|
Ümit Kıvanç |
|
|
|
|
|
|
|
Buyum, bu kadarım, ne yapayım…
|
2016-09-01 00:11
|
Ümit Kıvanç
|
|
Türkiye Cumhuriyeti’nin en azından kağıt üzerinde en önemli kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı İsmail Kahraman, Ernesto Che Guevara için “katil bir kişilik” ve “eşkiya” dedi biliyorsunuz. Che’nin resmi Kahraman’ın “benim gencim” dediği Türk gençlerinin göğsünde yeralamazmış.
Kahraman’ın açık hakaret niteliğindeki kelime seçişi yanında, aslında kullandığı önemli bir motif gölgede kaldı. “Güney Amerika’da faaliyette bulunan bir eşkiya” demişti eski Millî Türk Talebe Birliği başkanı. Yani Che’nin “eşkiya” (devlet ve sağcı lisanında komünist gerilla) oluşunun yanısıra bir önemli defosu daha vardı: Yabancı oluşu! Türk sağcısı komünistten nefret eder, ama hiçbir yabancıyı da sevmez. Sebep: “Bağı yok benimle. Köküm bir değil. Tarihim bir değil. Benim kendi tarihim ve insanlarım var.” Ne güzel söylüyor: Dünya tarihine biz dahil değiliz! Biz asla insanlık ailesinin fertleri değiliz. Küba Büyükelçiliği hemen tepki gösterdi, önce diplomatik dilde “höst” anlamına gelecek şekilde, “kullanılan ifadelerin kabul edilemez olduğunu”, “endişe ve üzüntü duyduklarını” belirtti: “Sarfedilen kelimeler, Küba ve Türkiye parlamentoları ve halkları arasındaki kardeşlik, dayanışma ve saygı ruhunu yansıtmamaktadır.” Kübalılar Che’nin, sadece ülkelerinin ve Latin Amerika’nın “simgesi” olmakla kalmadığını hatırlattılar: “Che Guevara Küba, Latin Amerika ve tüm dünyanın siyasi, tarihsel ve kültürel mirasının bir parçasıdır.”
O SES DE NEREDEN GELMİŞTİ?
Oysa eski MTTB başkanı, az ötedeki üniversite önünde toplaşmış solcular, bunlara saldıracak sağcılar ve kendilerini koruyacak polislerden ibaret bir evrende konuşuyordu; o ses de nereden gelmişti? Kübalılar da nereden çıkmıştı! Tâ oralardan!.. Oysa o bizim mahalledeki çocukları hizaya getirmekle meşgûldü, dünyanın bilmem neresinde yaşamış ölmüş bir yabancı komüniste hakaret yağdırıp. Hayatı kendi bellediklerinden, dünyayı çektiği duvarların arasında kalan dar alandan ibaret sayma, ne yazık ki, bizi yönetenlerin önemli bir handikapı. Bizim için de büyük tehlike. Şimdiye kadar sayısız örnek, bizi yönetenlerin dünyasının nasıl da dar, sığ, hacimsiz, renksiz olduğunu ortaya koydu. Siyasî mücadele, görüşler, tavırlar üzerinden yürüdüğü için, çoğu zaman bunların gerisindeki bakış açısı, yaklaşım, kafa yapısı, zihniyet, dünya görüşü konu edilemiyor. Oysa bazen sorun bir mücadelenin taraflarının sağcı-solcu, dindar-dinsiz vs. olmasından çok, ufuksuz, dargörüşlü, kavrayışsız veya düpedüz cahil olmasında yatabiliyor. Çözülebilecek meselelerin çözülemeyişinde önyargılar ve kimlik dayatmaları kadar sahibini de karşısındakini de çaresiz bırakan cehalet başrolü oynayabiliyor. Dev-Lis’li çocukları -mecazen- köşeye çekip Che’ye hakaretler ederek bağırdığında Küba’dan duyuluyor. Bunun farkında değilsin, bir. Che sahiden de, dünya siyaset tarihine geçmiş, bir tür kültür mirası kimliği kazanmış bir kişilik, iki. Zaman içinde, kişisel özelliklerinden bile kısmen arınarak simgeleşti. Neyin simgesi oldu? Ezilenlerin, mazlumların haksızlığa, adaletsizliğe karşı mücadelesinin, üç.
İNSAN İKTİDARI BIRAKIP GİDER Mİ?
Türk sağcısı, Che’nin bakanlık koltuğunu, yani iktidarı bırakıp başka ülkelerde doğru bildiği savaşları vermeye koştuğunu ya bilmez ya bilmezden gelir ya da buna tepkisi en fazla, yüksek sesle telaffuz etmediği bir küçümseme olacaktır: İnsan iktidarı bırakıp da gider mi!? Değil mi ya? Bugün iktidarın bütün kötülüklerini, ustaca ticaretini yaptığı, iktidar aracı olarak kullandığı dinle, dindarlıkla özdeşleme eğilimi muhalif insanlarda maalesef pek yaygın. Fakat ahlâk dinden tamamen koparıldığı ve bilumum kötülükler din kalkanı arkasında yapıldığı için, yine maalesef, abartılı önyargılar giderek gerçeklik kimliği kazanıyor. Bu yüzden, dindar olmayan muhalifler de hazin bir hakikati hiçbir zaman öğrenemeyecekler: AKP iktidarında bol paralı lüks yaşamlara, haysiyetlerini verip karşılığında aldıkları itibarlı konumlara kavuşmadan önce genç ve idealist Türk İslâmcılarının gözünde Che hiç de baştan aşağı olumsuz bir figür değildi, aksine, gıpta edilen bir şahsiyetti. Hâlâ hak-adalet, eşitsizlik gibi dertleri kalmış dindar siyasetçiler varolsaydı, eski MTTB başkanının Che hakkındaki sözlerine tepki gösterirlerdi. Yok maalesef. Kalmadı. Fakat cehalet ile bu topraklara özgü mesnetsiz cüret bâki. Onlar varkaldı.
TÜKÜRDÜK, YALADIK AMA…
Bir ufak skandala ne çok mesele sığıyor! Haydi şu haysiyet meselesini bir kenara bırakalım. Ne de olsa bu ülkede en kolay kenara itilecek şey bu. Beylik komünist nefreti ve yabancı düşmanlığı faslını da geçelim; bunlar da can sıkacak kadar beylik hakikaten. Zaten bu defa işin başka bir kısmı daha fazla rahatsızlık verici görünüyor. Türkiye’de şunun başkanı, bunun bakanı filan olmak, sözü dinlenir sayılıp itibar görmek için, 20’li yaşlarından 70’li yaşlarına kadar, ufkunu iki santim olsun genişletmek dahi gerekmiyor. Bu sadece tek kişiye eksi yazmaz ki! Topumuz için cibiliyet belirtici. İsmail Kahraman’ın sansasyonel laflarının üzerine Kübalılardan tepki gelince, Meclis adına açıklama yapıldı. TBMM Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Başkanlığı, ortadaki ayıbı hiçbir şekilde gidermeyen, diplomaside sadece “halt yedik, farkındayız” anlamına gelecek şu cümleyi kurdu: “Sayın Kahraman tarafından gerçekleştirilen konuşmada, Küba sosyalist devriminde yer alan bir şahsın değil, kendi milli değerlerimizi özümsemiş, ülkemizin müreffeh ve barış dolu aydınlık geleceğinin teminatı olan gençlerimize, tarihimizdeki binlerce kahraman ve önderin rol model olarak örnek alınabileceği ve takip edilebileceği tavsiye edilmiştir.” Tükürdük, yaladık, ama hepsini de yalamayız; yani… E, bu da aynı tavrın tamamlayıcı parçası zaten. “Benim kendi tarihim ve insanlarım var”a ekleyelim: Buyum, bu kadarım, ne yapayım…
-------------------------------------------------------
31 Ağustos
|
|
|
|
|
|
|