|
Kimin iradesinden bahsediyorsunuz?
|
2013-05-31 19:43
|
Vahap Coşkun
|
|
Değiştirilemez maddeler, anayasa tartışmalarının düğümlendiği noktalardan biri. Sevdalısı çok: Kılıçdaroğlu , günde üç vakit bu maddelere sadakatini dillendiriyor. Bahçeli, İP ve irili ufaklı birçok ulusalcı örgüt ve parti, bu maddelere dokundurtmayacaklarını ilan ediyorlar. İddiaları da şu: “Bu maddeler Cumhuriyet’in kurucu iradesini yansıtıyor, dolayısıyla bunlardan vazgeçilmesi söz konusu edilemez.” Ne var ki, anayasa tarihinde yapılacak küçük bir tarama, bu iddianın gerçeklerle örtüşmediğini gösterir.
1924 Anayasası
1876 ve 1921 Anayasalarında, değiştirilemez hükümler bulunmaz. Bu gelenek, 1924 Anayasası ile başlar. Ama buradaki değişmezlik yasağı (m. 102/4), sadece devlet şeklini (Cumhuriyet’i) kapsar. Anayasa tasarısının görüşülmesi sırasında, değişmezlik sınırının genişletilmesi teklif edilir. Bozok Mebusu Hamdi Bey, Anayasanın 1’den 9’a kadarki maddelerinin değişmezlik zırhına kavuşturulmasını ister. Bu görüş aşırı bulunarak reddedilir. Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey, Cumhuriyet’in, anayasadaki değişmez maddelerle değil, ancak Cumhuriyet fikrinin kitleler nezdinde benimsenmesiyle korunabileceğini belirtir: “Cumhuriyet mefhumunu ruhlara kazıyabiliyor musunuz? Asıl mesele odur. Yoksa hepsi beyhudedir.”
1961 Anayasası
1961 Anayasası da (m.9), 1924 gibi, değiştirilemezliği yalnızca devlet şekli ile sınırlı tutar. Temsilciler Meclisi’ndeki görüşmeler esnasında bazı üyeler, bir tek Cumhuriyet maddesini değişmez kılmanın yeterli olmadığını, rejimin bekası için değişmezlik alanının geniş tutulmasını savunurlar. Necip Bilge, bunlardan biridir: “... ben sadece Cumhuriyetin değil; Cumhuriyetimizin vasıflarından olan demokratik ve lâik olduğu şeklindeki prensibin de değişmezliği şeklinde bir hükmün konmasının daha uygun olacağı kanaatindeyim. Bu suretle hakiki demokrasi muhafaza edilmiş olur. Aksi takdirde sağcı veya solcu diktatörlüğe gitmek mümkün olabilir.”
Ancak Muammer Aksoy, karşı çıkar. Değiştirilemez maddenin içeriğinin genişletilmesini, işlevsel olmayacağı ve halkın tercih alanını daraltacağı için kabul edilemez bulur:
“Cumhuriyet şeklinin değil, ‘Demokratik bir Cumhuriyet’ oluşunda, değiştirilemez bir hüküm olarak ifade edilmesi lâzım gelir diyorlar. Biz de bu görüşe gönülden katılırız. Fakat Anayasaya bunu da koymak milletin hâkimiyet sahasını biraz daha daraltmak demek olur. Eski Anayasamızda yer alan istisnayı, Fransa’da da olduğu gibi devam ettiriyoruz. Ne kadar faydalı olursa olsun, buna yenilerini eklemeyi doğru bulmuyoruz. Aksi halde demokratikten başka laikliğe de, sosyalliğe de teşmil edelim mi sormak, kaçınılmaz mukadder adımları teşkil edecektir. Yani yasaklar halkası artık namütenahi genişleyebilir. Demokrasinin korunmasını başka yollardan temin etmeliyiz. Anayasanın bir hükmü daha değiştirilemez demek suretiyle değil. Cemiyetin içindeki siyasi ve sosyal kuvvetler ve bizzat Anayasanın diğer müesseseleri, bunu temin edecektir.”
1982 Anayasası
1982 Anayasasının yapımı sırasında, Danışma Meclisi’nde değiştirilemez maddeler konusunda iki farklı taraf vardır ve bunlar arasında hararetli tartışmalar yaşanır.
Bir taraf, değişmezliğin hem Cumhuriyet’i hem de Cumhuriyet’in ilkelerini kapsaması gerektiğini savunur. Örneğin İhsan Göksel’e göre; “Cumhuriyet değişmediğine ve Cumhuriyetimiz de ‘Temel ilke’ denilen esaslara bağlandığına göre, ben bu iki unsurun arasında sıkı bir münasebet görüyorum. Devletin şeklinin değişmezliğiyle beraber, Cumhuriyetin üzerine oturtulduğu temel ilkelerin de değiştirilmemesi önem taşımaktadır.”
Diğer taraf ise aksi kanıdadır. 82 Anayasasının babası olarak bilinen Anayasa Komisyonu Başkanı Orhan Aldıkaçtı, değişmezlik üzerine bir hukuk düzeni inşa edilemeyeceğini, toplumun değişmesi halinde hukukun da kaçınılmaz bir biçimde değişeceğini ifade eder:
“Bir toplum olduğu gibi kalmaz ve bir toplum daima gelişir. Gelişmekte olan bir toplumun dayandığı sosyal değerler zamanla değişir. Hukuk kuralları dahi değişir. Bir toplumun dayandığı sosyal kuralların yahut hukuk kaidelerinin değişmeyeceğini, değişmesinin mümkün olmayacağını düşünmek, eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur. Türkiye Cumhuriyetinin değişmezliğini ilan eden madde dahi; realist olalım arkadaşlar; bir gün memlekette böyle bir şey olması mümkün değil, gerekçede bunu belirttik, sakın bize böyle bir fikir verilmesin; ama değiştirilirse ne yapılır? Çoğunluk değiştirirse ne yaparız?.. Hiçbir şey yapamayız. Çoğunluğun kararına uyarız yahut isyan ederiz, karşı karşıya dövüşürüz. Fakat, bunun dışında, eğer bir hukuk kuralı değiştirilecek olursa, değiştirilmek istenirse; bir sosyal değer değiştirilmek istenirse, buna karşı çıkılamaz. Buna karşı çıkmaya çalışmak, toplumu olduğu yerde bırakmak fikrine eş anlama gelir. Yani, toplumun birtakım değerleri olacak, o değerler katiyen değişmeyecek....”
Aldıkaçtı düşüncesinin daha iyi anlaşılması için somut bir örnek verir: “Farzedin ki, 1920 yılında Türkiye’de bir Anayasa yapılmış olsun ve bu Anayasa devletin dininin İslam olduğu ilkesine dayansın ve bu ilke de aynı düşünceye yahut aynı ilkeye uyularak değişmez bir hüküm, değişmez bir ilke olarak ilan edilsin. Sonra nasıl ilan edecektik laiklik ilkesini?.. Nasıl toplum olarak teokratik düzenden laik düzene geçecektik?.. Bana öyle geliyor ki, bunlar zamanın duygusal maddeleri.”
Tartışmaların neticesinde, değişmezliğin sadece Cumhuriyet ile sınırlı tutulması kabul edilir ve öneri Milli Güvenlik Konseyi’ne gönderilir. İşin rengi MGK’da değişir ve değişmezlik hükümleri bugünkü halini MGK’da alır. (Değiştirilemez maddeler hakkında daha fazla bilgi için bkz: Vahap Coşkun, Kürt Meselesinin Anayasal Boyutu, s. 55-100)
Kısacası 1982 Anayasasındaki değiştirilemez maddeler, kurucu iradenin değil, beş darbeci generalin iradesidir. Dolayısıyla “Değiştirilemez maddelerin noktası virgülü değiştirilemez, cesedimizi çiğnemeden bu maddelere dokunulamaz” diyenler, aslında darbecilerin iradesini sahipleniyorlar. Bu ayıp onlara yeter!
Radikal İki-30 Mayıs
|
|
|
|