|
Yüzyılın katliamındaki yetim-öksüz çocuklar ve canlılar
|
2023-02-13 19:46
|
Necla Çamlibel
|
|
Yeni yüzyılda, her yaşanan acıyı dakika dakikasına tüm insanlık yakından takip ediyor. On şehrimizin yerle bir olduğu. Tüm canlıları anı ve yaşanmışlıklarıyla yer altında bırakılan tüm bu yüzyılın yasını bizler de; içimiz kanaya kanaya, boğazımız düğülene düğümlene takip ettik, 15 milyon nüfusu kapsayan bu on ilde. Resmi rakamlar 7. gün itibariyle 26 bin kayıp gösterildi. Yüz bine yakın yaralı sayısı olduğu basına yansıyan rakamlar. Bunun daha yüksek rakamlar olduğu atılan çığlıkların, hala duyulmamasında ve yıkılan binaların sayısından baktığında çıkarmak için uzman olmaya gerek bırakmıyor. Hepimiz bir kez daha yastayız.
Yas, yaşam boyu geri dönemeyen, derinden görünümü bir kayıp karşısında verilebilecek en doğal tepkidir. Sevilenlerin kaybolması durumunda normal ve yaşanması gereken bir dönemdir.
Kayıplar, yaşamın doğal bir parçası. Birey geçişinin ardından öğrenmek sosyal bir değişim içine girer ve bu değişim Freud; tarafından yas olarak tarif ediliyor. Yas, kayıp yaşantısına verilen yeniden yapılanma tepkisi olarak kullanmak hem ölmüş sevdiklerimizin ve canlıların hesabını sormaktan geçtiğini düşünüyorum.
Doğup büyüdüğü topraklardan, insanlar ayırmak insanlar için oldukça acı dolu bir tecrübedir. Herkes geride bıraktığı, kaybettiği, sevdiklerinin, şehrin, köyün, evinin ardından farklı tepkiler verir. Kişilerin kayıplarının ardından gösterdiği tepkide benim de verdiğim tepki “yas” tır.
İliklerimize kadar kendini bir kez daha hissettiren felaketin sonuçları ekranlara yansıyanın buz dağının görünmeyen kısmına bakmanın yaşanan yas ve acının sorumlularını görmekten geçiyor. Yüzyıllardır, tabiatı ve insanları tank toplarla yakıp yıkanları bir kez daha tanımaktan geçiyor.
Buz dağının görünmeyen kısmında ilk dikkat edilecek olan ve unutulmayacak olanın, tarihte de benzerlerini gördüğümüzü hatırlatmak istedim. Bu depremde, binlerce yetim çocuğun akıbetti ayrı bir felaket sinyalleri veriyor. Yüzyıla varan bir siyasi anlayışın bir kez daha Kürtlerin, Alevilerin yaşadığı illerin yerle bir oluşunun sorumluları kimdir.?
Tüm Dünya hümanist insanları, bizler de depremzedelerle ölüp dirildik. Yastayız. Ancak, o göçük altında kalanlar sadece insanlarımız değildi.
O binalar altında kalan, yüzyıllık siyasi sistem oldu.
Halk olarak bu enkazın altında da çıkılacaktır. Çünkü olup bitenleri artık bölgede yaşayanlara acı bir şekilde bir kez daha yaşattı. Kimilerine göre; bu felaket ve ölenler taktiri ilahidir. Oysaki ne Allah ne de kaderdi. Bunu kader ve Allahın işi diye acıyı ve yüzyılın felaketini bastırmaya çalışanlar, yeni bir felaketin önünü açmaya sebep olanlardandırlar. Nasıl mı? Çöken yüzyıllık üniter siyasi iktidardır.
Bu yüz yıl içinde; Yakılıp yıkılan köylerimiz, şehirler, Ormanlar, katledilen insanlar, börtü böceğiyle tabiattır. Taktirde Allahtan deyip her şeyi Allaha havale edenler, coğrafyamızdaki, yıkımı çoğaltmaya yol açmaktan öteye gitmedi. Yüzyıllık siyasi anlayış, yüz yıllık felaketleri katliamlara sebep olan iktidarlardır. Örneğin;
1938 Dersim katliamı sonrasında çok sayıda kız çocuğu ailelerinden alındı. Birçoğu zaten anne ve babasız kalmışlardı bu katliam sırasında. Alınan bu çocuklar. Yatılı okullara verildiler. Bazıları da subaylara ve bürokratlara evlatlık olarak verilmişti. Kürdistan’da 1926 ve 1950 yıllarına kadar sürdürülen bu uygulama o sürecin en vahim ve kıyımın başka bir sonucuydu. Aynı süreç yeniden başlamadığını kim söyleyebilir?
Ne acıdır; 6 Şubattaki katliamda; binlerce çocuk yetim kaldı. Bir coğrafyanın insanları sadece değil, kültürü, inancı, tarihi birçok yol ve yöntemle silinmeye çalışıldı. Siz okuyuculara da sormak isterim. Bu yaşananların yüzyıl önce başlayan bir coğrafyanın değişim projesinin bir parçası değil midir?
Yine, kendi doğup büyüdüğüm bölgede, şehirde, 1971 depremi altında kalanlar sadece insanlarımız ve evlerimiz değildi. Kaybedilenlerin geriye kalanlar imkanları olanlar, göç edip batı illerine giderken-götürülürken, geri kalanların yerine Azeri insanların kendi köyümüze yerleştirilmesi nüfus değişimin bir ayağıydı. Acıdır ki, aynı durum bu süreçte de yaşanılacaktır.
Evet hepimiz yastayız. Tüm hücrelerimize kadar bu acıyı kederi yaşamaya devam ediyoruz. Acımıza kapılıp olup bitenleri kabul mu edeceğiz? Yoksa, bir kez daha zor olanı seçip, sorgulamaya ve halkımıza yol göstermeye mi devam edeceğiz.
Kürtleri, Alevileri, asimile, yok etmek için, son yüzyıllık siyasi sistem, binlerce acı yaşattı. Varto, Çorum, Maraş, Dersim, Zilan, Ağrı, Madımaktan sonra, 6 Şubat Hatay, Samandağ, Nurhak, Pazarcık, Elbistan... 15 milyonluk bir nüfus...boşaltılan ölü şehir yeniden inşa edilip, kimler o sınıra yerleştirilecek. Kimlere satılacak o topraklar. Kime kimlikler çıkartılacak...
Yüzyıllık yönetici siyasi anlayışın; Kürtler ve Aleviler konusunda karnesi hiç de iyi değil. Iyi niyetli olduklarını söylenemez. Sorunları çözmek yerine. Bu tür depremlerin önlenebilir yatırım ve denetimler yapılacağına.
Ülkenin yönetim anlayışı; yüz yıldır: savaşa yatırım, sınır ötesi operasyonlar, cezaevlerine, diyanet işlerine yapılan yatırımlar yerine; sağlık, altyapı, doğru bir yapılanma yerine. Müteahhit ve mühendisler aracılığıyla kendileri de halkın verdiği vergi ve yarattığı değerleri. Yıkıma daha çok yol açan, Askeri alanda halklara karşı kullanıldı.
Bu siyasi anlayış gerek anlayış gerekse de pratik de yaptıklarıyla artık sonu gelmiş ve bu depremin altında kaldı.
Ülkenin tarım, yeraltı yerüstü kaynaklarını, ülkenin çoğulcu halkları için kullanacağını onları yok etmek ezmekte kullandı. Ve bu binlerce insanın ve büyük bir sınır bölgesindeki ülkemizin bir parçasındaki toprağı üzerinde yaşayan kültür ve tarihle yok etmek devletinize zeval getirmedi mi? Binlerce mahsun çocuk, canlı kıyımına sebep olan bir devletin tutulacak güvenilecek hiçbir yeri kalmamıştır. Şehit edebiyatıyla, inkar, yok etme kıyıma dayanarak var olan devlet ve anlayışı da tarihi çöplüğüne atılma zamanı geldiği kendini son yüzyılın deprem felaketinde gösterdi.
Kimse bana bu devletin siyasi anlayışının masum olduğunu söylemesin. Çünkü asıl sorumlusu tam da bu devletin siyasi anlayışının kendisidir. Bu değişmelidir. Sözü de yeterli değil. Değişecektir. Tam da bu süreçte. Kürdistan"ın kuzey parçasında yüzyıllardır, katliama uğrayan, kendilerine bok yedirilen insanlarımızın, alevler içinde yakılan aydınlarımızın, sokak ortasında öldürülenlerin, cezaevlerinde kaybettirilenlerin, 80 darbesi ve sonrasında yaşatılanları, Roboski, Maraş, Sivas, Dersim, tanklar altında ezilenleri, küçük kızı ceylanı, hendekleri ve birçoğunu, unutmadık unutmayacağız diyenler; horlanan, dışlanan, hakları elinde alınanların birlikte inşa edecekleri. Ülkenin yapısına uygun; üniter devlet siyasi anlayışı yerine, ülkedeki tüm halklar için en gerçekçi Federal bir devlet anlayışının yüzyılının zamanıdır.
Suriye ve Kuzey Kürdistan parçasındaki on şehir bir ülke kadar büyük bir alanda yaşanan yüzyılın felaketi neyin habercisidir. Bizler nasıl okumalıyız?
Yazım devam edecek.
|
|
|
|