|
Kürdler ortaya tavır koyamadılar
|
2017-01-18 15:57
|
Vahap Coşkun
|
|
BAS - AK Parti ve MHP’nin hazırladığı yeni Anayasa maddeleri Meclis Genel Kurulu’nda oylanıyor. Anayasa değişiklik önergesinin ilk beş maddesi Meclis Genel Kurulu’nda geçerken, diğer maddelere ilişkin hararetli tartışmalar da devam ediyor. CHP, Genel Kurul oylamasında ‘ret’ oyu kullanırken, HDP ise Genel Kurul’u boykot ediyor.
Yeni Anayasa değişiklik teklifindeki maddeleri Bas Gazetesi’ne değerlendiren Dr. Vahap Coşkun, HDP’nin “mutlak bir karşıtlık pozisyonu” aldığını belirterek, ‘’HDP dışındaki Kürd siyasal parti ve örgütler ise henüz Anayasa taslağı konusunda tavırlarını ortaya koymuş değiller” değerlendirmesini yapıyor.
Meclis Anayasa Komisyonu’ndaki görüşmeler devam ederken, tekliften 15. madde çıkarıldı. Bu madde, "Merkezi idare kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının, kuruluş görev, yetki ve sorumlulukları Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir" ifadesini içeriyordu. Bu madde ile Cumhurbaşkanı"na, belediyelere müdahale yetkisi verdiği söyleniyor. Ana muhalefet temsilcileri; "Cumhurbaşkanı’na eyalet kurma, özerk sistemin önünü açabilme yetkisi veriliyor” iddiası ile bu maddeye itiraz ederek, maddenin metinden çıkarılmasını sağladı. Benzer ifadeler 11. maddeye eklendi ve yapılacak oylama sonrasında yasallaşması bekleniyor.
Bahse konu madde ile özerklik veya federasyonun gündeme gelme ihtimali var mı? Bu madde Kürdler lehine yorumlanabilir mi?
Özerklik ya da eyalet sistemi gibi durumların ortaya çıkacağını zannetmiyorum. Türkiye’nin idari yapısında bir değişikliğin, bölgesel parlamentolar gibi değişikliklerin söz konusu olabilmesi için bunların Anayasa’da tanımlanması, görev ve yetkilerinin yine anayasal olarak düzenlenmesi, karşılıklı denetim mekanizmalarının yasal, yapısal metinlerinin de Anayasa’da hüküm haline getirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla şu anki düzenlemeden böyle federasyon veya idari yapının radikal bir şekilde dönüşümünü sağlayacak herhangi bir adımın çıkacağını düşünmüyorum.
Kürdler Anayasa değişikliği sürecinin dışında kaldı. Öyle bir durum söz konusu, HDP’nin bu konuda kendi inisiyatifinin olduğundan söz etsek dâhi, Genel Kurul’da olsalar bile, oylamalara katılmıyor, reddediyor. Diğer Kürdlerin, diğer örgütlerin sürece dahil olmadıkları da gözleniyor.
Kürdlerin bu Anayasa değişikliğine olan ilgisizliğinin nedeni AK Parti hükümetinin tercihi mi? Kürdlerden kaynaklanan bir durum mu?
Bence en önemli neden, Kürdlerin bu meseleye biraz soğuk yaklaşmaları, meseleye çok fazla ilgi, alaka göstermemeleri. Ayrıca Anayasa değişiklik taslağının içeriği ile ilgilidir. Şimdi, Kürd Meselesi’nin çözümü noktasında Anayasa’da beklenen bazı maddelerin değiştirilmesiydi. Bu Anayasa değişiklik teklifinde 3. ve 4. maddeden tutun da anadilde eğitimin düzenlenmesine, vatandaşlığın yeniden tarif edilmesine, yerel yönetimler ile merkezi yönetim arasındaki ilişki düzeyinin nasıl tanıtılabileceğine dair hükümler olsaydı, o zaman Kürdler kendilerini doğrudan ilgilendiren bu meselelerde daha aktif bir rol alabilirlerdi. Süreci daha da tartışılıp, fikir katma noktasında daha aktif bir pozisyonda bulunabilirlerdi. Ancak bunların hiçbir tanesi yok. 18 maddelik Anayasa değişiklik taslağının tamamı, hükümet sisteminin değişimine odaklanmış maddeler. Bunun dışında kalan bir, iki madde daha var seçilme yaşının 18’e indirilmesi, milletvekili sayısının 600’e çıkartılması veya askeri yargının ortadan kaldırılıp tamamı ile adli yargıya tabii kılınması dışında geri kalan hükümlerin tamamı hükümet sisteminin değişmesi ile ilgilidir. Dolayısıyla burada Kürdler doğrudan tartışmanın bir parçası haline gelemediler.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’nın 2013 yılındaki bir söyleşisinde “Osmanlı Devleti’nde Kürdistan ve Lazistan eyaletleri vardı” aynı şekilde o dönemin AK Parti Grup Başkan Vekili Naci Bostancı’nın “Eyalet sistemini, âdemi merkeziyetçiliği tartışabiliriz” şeklinde açıklamaları vardı. Cumhurbaşkanı’nın 11. maddeden kaynaklanan yetkilerini kullanması ve yerel yönetimler kanununda değişiklik beklenebilir mi?
Cumhurbaşkanı’nın neler yapılabileceğinin üzerinde tahminde bulunmak biraz zor. Söylediğiniz, “Federasyonu tartışabiliriz, yerel yönetimlerin yetkilerini değiştirebiliriz” denilen dönem, 2013 yılı Çözüm Süreci’nin başladığı, Türkiye de bölünme kaygılarının asgariye indiği bir dönemdi. O sözleri söylemenin çok rahat olduğu bir dönemdi. Şu an çok farklı, bambaşka bir atmosferdeyiz. Türkiye’de bir beka kaygısının hem devlette hem de halkın genelinde çok yaygınlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Türkiye’nin özellikle Irak ve Suriye’de yaşananlardan kaynaklı kuşatıldığı duygusunun çok ciddi manada kabartıldığı bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir dönemde yani bu şartlar devam ettiği müddetçe ben, hükümetin veya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu tür bir adım atacağı kanaatinde değilim.
Bu tür söylemlerin, yerel yönetimlere daha fazla yetki verileceği, alternatif yönetim modellerinin tartışılabildiği bir sürece girebilmemiz için, bu çatışma ortamının bitmesi gerekiyor. Ancak o zaman bunu rahatlıkla konuşabiliriz. Yoksa bu ortam devam ettiği müddetçe bu tür radikal dönüşümü gerçekleştirecekleri kanaatini taşımıyorum.
Neden tartışmanın bir parçası haline gelemediler? Aktif rol alamadılar?
Bunun sebeplerinden bir tanesi budur elbette, ikincisi yine dediğim gibi Anayasa taslağının içeriği ile ilgili bir durum. Kürdler açısından bu noktada ciddi engel var. Bir diğer mesele, Anayasa değişikliği teklifinde % 13 oy almış HDP’nin bu süreç içerisindeki tavrıdır. HDP mutlak bir karşıtlık pozisyonu üzerinden siyaset üretiyor. HDP’nin pozisyonu mutlak bir karşıtlık pozisyonu, bu da çatışmayı gerektiren bir pozisyon değil sadece neden karşı olduğunu söylemek ile ilgili bir durum. HDP’nin dışındaki Kürd siyasal partiler ve örgütler ise, henüz bu konuda, Anayasa taslağı konusunda kendi tavırlarını ortaya koymuş değiller. Zannediyorum biraz da Meclis’teki süreci bekliyorlar. Eğer Meclis’te maddelerin tamamı kabul edilirse, o zaman diğer siyasal partiler de, sivil toplum kuruluşları da kendi pozisyonlarını belirlemek durumunda kalacaklardır.
Yeni Anayasa’nın geçmesi bekleniyor. Yeni Anayasa’nın referandumla onaylanması, siyasal iktidarlara Kürd Meselesi’nin çözümü konusunda bir avantaj sunacak mı?
Bu konuda şunu söyleyebilirim; şu anki Anayasa değişikliği teklifi bağlamında Kürd Meselesi’nde kolaylık sağlayacak bir hüküm yok. Bu Anayasa değişikliği teklifi kabul edildiği takdirde, bunun Kürd Meselesi’ni doğrudan etkileyeceğini söylemek doğru değil. Yeni Anayasa özgürlük alanlarını genişletecek bir sonuç üretmeyecek, dolayısıyla bu Anayasa teklifi artık bir yerde hükümetin bu konuda nasıl pozisyon alacağıyla doğrudan ilintili bir durum. Kürd Meselesi’ne bir çözüm imkanı getirmesi, bu Anayasa değişiklik teklifinin kabul edilip edilmemesinden çok seçim şeklinin ve hükümetin yeni tavırlarıyla doğrudan bağlantılı gelişecek. Orada da hükümetin pozisyonunu bildiğim kadarıyla, özellikle hükümete yakın gazetecilerin konuşmalarına ve açıklamalarına baktığımda çıkardığım sonuç şu; PKK silahlı mücadeleyi sürdürdüğü sürece mevcut durumdan herhangi bir değişiklik olmayacak. Yeni Anayasa parlamentodan geçip halk oylaması aşamasına geldiğinde muhtemelen AK Parti, Kürdlerin oylarını da alabilmek için bir takım vaatlerde bulunabilir. Diğer taraftan son derece milliyetçi bir siyasete eklemlenmiş bir AK Parti var. Bu da onun söyleyebileceklerinin limitini oldukça aşağıda tutacak bir durum.
OHAL yeniden uzatıldı, yeni Anayasa muhtemelen Nisan ayının başında halk oylamasına sunulacak. Patlama ve şiddet olaylarının her geçen gün arttığı bir dönemde bizi nasıl bir halk oylaması bekliyor?
OHAL’in varlığı Anaysa değişikliğini hukuken engellemiyor. Yani OHAL var, Anayasa değişikliği yapılabilir. Ancak OHAL sürecinde, bir OHAL’in bütün kurum ve kuruluşların etkin olduğu bir dönemde bir Anayasa değişikliği yapmanın siyaseten sakıncaları var. Çünkü OHAL atmosferinin kendisi bile insanların fikirlerini açıklamaları, pozisyon belirlemeleri, Anayasa diye başlamış siyasi konuya ilişkin tavırlarını ortaya koymaları konusunda ciddi bir problem yarattığını görebiliyoruz. Özellikle kamu görevlileri açısından şu anda hareket edebilme imkanının son derece sınırlandırıldığı bir dönemden geçiyoruz. Çünkü Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile çok fazla sayıda insanın işlerinden, mesleklerinden ihraç edildikleri veya görevlerinden uzaklaştırıldıkları bir dönemi yaşıyoruz. Dolayısıyla bu hem sivil toplumun, özellikle içerisinde çalışan insanların hareketlerini son derece sınırlandıran bir durum, her ne kadar hukuken bir problem oluşturmasa da kaçınılmaz bir şekilde bu Anayasa değişikliğinin siyasi meşruiyeti tartışma konusu olacaktır.
2011 yılında AKP, CHP, HDP ve MHP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyeleri 60’a yakın maddenin değişmesi hususunda anlaştıklarını belirtiyorlardı. Neden çoğulcu bir Anayasa değil de sadece AK Parti ve MHP’nin hazırladığı bir Anayasa değişikliğine gidiliyor?
Hatırlarsanız, 2011 seçimlerinden sonra 4 partinin de halka yeni Anayasa taahhüdü vardı. Bu taahhüt doğrultusunda Meclis’te Anayasa Uzlaşma Komisyonu oluşturuldu. Bu Anayasa Uzlaşma Komisyonu 2 yılı aşkın bir süre çalıştı ve 60 maddenin üzerinde uzlaştı. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus şudur; bu uzlaşmalar temel hak ve hürriyetlere ilişkin uzlaşmalardı. Kritik maddelere ilişkin tartışmalarda hiçbir uzlaşma söz konusu olmamıştı. Bu temel hak ve hürriyetlerin zaten belirli bir standartları vardı. Yani hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden, hem Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan standartlar var onun altına inmek mümkün değil. Dolayısıyla bu maddelerin üzerinde uzlaşmak daha rahat olabilir. Ama Anayasa yapmayı gerekli kılan kritik konular üzerinde herhangi bir uzlaşma söz konusu değildi. Yani ilk 4 madde konusunda, anadilde eğitim konusunda, yerel yönetimlerin yetkileri konusunda, vatandaşlık tarifi konusunda, idari yapıların nasıl olacağı olacağı konusunda, bu kritik konularda bir uzlaşma söz konusu değildi. Dolayısıyla gerçekten baştan itibaren bir Anayasa yapmanın imkanı oluşmadı.
2015 yılında iki önemli seçim yapıldı. Seçimlerde zaten AK Parti kendi Anayasa değişikliğini gerçekleştirebilecek bir çoğunluğa ulaşmadı. Şimdi bu durumda AK Parti’nin Anayasa değişikliğini gerçekleştirebilmesi için bir başka parti ile işbirliği yapması gerekiyordu veya bir başka partinin yardımını alması gerekiyordu. CHP ve HDP kategorik olarak başkanlık karşıtı siyaset izledikleri için AKP ile uzlaşmaktan kaçındılar. MHP ise bana göre kendince son derece akıllı bir siyaset izleyerek AK Parti’nin bu Anayasa’yı değiştirme hevesini çok iyi bir şekilde kullandı. MHP, ‘Eğer başkanlık istiyorsan Anayasa’nın ilk 4 maddesine dokunulmayacak” dedi. MHP, ilk dört maddeye dokunulmayacak, vatandaşlık tanımı değiştirilmeyecek, yerel yönetimlere ekstra bir yetki verilmeyecek ve anadilde eğitimin önü açılmayacak taahhüdünü aldı. AK Parti de başkanlık sistemine geçmek için MHP’nin koymuş olduğu bu sınırları kabul etti. Baştan aşağı yeniden bir Anayasa yapmak yerine, MHP’nin sınırlarını belirlediği AK Parti’nin de hükümet sistemini değiştirme amacını gerçekleştirdiği son derece sınırlı bir Anayasa değişikliği söz konusu oldu.
BAS GAZETESİ- 16 Ocak
|
|
|
|