|
Siyasi gidişat umut vermiyor
|
2019-05-28 11:59
|
Abdulmenaf Kıran
|
|
Uzun zamandan beri Türkiye’de ekonomi çökme sinyali veriyor. Giderek reel sektörde gelir kaybı yaşanıyor, rantiye kesimi eski görkemli günlerine dönmüştür.
Gerek tarım ve hayvancılıkta, gerekse sanayi sektöründe artan girdi fiyatları üretimi dar bir boğaza sokmuştur. Hizmet sektörü de piyasalara paralel olarak irtifa kaybediyor. Tüketicinin alım gücünün hızla düşmesi, ekonomiyi felç etmiştir. Üretici ya ürettiğini pazarlayamıyor ya da maliyetinin altında pazarlamak zorunda kalıyor. Bu ise üretme istek ve motivasyonunu ortada kaldırıyor.
Bu ülkede giderek orta sınıf yok oluyor. Alt gelir grupları zaten artık hayata zor tutunuyorlar. Söz gelimi açlık sınırı 2.124 lira iken, Asgari Ücret 2.023.liradır. Milyonlarca asgari Ücretli Açlıkla boğuşuyor. Öte yandan işsizlik ordusu gün geçtikçe büyüyor. İnsanlar artık et yemeği değil sebze yemeği bile hayal edemiyor. Yaza girerken halen sebze meyve fiyatları el yakıyor…
2013 yılından bu yana hükümet AB’ye tam üyelik hedefinden uzaklaşmaya başladı. Artık AB baskısıyla da olsa demokratik reformlar yapılmıyor. Ülkede güçler ayrılığı giderek güçler birliğine dönüştü. Yasama, Yürütme, Yargı arasındaki farklar silikleşmeye başladı. Yasama ve Yargı, Yürütmenin yedeğine düşmüştür. Medya iktidarın boruzanı haline gelmiştir. Farklı düşünme, düşünceyi özgürce ifade etmek gerilerde kalmıştır.
Türkiye toplumu heterojen bir toplum. Bünyesinde farklı etnik yapıları, sınıf ve katmanları barındırmasına rağmen, siyaseti tekil ve tek renklidir. Topluma yön veren tüm siyasi partiler Üniter yapıdan yana, hepsi ulusalcı ve Türk Milliyetçiliğini savunuyor. Bırakalım farklılıklara tolerans ve hoşgörüyü, benzerler bile bir birine tahammül edemiyor. Milliyetçilikte İktidar Partisi ve ittifak ortağından geri kalmayan Ana Muhalefet Partisi lideri linç ediliyor. Adeta burnu sürtülüyor. Homojen siyaset heterojen toplumu taşıyamıyor artık.
Türkiye 1789 Fransız devrimi öncesindeki koşullara benzer bir durum yaşıyor. 1789 devriminden önce Fransa ve İngiltere 7 yıl boyunca Amerika’da ki sömürge kolonileri üzerinde daha çok söz ve pay sahibi olmak uğruna savaştılar. Fransa savaşta yenildi. İngiltere de savaş nedeniyle ekonomik sıkıntıya girdi.
İngiltere ekonomik sıkıntısını kolonilerden aldığı vergileri artırmakla gidermeye çalışınca, koloniler isyan ettiler. Böylece Amerika bağımsızlık savaşı başladı. Fransa koloniler savaşı kazansın diye iki milyar Franktan fazla mali yardım yaptı. Lojistik destek verdi. Hatta kolonilere gönüllü savaşçı bile gönderdi. Koloniler savaşı kazandı.1883 yılında İngiltere Amerika Birleşik Devletlerinin bağımsızlığını tanıdı. Fakat bu arada Fransa ciddi ekonomik sıkıntıya girdi. Halk açlıkla karşı karşıya geldi. 16. Lui daha fazla vergi toplayabilmek için uzun zamandan beri toplamadığı parlamentoyu topladı. Versailles Sarayın da lüks almış başını gidiyordu. Sarayın masrafları başlı başına Fransız bütçesini sarsıyordu. Halk ise ekmek bulamadığı için sokaklardaydı. İşte Bu koşullarda 16. Lui’nin eşi o ünlü “ Halk ekmek bulamıyorsa, pasta yesin “ sözünü söylüyor. Tabi ki bunun sonucu 1789 Burjuva devrimi...
Türkiye 2011 yılından beri Suriye’deki iç savaşa müdahildir. Milyonlarca savaştan kaçan Suriye mültecisini besliyor. Suriye muhalefetine de aktif destek veriyor. Bunun ülke insanına maliyetini bilemiyoruz. Ülkenin dört bir yanına dağılan Suriye mültecileri iş piyasasını alt üst etmiştir. Her köşe başında dilenen dilencileri ayrı bir yara. Demografik yapıyı etkiliyor, sosyal ve kültürel dokuyu zedeliyor. Kuşkusuz zulüm ve savaştan kaçmak bir haktır. Türkiye Suriye iç savaşına müdahil olmadan, Birleşmiş Milletler ve Avrupa’nın da desteğini sağlayarak, mültecilere daha da insanca yaşama imkanı sağlayabilirdi. Türkiye’nin Suriye iç savaşına doğrudan ve dolaylı müdahaleleri, hakkında taraf haline gelme algısı oluşturmuş. Bundan dolayı da, Küresel ve Bölgesel Güçler Türkiye’nin Mülteci yükünü hafifletici adımlar atmaktan isteksiz davranmışlardır.
Suriye’de 8 yılı aşkındır süre gelen iç savaş, Esed yönetiminin yerini sağlamlaştırırken, Türkiye’de siyasal istikrarı tehlikeye sokmuştur. Bir yandan S 400 ler, F 35 ler ve silahlanmaya yapılan yatırım, öte yandan Anti-Kürt siyaset, Türkiye Ekonomisini ciddi dar boğaza sokmuştur. Nüfusun üçte biri Kürt olmasına rağmen, Kürt siyaset alanı bomboş. Sistem özgün Kürt siyasetine izin vermiyor. Fakat bu durum sistemi işlemez hale getiriyor.
Verili durumda mevcut siyaset kurumu umut vermiyor. Giderek bu günkü etkili siyasi partiler, kitleler nezdinde itibar kaybediyor. Sistemin vasileri de bunun farkındadırlar. Bunun için yedek alternatifleri, isletmeleri devreye sokmaya çalışıyorlar. Fakat istetmeler Türkiye siyasetini çok fazla yürütemeyecekler.
Heterojen toplumun dokusuna uygun heterojen siyasete ihtiyaç vardır. Çok kültürlü toplum yapımıza, çok renkli siyaset şart. Tüm toplum kesimleri yönetimde temsil bulmak durumundadır. Artık bol bol yedirilen milliyetçilik, ne yazık ki karın doyurmuyor.
Av. Abdulmenaf KIRAN HAK-PAR Genel Başkan Yardımcısı
|
|
|
|