|
Mızmızlanan, mırıldanan İslamcılara…
|
2018-10-02 11:26
|
Levent Gültekin
|
|
Dikkat: Asıl sözümü son bölümde söyledim.
Yazı biraz uzun o yüzden ilk yarısını okuyup “Vay, Levent de iyi çakmış” veya “Levent bizi haşlamış” filan demeyin sakın…
*** Uzun yıllar AK Parti iktidarına destek olmuş, onun yanında durmuş kimi muhafazakar- İslamcı yazarlar arasında giderek artan bir huzursuzluk var.
Bu huzursuzluklarını köşe yazılarında, kapalı ortamlarda, mırıldanma, mızmızlanma, yakınma, sızlanma şeklinde dışa vuruyorlar.
Mealen şöyle diyorlar: “Ne oldu bize”, “Hani nerede Müslüman ahlakı”, “Sınavı kaybettik”, “Paraya, makama teslim olduk”,“Davadan uzaklaştık”, “Çürüyoruz”, “Ahlaki üstünlüğümüzü yitirdik”, “Böyle mi olacaktık?”
Belli ki durumdan pek memnun değiller.
Fakat bu memnuniyetsizlik net bir tavra dönüşmüyor.
Çocukça sızlanma, çaresizce mırıldanma, ürkekçe geveleme…
Sahici muhasebe yok. Olup bitenin nedenleri üzerinde sağlıklı analiz yok. Özür, hesaplaşma, yenilenme yok.
Şikayet ettikleri tablonun sorumlularıyla aralarına net mesafe koymak da yok.
Hiçbiri istifa etmiyor mesela.
Açıkça “Ben bu işte yokum”, “Buraya kadar”, “Elveda”diyemiyorlar.
Tek yaptıkları yukarıda da dediğim gibi mızmızlanma, yakınma, ağlama, sızlanma ve sonrasında da hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam etme.
Bu arkadaşlara birkaç soru, birkaç da önerim var.
Sorularım:
Bugün şikayet ettiğiniz ahlaki yozlaşma, makama ve paraya teslim olma, iktidarın sebep olduğu çürüme, hakkı, hukuku, adaleti hiçe sayan yönetim anlayışı…
Bütün bunlar bir gecede olmadı.
Sanki sabah kalktık ortada büyük yıkım var! Birdenbire her şey çürümüş, yozlaşma bir günde yaşanmış siz de bunu yeni fark etmişsiniz gibi yazıp konuşuyorsunuz.
Öyle mi gerçekten?
Bir anda mı fark ettiniz ahlaki üstünlüğü kaybettiğinizi? Şikayet ettiğiniz çürüme bir günde mi oldu?
Davayı kaybetmeniz, paraya, makama teslim olmanız, lükse şatafata cevaz vermeniz, fütursuzluğa eyvallah etmeniz…
Ülkenin demokrasiden uzaklaşıp otoriterliğe kayması, bağımsız medyanın yok edilmesi, adalet mekanizmasının çöküşü, adam kayırmanın had safhaya varması, eğitimin çökmesi, yoksulluğun artması, işçi haklarının gözetilmemesi…
Tüm bunlar ani gelişmeler mi?
Bütün bunlar olurken siz nerede duruyor, ne yapıyordunuz? Bir hatırlayın bakalım.
AK Parti 16 yıldır iktidarda. 16 yıl boyunca bu iktidarın yanında durdunuz.
İktidarın her sözünü, her eylemini, her yanlışını ‘aman davaya zarar gelmesin’ saçmalığı ile desteklediniz.
Bugün sizin şikayet ettiğiniz konuları 10 yıldır yazan, uyaran, “Yapmayın, etmeyin, işler kötüye gidiyor” diyen benim gibi herkesi ‘Erdoğan düşmanı’ yaftasıyla değersizleştirdiniz.
Gazetecilerin susturulmasına, medyanın bütünüyle bitirilmesine yazılarınızla, konuşmalarınızla aracı oldunuz. Kiminiz iktidar adına yayın yönetmenlerini arayıp “Tayyip Bey filandan çok rahatsız” diyerek insanların ekmeği ile oynadı.
Sekiz yıl önce “Ülke otoriterliğe kayıyor” diye uyaran yazarlara, aydınlara “Darbeci” dediniz.
İktidara “Gözünün üstünde kaşın var” diyen herkesi düşman ilan ettiniz.
Şimdi bütün bu yaptıklarınız sonucunda ortaya çıkan tablodan şikayet ediyorsunuz.
Niye bugün? Ne oldu? Ne değişti?
Gidişatı mı göremediniz? Göremediyseniz siz nasıl yazarsınız, aydınsınız?
Görüp de dava uğuruna bütün bu pisliklere ortak olduysanız… Sizin nasıl ahlak anlayışınız var?
Mesela, Berkin Elvan’ın annesi yuhalatılırken, Soma’da işçi tokatlanırken, çocuk tecavüzlerinin üstü örtülürken niçin sustunuz?
Gezi’de bu ülkenin tertemiz çocuklarının itirazını “Üst aklın operasyonu” diye topluma yutturan siz değil miydiniz? Şimdi neden kalkmış büyük pişkinlikle “Her şey de üst akla bağlanmaz ki canım” diye yazılar yazıyorsunuz.
Kabataş yalanıyla toplum ayrıştırılırken o yalanın en büyük savunucuları siz değil miydiniz?
Lağım patlamış gibi yolsuzluk iddiaları ortaya döküldüğünde neden sesinizi yükseltmediniz?
Bırakın sesinizi yükseltmeyi köşelerinizden, TV ekranlarından büyük pişkinlikle bu yolsuzlukları olmamış gibi göstermeye çalıştınız. Neden?
Ülke adım adım otoriterliğe giderken o yapıya niçin taş taşıdınız? Şimdi niçin şikayet ediyorsunuz?
Bugün şikayet ettiğiniz adaletsizlikler, haksızlıklar, hukuksuzluklar, lüks şatafat düşkünlüğü ve nihayetinde ortaya çıkan çürüme yaygınlaşırken, siz bozuk değirmene su taşımakla meşguldünüz.
Şimdi kalkmış bütün sorumluluk başkasındaymış gibi “Ahlaki üstünlüğümüzü kaybettik, çürüdük, böyle mi olacaktık” diye yazılar yazıyorsunuz.
Kim çürüttü sizi?
Bugün ülkedeki şikayet ettiğiniz tablonun sorumlusu kim? Ne oldu da böyle oldu?
Neleri yaptınız, neleri yapmadınız?
Açık olan şu ki…
Sorumluluğun önemli kısmı sizde.
Muhafazakar kesimde çürüme varsa, bu sizin çürümeniz.
Ahlaki yozlaşma varsa, kaynağı sizsiniz.
Ülke yıkımın eşiğine gelmişse o yıkımda sizin vurduğunuz darbelerin etkisi var.
Bütün suç başkasındaymış gibi yazmak, konuşmak yazara, aydına yakışıyor mu?
Kendi kusurunu görmemek, aradan sıyrılmak, bilmezden, anlamazdan gelmek?
AK Parti’nin seçmenleri size baktı, sizin yazdıklarınıza baktı, sizin taraftarlığınızla, referansınızla, teşvikinizle bu çürümenin parçası oldu.
Şimdi utanmadan dindar mahalleye uyarılar yapıyor “Davayı kaybettik” diye mahalleye ahlak dersi vermeye kalkıyorsunuz.
Üstelik tek özrünüz yok. Özeleştiriniz yok.
Tertemiz, sütten çıkmış ak kaşıklarsınız, ondan mı özür dilemiyorsunuz?
Tüm sorumluluğu başkasına attığınızın farkında değil misiniz?
Bu ‘ne şiş yansın, ne kebap’, hatta ‘muhafazakar iktidarın nimetlerinden faydalanayım ama muhalifler de beni sevsin’hesabı gülünç, farkında mısınız?
Karnınız tok, sırtınız pek, keseniz dolu, üstüne fedakar aydın pozu veriyorsunuz.
Kendinizle, yaptıklarınızla toplum önünde sahici hesaplaşmanız yok.
O günlerde niçin öyleydiniz, bugün niçin böyle düşünüyorsunuz? Bu durumunuzu izah etmek gibi olgunluğunuz da yok.
Hem ülkeyi bu hale getiren yöneticilerin yanında durup hem de durumdan şikayet ediyorsunuz.
“Ben bu işte yokum” deyip bu tablonun sorumlusu iktidarla bağınızı koparmaya cesaret bile edemiyorsunuz.
Net tavır içermeyen gevelemeler, mızmızlanmalar bu düzenin devamına katkı sağlıyor, göremiyor musunuz?
Unutmayın, hem iktidarın avantalarını alıp hem de milletin gönlünü kazanamazsınız.
Ancak üç beş safdil genci, yoksulu kandırırsınız.
Sizin işiniz bu muydu?
İnsanları kandırmak, yalan söylemek, kıvırtmak, görmezden gelmek, bilmezden gelmek, şaşırmış gibi yapmak mıydı?
Siz bu dönemin yalancı şahitleri misiniz?
Peki ne öneriyorum?
Hepiniz üç kuruş almak için kötülüklerin ortağı oldunuz. Sonuçta da hem savunduğunuz değerler büyük yara aldı hem de ülke.
Ne dindar mahallede sözünüzün etkisi kaldı ne de muhalif kesimde.
Daha doğrusu topluma, ülkeye söyleyecek sözünüz kalmadı.
Savunduğunuz felsefe, görüş iflas etti.
Bütün bunlardan ders çıkarmanız gerekiyor.
Yeni söz bulmanız gerekiyor.
Yeni anlayış geliştirmeniz gerekiyor.
Sözünüzün etkili olması için açık net özür dilemeniz gerekiyor.
Cesur olun. Kendi kusurunuzu görün ve bunu ifade edin.
Hem kendinizle hem de bugüne kadar savunduğunuz fikirlerle toplum önünde hesaplaşmanız gerekiyor.
Hangi mantıkla, hangi anlayışla ülkeyi bu hale getiren yanlışların ortağı olduğunuzu açık, net, sarih şekilde ortaya koymanız gerekiyor.
Dahası ülkeyi yıkımın eşiğine getiren, “Dava” dediğiniz o saçmalığı masaya yatırmanız gerekiyor.
Şikayet ettiğiniz ahlaki yozlaşmaya neyin kaynaklık ettiği üzerine kafa yormanız ve tüm bunlardan yeni anlayış üretmeniz gerekiyor.
İnancın ideolojiye dönüştüğünde ahlakı da çürüten bir işleve büründüğünü kabul etmeniz gerekiyor.
İnancın bireysel tercih olduğunu kabul edip bütün topluma devlet eliyle giydirmeye çalışmaktan vazgeçmeniz gerekiyor.
Dava dediğiniz şeyin sahtecilikten, ikiyüzlülükten başka bir şey olmadığını kabul etmeniz gerekiyor.
Dindarlardaki bu ahlaki yozlaşmanın esas kaynağına inmeniz gerekiyor.
Dindarlığın ahlaki üstünlük sağlamadığını artık görmeniz gerekiyor.
Din insana ahlak vermezmiş, bunu hepimiz gördük, siz de kabul etmelisiniz artık.
Din, ahlaklı kılsaydı zaten “Çürüyoruz”, “Ne oldu bize böyle” tür sızlanmaları yapmak zorunda kalmazdınız.
Bütün bunlar olmamış gibi laf gevelemeyle bu ülkeye yarar sağlayamazsınız.
Gençlere örnek olamazsınız. Onların yaşamına, geleceğine katkı sunamazsınız.
Korkmayın. Çıkın mahallelerinizden dışarı.
Dostça söylüyorum, ben hapsolduğum mahalleden çıktığım için aç kalmadım, susuz kalmadım, ölmedim tam tersine daha sağlıklı bir anlayışa kavuştum.
Neticesinde de toplumun bütün kesimleri ile konuşabilen, dertleşen, ortaklaşan, ülke yararı için ayrım gözetmeden ele ele verebilen biri oldum.
Siz de gelin.
Hepimizin mahallelerimizden çıkıp bu ülkenin evladı olma ortak paydasında, evrensel değerler çerçevesinde buluşmamız gerekiyor.
Çünkü hepimiz ülkemizin iyiliğini istiyoruz.
Evet, doğru anladınız, sizden de tümüyle ümidimi kesmiş değilim.
Barışmak zorundayız.
Hepimiz bu ülkede dostça, kardeşçe, özgürce, saygın, dürüst, mutlu, huzurlu bir yaşam sürelim diye çırpınıyoruz.
Bu çabaya ortak olmak, katkı vermek istiyorsanız önce kendinizle, geçmişinizle, yaptıklarınızla hesaplaşın ki size güven duyulsun.
İnancı ideolojiye dönüştürmekten vazgeçmek, yani bütün topluma o inanç elbisesi giydirmeye çalışmaktan vazgeçmek, inançtan vazgeçmek demek değildir.
Olgunlukla, özgüvenle yeni anlayış geliştirin.
Cumhuriyet felsefesinin, demokrasinin, özgürlüklerin, bağımsız yargının, bağımsız medyanın ülkemiz için ne kadar kıymetli olduğunu anladınız işte. Bunları yok edenlere karşı açık tavır alın.
Korkmayın, cesur olun ve gerçekleri söyleyin.
‘Dava’ saçmalığını artık bir tarafa bırakın.
Hepimizin tek davası var: Bu ülkeyi yaşanabilir kılmak. Yani özgürlük, eşitlik, adalet gibi evrensel değerlerin etkin olduğu saygın bir ülke yapmak.
Dürüstlüğün, saygınlığın, nezaketin yürürlükte olduğu, dünyanın saygın ülkeleri arasında yerimizi almak.
Neyse, yazıyı fazla uzattım.
Demek istediğim, ülkemiz vahim durumda.
Herk kesimden aydına, yazara, akademisyene, aklı başında herkese ihtiyaç var.
Ülkeye yararlı olmak için işe kendimizden başlamamız gerekiyor.
Hatalarımızdan ders çıkarmamız, yanlışlarımızı görmemiz, bu yanlışlarımızla hesaplaşmamız gerekiyor.
Bunları yapmadan sonra hiçbir sözün yararı, anlamı yok.
Mırıldanarak ne dindar kesime faydanız dokunur, ne de ülkeye.
Maksadım, size hakaret etmek, içinde bulunduğunuz acıklı durumu fırsat bilip size ‘sallamak’ değil.
Maksadım, bana ettiğiniz hakaretlerin, attığınız iftiraların intikamını almak hiç değil.
Maksadım sizi barışçı, özgürlükçü, çoğulcu, sahici zemine davet etmek.
Buyurun, gelin artık.
Çok üzdünüz, çok kızdırdınız…
Fakat ülkemiz için barışmak, el ele vermek ve hakiki işler yapmak mecburiyetindeyiz.
-----------------------------------------------------------
Diken-1 Ekim 2018
|
|
|
|