|
Eser Karakaş |
|
|
|
|
|
|
|
Büyük hukuk ihlallerine 'Bu bizim iç işimizdir' denebilir mi?
|
2018-11-22 11:01
|
Eser Karakaş
|
|
Geçtiğimiz haftaya damgasını vuran vahim konu Anadolu Kültür Derneği çerçevesinde ve Osman Kavala davasına bağlı gibi gözüken gözaltılar ve arkasından gelen bir tutuklama kararı oldu. Topluma, Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Turgut Tarhanlı ve Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi matematikçi Prof. Betül Tanbay’ın gözaltına alınmaları üzerinden yansıyan olaydan hemen sonra ABD Büyükelçiliği, Osman Kavala soruşturması kapsamında Anadolu Kültür"e yönelik "Gezi Parkı eylemleri" suçlamasıyla yapılan operasyonda akademisyenlerin gözaltına alınmasına ilişkin olarak açıklamada bulundu. ""Türkiye ifade özgürlüğü, dernek kurma ve toplantı özgürlüğüne saygı duymalı"" denilen açıklamada, "Türkiye"ye keyfi şekilde gözaltında tutulanları serbest bırakma çağrısı yapıyoruz" dendi. Büyükelçilik açıklamasında şunlar kaydedildi: "ABD, Türkiye"nin Anadolu Kültür ile ilişkili sivil toplum liderlerinin gözaltına almasından endişelidir. Türkiye"ye ifade, dernek kurma ve toplantı özgürlüğüne saygı duyma ve keyfi şekilde gözaltında tutulanları serbest bırakma çağrısı yapıyoruz." ABD Büyükelçiliğinden yapılan bu açıklama sonrası tahmin edilebileceği gibi siyasi iktidara yakın gazete ve kalemlerden ABD’nin bu tavrına yönelik ağır eleştiriler getirildi. Oysa, söylenmesi gereken ABD Büyükelçiliğinin neden bu gözaltılara, hukuksuzluklara tepki verdiği değil, mesela Avrupa Birliği organlarının neden daha mesafeli durduğu, daha az tepki verdikleri olmalı idi; böyle bir şey yandaşlardan beklenmez doğal olarak, muhalefet partileri bunu yapabilirdi ama ulusalcı- katı milli egemenlikçi kesimler de bunu yapamadı. Tüm ulus devlet yöneticileri ve bu yapıyı destekleyenler için temel hak ve özgürlükler alanında olsa bile yabancı devletlerin iç işlerine karışması çok hoş görünen bir konu değil, oysa bu müdahalelerin olağanlaşmasının, meşrulaşmasının, artmasının altında çok güçlü nedenler var, önemli olan ulus devlet pozisyon rantlarının cazibesine çok kapılmadan meseleye açık fikirle yaklaşmak. Temel hak ve özgürlükler kapsamında iç işlerine müdahalenin meşruiyetinin iki temel argümanı var, biri kurumsal-hukuki, diğeri ise biraz daha iktisadi. Şayet NATO ya da AB üyesi bir ülke iseniz (Türkiye NATO üyesi) ya da AB ile belirli temel anlaşmalar çerçevesinde tüm üyelik müzakereleri yürütüyorsanız (Türkiye AB ile tam üyelik müzakereleri yürüten bir ülke) bu üyelikler, tam üyelik adaylıkları tüm üye ve aday ülkeleri anlaşmalar çerçevesinde hukuken bağlar; NATO üyeliği soğuk savaş sonrası özgürlüklere daha vurgu yapan bir üyeliğe dönüşürken AB tam üyelik müzakereleri içinde olmak zaten Kopenhag kriterleri çerçevesinde temel haklar bağlamında Türkiye’yi bağlıyor. NATO kendisini özellikle 1991 sonrası demokratik ülkeler topluluğu olarak tanımlıyor ve buradan da siyasa üretiyor; bu NATO’nun ya da NATO’nun en büyük üyesinin üye ülkelerden birinde yaşanan büyük hukuk ihlallerine ölçülü eleştiri getirmesi kadar normal bir şey olamaz kanısındayım. Gelelim meselenin kanımca çok daha önemli boyutuna yani ikinci argümana. Çok eskilerden beri AB’nin, 90 sonrası NATO’nun temel hak ve özgürlük ihlallerine şahinleşmelerinin temel nedeni bu örgütlerin ancak hukuken homojen, bünyesinde temel hakların ihlal edilmediği bir iktisadi coğrafyada etkin olarak faaliyet gösterebilecekleri gerçeği. ABD Büyükelçiliğinin gözaltılara itirazında belirtildiği gibi ifade özgürlüğü, dernek kurma ve toplantı özgürlükleri bir hukuk devletinin olmaz ise olmazları, bunlar bir ülkenin hukuk sisteminde yoksa ya da çok büyük ölçüde aksıyorsa o coğrafyada artık iktisadi etkinlik, etkin uluslararası işbirlikleri beklemek tek kelimeyle abesle iştigal. Hukukun olmadığı ülke coğrafyalarında yatırım olmuyor, büyüme olmuyor, şirketler büyüyemiyor, vs. ve biraz da bu nedenden ABD, sadece NATO’nun en büyük ve en güçlü askeri gücü olarak değil, bir ekonomik dev olarak ve ekonomik işbirliği olanakları çerçevesinde bu hukuk ihlallerine sessiz kalamıyor ve bu durum işin en özünde Türkiye ve Türkiye ekonomisi için çok olumlu. AB bu konuda daha çekingen davranıyor ama bilmek gerekiyor ki, bu hukuk ihlallerine mesafeli tavır AB’nin iktisadi çıkarlarına da orta ve uzun vadede hiç uygun değil. Temel hak ve özgürlüklerin, hukuk ihlallerinin en çok vuracağı kesim ise, çok açık, söz konusu hukuk ihlallerinin yaşandığı ülkenin ortalama vatandaşı; bu ortalama vatandaşın da, milliyetçilik gibi sıkıntılı konuları bir kenara bırakıp kendi refahı, özgürlüğü ve güvenliği doğrultusunda tavır alanları eleştirmemeli, desteklemeli. Bu işin çok kolay olmadığını çok iyi biliyorum ama yine de en nihai analizde doğruyu seçmek gerekiyor; hele kendine sosyal demokrat diyen muhalefet partilerinin hukuk ihlallerini eleştiren yabancı ülkelere mesafeli durması hatta karşı çıkması tam bir skandal. Ortalama vatandaşın ve muhalefet partilerinin temel görevi insan hakları ihlallerini eleştiren başka devletleri eleştirmekten ziyade kendi siyasi iktidarını hukuk ihlalleri yapmayacak bir çizgiye çekmektir. Bu son gözaltılar meselesinde Emniyet’in bilgi notunda “şiddetsiz eylem” gibi bir ifade geçiyor, başka söyleyecek söz var mı? ---------------------------------------------------------------- Artı Gerçek- 22-11-2018
|
|
|
|
|
|
|