|
Yeni bir dünya kuruluyor
|
2016-02-01 10:17
|
Abdulmenaf Kıran
|
|
Tomas Hobbes " Devletler bir birlerine kılıçlarını çekmiş gladyatörler gibidir" der. Bununla devletlerin bir birlerine güvenmediği, her devletin, diğer devletleri, kendi güvenliği için tehdit olarak algıladığını kast ediyor.
Devletler, güvenliklerini sağlamak için bölgesel ve küresel örgütler içinde yer alırlar. İkili ve çok taraflı sözleşmelerle, güvenlik tehditlerini, bertaraf etmeye çalışırlar.
Uluslar arası ilişkilerde, böyle bir durum söz konusu olunca, devletler güvenlik kaygısıyla hareket ederler. Güvenliği tehdit eden uluslar arası tehditlerin yanında, bir de iç tehditler, devletler için güvenlik kaygısı yaratabiliyor. Yirminci yüz yılın ikinci yarısına kadar, devletin güvenliği, birey veya yurttaş güvenliğinden önde gelirdi. Bu nedenle de devletler, hukuksal düzenlemelerini, devletin güvenliğini esas alacak şekilde yaparlardı. Esas olan devlettin bekasıydı, yurttaşın hak ve özgürlükleri, devlet ve rejimin bekasıyla örtüştüğü ölçüde alan buluyordu. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren,bireyin özgürlük ve güvenliği ön plana çıkmaya başladı. Esasında bu yeni anlayış ve uygulama devletin güvenliğine de aykırı değildir. İkinci Dünya savaşından sonra, insanın, insan olması sıfatıyla sahip olduğu hak ve özgürlükler ön plana çıkmaya başladı. 10 Aralık 1948 de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu İnsan Hakları evrensel bildirgesini kabul etti. Bu bildirgenin hukuki bağlayıcılı yoktu. Fakat devletleri, bu yönde hukuki düzenleme yapmak için motive edici de oldu.
1966 yılında BM, İnsan Hakları alanında iki sözleşme kabul etti. Bunlar, Medeni ve Siyasi Haklar ile Ekonomik ve Sosyal Haklar sözleşmeleridir. Bu sözleşmelerin yürürlüğe girmesi için de, 35 devletin bu sözleşmeleri onaylaması koşulu getirildi. 1976 yılında 35 devlet onaylamış oldu ve sözleşmeler bu devletler için yürürlüğe girdi. Bu sözleşmelerle devlet iktidarı, insan haklarıyla sınırlandırıldı.
Türkiye bu sözleşmeleri 2003 yılında onayladı. Bu sözleşmelerin her ikisinin de 1. maddesi Halkların kendi kaderini tayin etme hakkını güvence altına alıyor. Kendi Kaderini tayin etme hakkı, bir halkın idari ve siyasi yönetimini oluşturma ve yer altı, yer üstü zenginliklerinden yararlanma hakkını veriyor. Öte yandan devlet iktidarı insan hakları ile sınırlandırılıyor. Örgütlenme, fikir ve düşünce özgürlüğü, hukuki güvence altına alındıktan sonra, işleyen bir demokraside, toplumsal değişim ve dönüşüm barış içinde gerçekleşebiliyor. Bu gün, adil ve demokratik seçimler yoluyla, toplumun tüm kesimleri yönetimde temsil olanağı bulabiliyor. Bu yeni dünyada hak elde etmek için, şiddette başvurmaya gerek yoktur. Toplumu değişimin gerekliliğine inandırmakla, evrimci yolla değişim ve dönüşüm yapılabilir.
Çevremiz ateş çemberi. Komşu ülkelerdeki iç savaş nedeniyle milyonlarca insan göç yolundadır. Her gün daha barışçıl ve daha müreffeh bilinen Avrupa"ya mülteci olarak gitmek için, binlerce insan, kaçak yollarda şansını deniyor. Sadece Ege denizinde boğulan göçmen sayısı bir iç savaşta ölenlerden fazladır. Her bir olay ibretlik birer vakadır. Bundan ders çıkarmamak için, izandan ve akıldan yoksun olmak gerekiyor.
Elbette ki, Kürt Halkının, kendi kaderini tayin etme hakkı vardır. Kürt halkı bu hakkını savaşsız ve şiddetsiz bir şekilde, demokratik yollarla elde edebilir. Hukuk, insan haklarına dayanırsa, kendi kaderini tayin hakkı da, insan haklarından sayıldığı için hukuki güvence altına alınmak durumundadır.
Türkiye"de Kürt sorunun çözümü anayasal reformlarla mümkündür. Bu gün, zaten Türkiye yeni bir anayasa yapma eşiğindedir. Yapılacak anayasada Kürt Halkının kollektif haklarının güvence altına alınması için mücadele etmeliyiz. Türkiye toplumunun daha geniş bir kesimini, Kürtlerin siyasal ve demokratik hakları konusunda ikna etmek durumundayız. Kürt sorunun eşitlikçi federal bir sistemde çözmekle, hem Kürtler için güvenlik tehdidi ortadan kalkar hem de devlet ve toplumun diğer kesimleri için de iç güvenlik tehdidi diye bir sorun olmaz.
Biz, HAK-PAR olarak kurulmakta olan bu dünyanın bir parçası olmak istiyoruz. Kürt sorununu kazan kazan anlayışıyla çözmek istiyoruz. Yeni bir vizyonla, uygar dünyanın kabul edebileceği demokratik yöntemlerle siyaset yapıyoruz. Tarihsel haksızlıklar üzerinde siyaset yapamayız. Mutlu ve umutlu bir geleceği siyasetimize esas alıyoruz. Kürt sorunun eşitlikçi, coğrafi esaslara dayalı federal bir sistemle çözülmesi, hukukun üstünlüğünün kabul edilmesi, demokrasinin derinleştirilmesi hem Kürt Halkının hem de Türkiye"de yaşayan tüm toplum kesimlerinin çıkarına olacaktır. O halde, bir birimize karşı enerjimizi boşa heba edeceğimize, omuz omuza verip, Türkiye"de yaşayan her kesi mutlu edecek düzeni kurmaya çalışmalıyız. Kurulmakta olan yeni dünyanın da gereği budur. 30.01.2016
Av.Abdulmenaf KIRAN HAK-PAR Gnl.Başk. Yardımcısı
|
|
|
|