|
AKP’de Kürt Kırılması
|
2017-10-06 23:40
|
Vahap Coşkun
|
|
Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY), 25 Eylül için bağımsızlık referandumu yapma kararını açıkladığında Türkiye’den yüksek perdeden seslendirilen bir itiraz gelmedi. Türkiye son derece dikkatli seçilmiş sözcüklerle taraflara bölgedeki istikrarsızlığı derinleştirecek adımlardan imtina etmelerini ve sorunları diyalog yoluyla çözmeleri tavsiyesinde bulundu.
Ancak 25 Eylül yaklaştıkça Türkiye bu ihtiyatlı tavrından uzaklaştı ve KBY’ne karşı haşin bir üsluba başvurdu. Ortada garip bir durum vardı. Kendisinde ayrılma talep edilen ülke Irak’tı. Irak’ın hamisi olması hasebiyle “Bağımsız Kürdistan” fikrinden en çok rahatsız olması beklenen ülke de İran’dı. Türkiye ise son on yılda KBY ile iktisadi ve siyasi alanda kapsamlı ilişkiler geliştirmişti. Normalde Türkiye’nin daha serinkanlı ve ilerde taraflar arasında arabuluculuğunu mümkün kılacak ağırbaşlı bir siyaset izlemesi gerekiyordu. Ne var ki Türkiye beklentiler boşa çıkardı ve her iki ülkeden de daha ateşli bir karşı koyuş sergiledi.
Pazı Göstermek
İçeriden ve dışarıdan gelen bütün erteleme ve iptal taleplerine rağmen KBY’de referandum yapıldıktan sonra Türkiye’nin karşıtlık dozu da yükseldi. Türk Silahlı Kuvvetleri 25 Eylül’den önce Habur’da planlı olmayan bir tatbikata başlamıştı. KBY’ne pazı gösterme kastı taşıyan bu tatbikata 25 Eylül’den sonra Iraklı askerler de dâhil edildi. Böylece Irak ve Türkiye, KBY’ne karşı ortak bir resim verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, birkaç kez, bütün seçeneklerin masada olduğunu belirtti. Seçenekler arasında ekonomik ambargo da vardı petrol akışını mümkün kılan vanaların kapatılması da. Erdoğan’ın dilindeki ton da her geçen gün ağırlaşıyordu. Vananın kendi ellerinde olduğunu ve vanaya kilit vurduklarında KBY’nin petrolü hiç kimseye satamayacağını belirtiyordu. Habur Sınır Kapısı’nı kapattıklarında KBY’nin “yiyecek ekmek bulamayacağını” söylüyordu. Irak ve İran ile ortak çalışmalar yürüteceklerini söyleyerek bir nevi gözdağı veriyordu. Devlet yönetmek ile aşiret yönetmenin bir olmadığını ifade ederek KBY’nin liderliğini küçümsüyordu.
Nankör Kedi
Erdoğan’ın bu siyaseti iktidar medyasında misliyle yankısını buldu. Vur deyince öldüren bir anlayışla hareket eden bu medya, referandum üzerinden bütün Kürtleri tahkir den bir noktaya savruldu. Söz konusu medya açıktan savaş tamtamlar çaldı. KBY’ni “nankör kedi” ilan etti. Bağımsız bir Kürdistan’ın “İkinci İsrail” olacağına dair en üst seviyeden yoğun bir propaganda bombardımanı başlattı. Aslı astarı olmamakla birlikte her kriz döneminde can simidi gibi sarılan “Barzanilerin Yahudiliği” iddiasını tekrar piyasaya sürdü. Barzanileri ve KBY’ni kötülemek adına neredeyse Saddam rejimini temize çekti.
Türkiye’nin artık geride bırakıldığı düşünülen oldukça menfi bir dile avdet etmesi hem KBY’de hem de Türkiye’de AKP’ye oy veren Kürtler arasında şaşkınlıkla karşılandı. Önce KBY’ne bakalım:
Türkiye ile KBY arasındaki münasebetler her bakımdan çok iyi bir düzeye çıkmıştı. Daha kısa bir süre Türkiye, Kürdistan bayrağını göndere çekilmişti. Yakınlık artmış: ekonomik, politik ve kültürel bağlar daha sık dokunmuştu. İlişkiler bu makamda ilerlerken Türkiye’nin aniden dümen kırması ve en hararetli tepkiyi gösteren ülke olması. Kürtlerde bir hayal kırıklığı yarattı.
Hayal Kırıklığı
Aslında benzer bir hayal kırıklığı, IŞİD Kürdistan’a saldırdığında da yaşanmıştı. Türkiye, KYB’nin en büyük müttefikiydi. KBY bir saldırıya uğradığında doğal olan herkesten önce Türkiye’nin yardıma gelmesiydi. Fakat Türkiye ağırdan almış, yardım için heveskâr bir görüntü vermemişti. Bu durum KBY’de bir burukluk yaratsa da zamanla tedavi edilmişti. Türkiye’nin referanduma gösterdiği aşırı reaksiyon bu burukluğun hatırlanmasına ve canlanmasına neden oldu.
KBY’deki siyasi elitler ise halka nazaran daha hazırlıklıydılar. Çünkü bağımsızlık sürecinin Türkiye tarafından sahiplenilmesinin ve desteklenmesinin çok zor olduğunun farkındaydılar. Ama gerek KYB’nin fiili bağımsızlık hali ve gerek tarafların buna dayanarak kurdukları işbirliğinin büyüklüğü nedeniyle Türkiye’nin daha mutedil olmasını bekliyorlardı. Dolayısıyla Türkiye’nin bu derece sert cevap vermesi onları da bir parça şaşırttı.
Yine de onlar, Türkiye’nin tavrının söylem düzeyinde kalmasını, kendilerini bu hamleyi yapmaya iten nedenlerin anlaşılmasını ve bir anlaşma zeminin ortaya çıkmasını bekliyorlar. Türkiye’nin daha büyük bir reaksiyondan kaçınacağını düşünüyorlar. Zira KYB’nin zayıflamasının İran’ı güçlendireceğini ve bunun da Türkiye’nin Ortadoğu’daki menfaatlerine hizmet etmeyeceğinin Türkiye tarafından görüleceğine inanıyorlar.
Açlıkla Terbiye
Türkiye’ye gelince; kullanılan tahripkâr dilin AKP’nin Kürt seçmenlerinde büyük bir rahatsızlığa sebebiyet verdiği tartışma götürmez. Zira dünyadaki bütün Kürtler gibi Türkiye’deki Kürtler de referandumu heyecan ve sevinçle karşıladı. Siyasi bakışları ayrı olsa da Türkiye Kürtlerinin çok ağırlıklı bir bölümü referandumun başarıyla neticelenmesini dilediler. Bu nedenle şimdiye kadar iktidarı destekleyen Kürtler, partilerinin bilhassa KBY’ni açlıkla tehdit eden söylemine karşı itirazlarını yükselttiler.
Türkiye’de Kürtlerin AKP’yi tercihlerinde öne çıkan iki unsur vardı: Biri, Kürt meselesine ilişkin demokratikleşme perspektifiydi. Diğeri ise, sınır dışındaki Kürtler ve özellikle KYB ile kurulan sıcak işbirliğiydi. Hükümet bu işbirliğini, Kürtlere değil PKK’ye karşı olduğunun bir nişanesi olarak her yerde gösteriyordu.
Ancak mevcut halde, AKP’nin Kürtlere ulaşmasını sağlayan her iki sütunda da ciddi sorunlar var. Evvela çözüm süreci yıkılmasının ardından hükümet demokratikleşme perspektifini tamamen yitirdi. Kürt meselesinin çözümü için demokratik adımlar atmayı gündeminden çıkardı, işi tamamen asayiş siyasetine indirgedi. Şimdi de buna KYB ile köprüleri atacak derecede mutlak karşıtlık siyaseti eklendi.
Keskin Sorgulama, Açık Eleştiri
Nahoş olduğu açık bu vaziyet karşısında AKP’nin yanında duran Kürtler hem partilerin Kürt siyasetini hem de kendi desteklerini sorguluyorlar. “Kürtler dünyanın herhangi bir yerinde bir kazanım elde etse devlet neden hep böyle aşırı bir tepki koyuyor? Bugün Irak’ta ayılmak isteyen Kürtler değil de Türkmenler veya Sünni Araplar olsaydı hükümet şimdiki gibi bir siyaset takip eder miydi? Kerkük’ün Bağdat’a bağlı olması problem oluşturmuyor da Erbil’e bağlanması niçin bir problem oluyor? Soydaşlık nedir? Oradaki Türkmenler soydaşımız da Kürtler değil mi? İlişkilerin en berbat olduğu dönemlerde dahi mesela bir İsrail için gündeme getirilmeyen tedbirlerin KYB için öne sürülmesinin anlamı nedir?” gibi sorular bu çevrede daha sık soruluyor ve tartışılıyor. Öyle ki AKP içinde eski ve yeni Kürt milletvekilleri ilk defa bu kadar açıktan bir hükümet politikasına keskin eleştiriler getiriyorlar.
Ezcümle AKP’nin Kürdistan’ın bağımsızlık referandumuna karşı izlediği yol AKP’nin Kürt seçmenlerinde bir kırıklık yarattı. Bu kırıklığın AKP için nasıl bir siyasi maliyet üreteceğini tayin edecek iki faktör var: Birincisi, AKP’nin bu siyaseti ne kadar sürdüreceğidir. İkincisi ise, AKP’nin yanlış siyasetine karşı rakiplerinin doğru bir siyaset üretip üretemeyeceğidir.
Lakin her halükarda KYB ile eski günlere dönülmesi ve kırgınlıkların giderilmesi AKP için eskisinden çok daha güç olacaktır.
-----------------------------------------------------------------
Ktürdistan 24, 4 Ekim 2017
|
|
|
|