|
De facto başkanlığa doğru
|
2013-08-22 20:28
|
Ümit KARDAŞ
|
|
AKP, başkanlık sistemi ısrarından vazgeçmiş görünüyor. Ancak, 1982 Anayasası’nda askerî darbenin lideri Kenan Evren için öngörülmüş yetkiler parlamenter sistemi yarı başkanlık sistemine yaklaştırmış durumda. Halkın seçeceği, güçlü, icraatın içinden gelen bir cumhurbaşkanının bu yetkileri kullanma şekli sistemi de facto başkanlık sistemine çevirebilir.
Cumhurbaşkanının yapacağı görevler ve kullanacağı yetkiler bakımından Anayasa’nın 104. maddesine bakalım.
Cumhurbaşkanının yasamayla ilgili önemli görev ve yetkileri şunlar: Şartları oluştuğunda Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek; kanunları tekrar görüşülmek üzere TBMM’ye geri göndermek; Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak; TBMM’yi gerektiğinde toplantıya çağırmak; Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açmak.
Yürütme alanındaki yetki alanı ise oldukça geniş olup, bunlardan önemli olanlarını sıralayalım. Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek; başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak ve görevlerine son vermek; milletlerarası antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılmasına karar vermek; Genelkurmay başkanını atamak; Milli Güvenlik Kurulu’nu toplantıya çağırmak ve başkanlık etmek; başkanlığında toplanan bakanlar kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hâl ilan etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak; kararnameleri imzalamak; Yüksek Öğretim Kurulu üyelerini ve üniversite rektörlerini seçmek; Devlet Denetleme Kurulu’nun üyelerini ve başkanını atamak ve kurula inceleme, araştırma yaptırtmak. Yargı alanında ise bazı yüksek mahkemelerin üyelerinin tamamını, bazılarında ise bir kısmını seçmek.
Sayın Abdullah Gül dâhil, 1983 yılından bu yana cumhurbaşkanlığı yapanların kullanmadığı ancak kullanıldığı takdirde Türkiye’yi de facto başkanlık sistemine götürecek yürütme yetkisi ise şöyle. “Gerekli gördüğü hallerde bakanlar kuruluna başkanlık etmek veya bakanlar kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak.” Bu yetkiyi kullanacak olan cumhurbaşkanının hiç kuşkusuz bakanlar kurulunun gündemini belirleme ve yürütmeyi yönlendirme yetkisi var. Bu yetkinin kullanılması cumhurbaşkanını doğrudan tek belirleyici kılar. Hele partiden gelen ve partisinin üst yönetimini Köşk’e gitmeden önce kendine göre belirleyen bir cumhurbaşkanı başbakanı işlevsiz kılabilir.
Bu sakınca halkın oylarıyla seçilecek her cumhurbaşkanı için sözkonusu. Ancak, karizmatik, büyük projeleri ve icraatları ile tatmin olan, tek belirleyici olmayı ve kontrol etmeyi seven ve gönlünde başkanlık hayali olan Başbakan Erdoğan için bu durum daha ihtimal dâhilinde. Köşk’e gitmeden muhtemel mutemet başbakanı da belirleyecek olması durumunda sayın Erdoğan’ı Çankaya’da bakanlar kurulu toplantılarına başkanlık ederken görmek sürpriz olmasa gerek. Herhâlde bunun adı da de facto(fiili) başkanlık sistemi olacaktır.
367 garabetine tepki olarak cumhurbaşkanını halka seçtirme düzenlemesine gidilmesi doğru olmamıştır. Görüldüğü gibi cumhurbaşkanına tanınan yetkiler cumhurbaşkanının yönetme hırsına göre sistemi yarı başkanlıktan öteye başkanlığa taşıyabilmektedir. Anayasa üzerinde uzlaşılırken cumhurbaşkanlığı makamını yetkilerden arındırarak sembolik hâle getirmek ve seçme yetkisini tekrar TBMM’ye tanımak uygun olacaktır.
Cumhurbaşkanının yetkileri aynen kalacaksa, AKP, halk tarafından seçilecek de facto başkanın karşısına onu dengeleyecek nitelikte bir başbakanı koymanın yolunu bulmak zorundadır.
-----------------------------------------------------
Taraf-17 Ağustos
|
|
|
|