|
Kırmızı çizgiler ve bomba
|
2016-03-17 20:19
|
Vahap Coşkun
|
|
5 Haziran’da startı verilen kanlı bir sürecin içinden geçiyoruz. O günden bu yana altı büyük bombalı saldırı yapıldı. İlk üç saldırı (Diyarbakır, Suruç ve Ankara-Gar), Kürt, Alevi ve solcu kimliği hedef alan saldırlar iki sonuç doğurdu: İlki, hep aynı grupların saldırılara maruz kalması bu grupların mensuplarında “Neden ölen hep biziz?” duygusunu bileyleydi. Kimlik üzerinden bir radikalleşme derinleşti ve karşıtlık yükseldi. Zaten sıkıntıda olan çözüm süreci bitti.
İkincisi, bu katliamların altında IŞİD imzası vardı. Bu, hükümet ile IŞİD arasında bir ilişkinin varlığının gerekçesi yapıldı. Hükümetin, PKK’ye karşı IŞİD ile irtibatlı hareket ettiği, bu bombalamalara göz yumduğu yönünde yoğun bir propaganda yapıldı. Nihayetinde hem içte ve hem de dışta bu propaganda semeresini verdi ve hatırı sayılır bir kesimde bu iddia “tartışmasız bir gerçek” olarak kabul edilmeye başlandı.
Akabinde bombalar farklı adreslere yönelmeye başladı. IŞİD, İstanbul-Sultanahmet’te bir Alman turist kafilesinin ortasında canlı bomba patlattı. Bir taraftan Batı’ya “Sizi her yerde vururuz” dedi, diğer taraftan Türkiye’nin güvenli bir ülke olmadığı mesajını verdi. Ardından PKK/TAK, Ankara-Merasim Sokak’ta askeri personeli taşıyan servis araçlarına bombalı bir saldırı düzenledi. Merkezi karargâhlarının bulunduğu bir yerden vurularak ordu, doğrudan sahaya davet edildi.
HERKESİ VURMAK
Son saldırının adresi ise Ankara-Kızılay oldu. 37 vatandaşımız hayatını kaybetti, çok sayıda vatandaşımız yaralandı. Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum. Allah ailelerine sabır versin.
Henüz resmi bir açıklama gelmiş değil, ama işaretler bu saldırının arkasında da PKK’nin olduğunu gösteriyor. Kızılay, Ankara’da yaşayan veya yolu bir vesile ile başkente düşen herkesin olduğu, uğradığı, oturduğu bir yer. Böyle bir yerde, böyle bir saldırı düzenlemenin manası bellidir: Hedef tahtasında artık herkes vardır, herkes vurulabilir.
Kızılay saldırısı özelinde PKK’nin iki gayesi olabilir: Birincisi, PKK’nin üzerinde ağırlaşan yükü hafifletme çabasıdır. PKK, bölgede kent savaşlarından beklediğini elde edemedi. Hendeklere destek vermeyen halk PKK’nin stratejisiyle arasına açık bir mesafe koydu. PKK’nin tercihleri kitleler nezdinde –şimdilik kısık sesle de olsa- eleştirilmeye başlandı. Keza savaşın taşındığı şehirlerde kontrol devlet güçlerinin eline geçti. Dolayısıyla PKK bu saldırılarla;
· dikkatleri başka bir yöne çevirmeyi
· güvenlik güçlerinin üzerinde kurmuş olduğu basıncı azaltmayı ve
· devlete ciddi zarar verme potansiyelinin olduğunu göstermeyi mensuplarındaki olası bir kırılmanın önüne geçmeyi hesaplamış olabilir.
MEŞRUİYET KULVARI
İkincisi, devleti daha sert tedbirler almaya itmektir. Toplumun her kesimin infial uyandıran bir saldırının yaratacağı baskı altında devletin halkın üzerine hışımla gitmesini, sıkıyönetim vb. tedbirleri devreye sokmasını ve siyasi alanı daraltmasını sağlamaktır. Bunun oluşturacağı demokrasi açığı üzerinden PKK, kendine yeni bir meşruiyet kulvarı açmayı düşünebilir.
Daha genel bir perspektiften bakıldığında ise, bana göre, olup bitenler Suriye ile alakalı. PKK’nin gerek bölgede hendekler/barikatlar kazması/kurması ve gerek Batı’da bombalı saldırılar yapması direkt Suriye’deki pozisyonlarla ilgili. Şöyle ki:
Türkiye, Suriye sınırlarında PKK denetiminde bir bölgenin oluşmasını kırmızı çizgi saydı. PKK ise, önüne tarihi bir fırsat çıktığını düşündü, Suriye’deki iç savaşıyla birlikte fiili hâkimiyet kurduğu alanı tahkime çalıştı ve tanınmasını talep etti. PKK’nin kırmızı çizgisini de bu oluşturdu. Zira PKK için öncelik, Türkiye’den, Suriye’ye geçti, buradaki kazanımlarını korumak ve teminat altına almak PKK için hayati önemi haizdi.
Yaşananlar bu iki kırmızı çizginin çatışması. PKK, Türkiye’ye “Suriye’deki kazanımlarımı tanımazsan, sana burada rahat vermem” diyor. Türkiye’nin Doğu’su ve Batı’sı da maalesef bu çatışmanın sahasına dönüşüyor. Devam edeceğim.
------------------------------------------------------------
Yeni Yüzyıl-16 Mart
|
|
|
|