|
Mehmet Y. Yılmaz |
|
|
|
|
|
|
|
Rejim, hukuk ile ilişkisini keserken
|
2018-11-09 22:30
|
Mehmet Y. Yılmaz
|
|
AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla kamu kesiminde çalışmalarına izin verilmeyen hekimler ve diş hekimleri ile ilgili yasa teklifi komisyonda kabul edildi. Buna göre “MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen örgütlere üyeliği, iltisakı veya irtibatı bulunduğu” gerekçesiyle kamudan çıkarılan hekimler ve diş hekimleri SGK ile anlaşması olan özel işyerlerinde çalıştırılamayacaklar. Neresinden baksanız Anayasa’ya aykırılığı çok açık bir kanun teklifi, yasalaşmak üzere. Birincisi MGK, bir yargı organı değil, idari bir kurum. Onun verdiği-vereceği kararlar ile yarın mesela kurban derisi toplayan dernekler bile milli güvenliğe aykırı faaliyette bulunuyor diye ilan edilebilir. Mahkemelerin terör örgütü üyesi olduğuna karar verdiği kişiler ile ilgili olarak hangi cezaların verileceği de kanunlarda yazılı. Bunun dışında bir mahkeme kararı olmaksızın kimseyi suçlu ilan edemezsiniz, cezalandıramazsınız. Öte yandan olağanüstü hal gereği kanun hükmündeki kararnameler ile kamudaki görevlerinden atılan insanlar arasında "hekimler ve hekim olmayanlar" diye bir ayrım da yaratamazsınız.
Anayasa’nın vatandaşların eşitliğiyle ilgili ilkesi çöpe mi atılıyor? Olağanüstü hal kararnameleri, olağanüstü hal kalkınca geçerliliğini yitirir. Ayrıca olağanüstü hal ilanını gerektiren durum, Fethullahçıların darbe girişimiydi. Ama hükümet bunu bahane ederek Fethullahçılar ile hiç ilgisi olmayan akademisyenleri, memurları da kamu görevlerinden çıkardı. Bu tür uygulamalar faşist rejimlerin uygulamalarıdır. TBMM’den kanun çıkartarak bu tür faşizan uygulamalara meşruiyet kazandırdığınızı zannediyor olabilirsiniz ama yanılıyorsunuz. Türkiye’de rejim her geçen gün hukuk dışına daha fazla çıkıyor. İktidar partisi milletvekilleri ve yöneticileri içinde aklı başında, hukukun ne olduğunu bilen, insan hakları kavramına yabancılaşmamış kimse kalmadı mı? *** Mutlu ile aynı suçu işleyen çok insan var Eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, hakkında veriler 3 yıl 1 ay 15 günlük hapis cezasının üst mahkeme tarafından onaylanması nedeniyle cezaevine konuldu. Hüseyin Avni Mutlu’nun mahkeme tarafından tespit edilen suçu şu: “Örgüt içindeki (FETÖ) hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek.” Fethullahçı tarikatın bir "gizli örgüt" gibi çalıştığını, devlet içinde örgütlendiğini, sınav sorularını çalarak kendi adamlarına dağıttığını, gelir kaynaklarının şeffaf olmadığını yazmaktan-söylemekten dilimizde tüy bitmişti. Buna rağmen bugün devletin en tepe yöneticisi de dahil olmak üzere “aynı amaca doğru gidiyoruz, bunların da alnı secdeye değiyor” denerek bu çetenin faaliyetlerine göz yumulmuştu. Bu çetenin devlet ve ordu içindeki hedeflerine ulaşmakta kritik önemdeki Ergenekon ve Balyoz davalarının gayrıresmî savcısı da şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetiminden sorumlu.
Hüseyin Avni Mutlu’nun mahkum edilmesine neden olan suçu işleyen ama yargı karşısına çıkmamış o kadar çok insan var ki bazıları hala siyasetin içinde, devlet yönetiminde. Savcılar ve mahkemeler, kendinden menkul bir tarih belirlediler ve o tarihten sonra Fetullahçı terör örgütü ile bağlantısını kesen ya da kesmiş gibi yapan herkesi yargılamadan akladılar. Bu Anayasa ve kanunlar dışı bir durumdur, hukuken sakat bir işlemdir. AKP ve MHP’nin, FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması için verilen bütün önergeleri tartışmaksızın reddediyor olmasının nedeni, eski Vali Mutlu’nun mahkum olmasına neden olan kanunlardır. Biliyorlar ki çetenin siyasi ayağı ortaya çıkarılırsa bu iktidara telafisi çok zor zarar verecek. Onun için suçluların hiçbir şey olmamış gibi siyasete devam etmesinde de sakınca görmüyorlar. *** İleride utanacaklar mı acaba? Şirin Payzın, T24 için Prof. Dr. Ayşe Buğra Kavala ile konuştu. Bu konuşmanın tam metnini T24’te okumuş, konuşmadan kaydedilen videoları izlemişsinizdir. Ben de merakla okudum. Söyleşinin bir yerinde Şirin şöyle bir soru soruyor: “TÜSİAD gibi zamanında demokratikleşme, hukukun üstünlüğü gibi raporlarıyla öne çıkan sivil toplum kuruluşlarından yeterli desteği alabildiğinizi düşünüyor musunuz?” Prof. Dr. Kavala bu soruya şöyle bir yanıt veriyor: “O tip kuruluşlardan Osman’ın (Kavala) özelinde, tepki göstermesini değil, yargının durumu ile ilgili soru sormasını ve biraz ilgi göstermesini beklerdim. Bu önemli. Çünkü doğru ve normal işleyen bir yargı sistemi herkese lazım. Bu kuruluşlara da lazım. Yani Osman özelinde bir şey yapmalarını beklemedim. Yapsalardı sevinirdim tabii, ama yapmadılar, çünkü çok da kolay değil sözünü söylemek bugün yaşadığımız ortamda. Ama asıl önemli olan bu hukuk meselesinin ciddiyetini fark etmek. Herkesin, sadece örgütlerin falan değil, hükümet yetkililerinin de fark etmesi gerekiyor. Bütün toplumu ve ekonomiyi etkileyen bir durum.” Türkiye’deki rejimin küçük bir fotoğrafı bu yanıtta yer alıyor. Normal işleyen bir yargı sistemi yok ve TÜSİAD gibi kuruluşlar bile buna bir tepki gösteremiyorlar. Çünkü günümüz Türkiyesi"nde düşündüğünü rahatça ifade etmenin bazı maliyetleri olabilir. O maliyetleri göze alamıyorsanız, susup oturmanız kaçınılmazdır! Bu tür bir rejime demokrasi diyemiyoruz. Evet serbest seçimler yapılabiliyor belki ama onun dışında bu rejimi demokrasi diye adlandırmamızı sağlayacak hiçbir şey yok. Bu ortamın yaratılmasında payı olanları, tarih önünde çok utandıracak bir durum bu. --------------------------------------------------------------. T24- 9-11-2018
|
|
|
|
|
|
|