyorum.
|
|
|
|