|
Türkiye’nin çok temel bir özelliği: Sorunçözememe
|
2019-02-16 18:55
|
Eser Karakaş
|
|
Bu yazıya benzer başka bir makaleyi yaklaşık yirmi beş sene önce yazdığımı hatırlıyorum, maalesef değişen bir şey yok.
Önce detaylara girmeyelim ve çok temel iki soruna değinelim.
Sene 2019, başka sorunları şimdilik kaydıyla bir kenara bırakalım, Türkiye siyasetine iki temel ve çok önemli konu hâkim.
Birincisi laiklik meselesi, ikincisi ise Kürt meselesi.
Benim görüşüme göre bu iki sorun da aynı kapıya çıkıyorlar, aynı madalyonun iki eş yüzü, Türkiye’de devlet-vatandaş ilişkisinin iyi tanımlanmamasından kaynaklanıyor, devlet vatandaşın etnik kökenine ve inancına anayasa düzeyinde bile kör değil, bu çok vahim bir durum.
Bu iki temel mesele, laiklik ve Kürt meseleleri, 2019’un ne anayasal düzeyde ne de pratikte çözülebilmiş sorunları.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarına mesela 1925’e dönelim, gazetelerin arşivlerinden bakalım, o dönemin de iki temel tartışma konusu var, biri laiklik, öbürü Kürt meseleleri.
Her iki konuda da doğrusu ciddi bir mesafe alınamamış.
Düşünebiliyor musunuz, bir ülkede, sanal bir siyasi dinamizm var, yaklaşık yüz sene sonra iki temel sorun, yine yaklaşık aynı çerçevede tartışılmaya ve ciddi bir çözüm ufukta görünmeksizin devam edip duruyor.
PKK sorunu hâlâ gündemin en önemli maddelerinden ama Kolombiya’da FARC (Fuerzas Armadas Revolucionarias de Colombia) örgütü silah bıraktı, Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos bu süreçte, 2016’da, Nobel Barış Ödülü"nü aldı.
Çözüm sürecinin başarıya ulaşmasını, Kürt meselesine anayasal çözümler bulunmasını, PKK’nın silah bırakmasını kim istemezdi ki?
Bu süreçte de Erdoğan rahatlıkla Nobel Barış Ödülü"nün sahibi de olabilirdi.
Laiklik meselesi de yine aynı kısır döngü içinde tartışılıyor, mahkemeler şiddet içermeyen bir dini yaklaşımı, dikkat buyurunuz, bu yaklaşım ifade özgürlüğüne aykırıdır diye değil, “bu yaklaşım İslam dininin özüne aykırı” diye niteleyebiliyorlar, yasaklayabiliyorlar günümüzde.
İngiltere’nin başını çok ağrıtan IRA meselesinin de geçmişte kaldığını hatırlatalım.
Yunanistan, Almanya, İtalya’nın da başlarını çok ağrıtan örgütler gibi.
Kıbrıs meselesi, EGE hava sahası, Ege kıta sahanlığı, adalar meselesinin de senelerdir çözülemediği gibi.
1950’lerden günümüze Kıbrıs meselesi gündemimizde; bu tarihten bugünlere dünyanın hangi sorunları geride bıraktığını bir düşünün, isterseniz araştırın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
AB tam üyelik meselesi de en azından hukuki anlamda 1963’den beri günümüzde ama gelinen nokta çok ümit verici değil.
Enflasyon meselesi, yüksek faizler, düşük büyüme de adeta kronikleşmiş meseleler, iktidarlar değişiyor, bu sorunlar da ancak marjinal değişiklikler görülebiliyor.
Neden bizim ülkemizin sorunları kalıcı olarak çözülemiyor?
2016 darbe girişimi çirkinliği askerî darbe geleneğinin bile geçmişte kalamadığını gösteriyor.
Toplumsal konularda Türkiye çok dinamik bir görüntü veriyor gibi ama anlaşılan bu dinamizm (?) aldatıcı ve verimsiz bir dinamizm.
“Neden meselelere kalıcı çözüm üretemeden, geride bırakamadan ilerleyemiyoruz?” sorusuna bu satırların yazarının yanıtı yanlış reçetelerde ısrarcı olmamız.
Şayet bir mikrop kapıp ateşiniz yükselmiş ise antibiyotik kullanırsınız ama kullandığınız antibiyotik ateşinizi düşürmezse aynı antibiyotikten daha fazla kullanmanın bir anlamı yoktur.
Yapılması gereken bir antibiyogram yaptırıp doğru antibiyotik kullanımıdır.
Kürt meselesini, daha gerilere gitmiyorum, 1984 Eruh’tan günümüze, çok kısa bir dönem hariç, güvenlik güçlerimizle çözmek istiyoruz ama çok etkin sonuçlar aldığımız söylenemez çünkü Kürt meselesinde silahlı yasal güçler kullanmak, bu kullanımın dozajını her geçen gün arttırmak belki de ateşinizi düşürmeyen antibiyotiğin kullanımını arttırmakla aynı şey.
Çözüm süreci bir köşesinden antibiyogram yapmak gibi bir şey idi ama demek ki bünyeye uymadı ve hemen geri alındı.
Her ülkenin sorunları vardır ve olacaktır ama esas olan mevcutları geride bırakıp, yenileriyle mücadele etmeye başlamaktır.
Türkiye ise laik devlete tehditler, Kürt meselesi, Kıbrıs gibi meseleleri geride bırakamadığından ileri yönlü yürüyüşü hep ayağında prangalarla oluyor, yeni sorunları mesela bilgi çağının getirdiği sorunları yeterince çözemiyor.
|
|
|
|