|
Aydın Güneşli |
|
|
|
|
|
|
|
Madem yerel seçimler önemli…
|
2019-01-17 16:31
|
Aydın Güneşli
|
|
Kürtler de yerel seçimlere hazırlanıyor.
Ancak manzara yine ala bildiğine dağınık.
HAK-PAR- HÜDA-PAR ve HDP malum. Ancak bunların dışında da kendilerini “Kürdistani” blok olarak adlandıran parti ve inisiyatifler var ki, kimisi birkaç kişiden oluşuyor ve sayıları her geçen gün artıyor.
Bu yazıda bu kesim konu edilecektir.
Bu yapılar tıpkı ünlü Rus oyuncağı matruşka gibi birbirinin içinden küçülerek çıkan yapılardan oluşuyor.
Kürt yurtseverleri cephesinde siyasi yapı toparlanıp güçlenmiyor. Tersine bölünüp parçalandıkça; etkisiz, gelişmeyen, örgütlenme çabası içine girmeyen, siyaseten patinaj yapan “temsili” yapılar, “tabela” örgütlere dönüşerek çoğalıyor.
Bu durum Kürt siyasetinin çoğulculaşması anlamına gelmiyor.
Zira, hemen tüm bu yapılar benzer programlar ve çalışma prensipleri ile işe başlıyor.
Üstelik bu yapıların neredeyse tümü, birkaç yıl önce aynı örgütsel yapıyı birlikte inşa eden, birlikte yöneten, çalışan, daha sonra sudan gerekçelerle, örneğin “yeniden genel başkan olamadı” veya “partinin ismi değişsin” diye ayrılan kadrolardan oluşuyor.
Kimi parti birkaç arkadaştan ibaret. Bir kaçı ise sadece Diyarbakır’da ve birkaç ilde tabela asmakla yetiniyor. Örgütlenme imkanları da, alternatif olma niyetleri de yok.
En PKK/HDP karşıtı gibi görünen bu yapılar hemen her seçimde Kürdistan’da HDP ile ittifak yapmaya çabalıyor, ittifak olmazsa da onları destekleme kararı alıyor.
Zira amaçları gerçekten Kürt halkına güçlü, istikrarlı, milli bir seçenek sunmak değil, varlık nedenleri kişisel beklentileri, kendilerine bir “koltuk” kapma hedefleridir.
Bu hedeflerine ulaşmanın yolunun şimdilerde HDP’ye yamanmaktan, onun hizmetine girmekten geçtiğini biliyorlar. Siyaset sahnesindeki varlık nedenleri de, onca keskin eleştirilerine rağmen depreşen HDP aşkının nedeni de sadece budur.
Ne yazık ki mevcut durum bu…
Aslında bu seçim süreçlerinde meydana gelen netleşme süreçleri Kürt davasına çöreklenen siyaset cambazlarının deşifre olmasına imkân vermesi nedeniyle hayırlıdır.
Bilindiği gibi; Bir “legal” partinin alternatif olabilmesi için seçimlere de “parti olarak” katılma hakkını elde etmesi gerekir.
Bu zor bir iş.
Ciddi bir çaba ve fedakarlık gerektiriyor.
Bir iki akrabasını ve yakın dostunu yanına alarak ben partiyim diyenler itibar gördükçe Kürt yurtsever hareketinin gerçek anlamda toparlanması mümkün olmuyor.
Öncelikle eş dost veya arkadaş grubu olmaktan çıkıp “parti” olmak gerekiyor.
Bir siyasi ekibin iddialı bir programının olması, bir kaç kadrosunun bulunması, alternatif olma “iddiası” onu parti yapmıyor.
Bu sadece partileşmek için birinci basamak anlamına geliyor.
Ardından çok uzun, “pahalı” ve meşakkatli bir süreç başlıyor.
Türkiye’deki siyasi partiler sistemi, özellikle de Kürtler açısından alabildiğine ağır haldeyken “parti” olma çabasında olanların her şeyden önce uzun soluklu bir mücadeleyi ön görmeleri gerekir.
Legal bir parti, ciddi bir örgüt ağına sahip olmadan, seçimlere girme hakkı elde etmeden, seçim pusulasında yer almadan kitleler açısından seçenek olma şansı yoktur.
Seçim pusulalarında yer alamayan partiler bırakın kitleleri, kendi üyelerine bile ya “boykot” önermekte veya bir başka partiye destek olunmasını işaret etmektedir.
Kendisi “parti “ iken kitlelere bir başka partiyi adres olarak göstermek politik iflas anlamına gelmektedir.
Bu olumsuz durumu aşmak için
Anayasal, yasal engeller, ekonomik sıkıntılar, devletin fiili engellemeleri, somut veya psikolojik baskıları aşmak, 42 ilde ve bu illerin ilçelerinin üçte birinde örgütlenip kongresini yapma zorunluluğu var.
Şimdi bu hedef için yapılması gerekenlere göz atalım;
Bir il örgütü için asgari 20 kadro gerekli. Bu sayı 42 ile çarpıldığında 840 kişinin sabıka belgesi, ikametgâh ve nüfus kayıt örneklerinden oluşan evraklarını teslim etmesi şart.
Bu 42 ilin mevcut ilçelerinin üçte birinde de örgütlenmek zorunlu.
İl örgütleri için 840, İlçe örgütlenmeleri için de en az 1000 kadro gerekli… 42 il, yaklaşık 160 ilçe için gerekli örgütlenme faaliyetlerinin mali boyutlarını da siz hesaplayın.
Bir il örgütünün sadece bir yıllık bina kirası, elektrik, su, aidat giderleri ortalama 20 bin tl civarındadır. Bunu 42 il ile çarpın. Ayrıca ona örgütlemek zorunda olduğunuz en az 160 dolayında ilçe binası için gerekli masrafları da ekleyin. En tasarruflu halde dahi yıllık 1 milyon tl (eski hesapla 1 trilyon) gerekli.
Evet sadece bir yıllık olan bu giderlere eylem ve etkinlik giderleri dahil değildir.
Mesela 30 kişilik bir “Parti Meclisi” toplantısı için (ki her üç ayda bir yapılmaktadır) yol ve konaklama masraflar yaklaşık 12 000 tl tutmaktadır.
Peki, mevcut “Kürdistani” partilerin bırakın aday olma özelliklerini taşıyan seçkin kadrolarını, toplam kurucular dahil üye sayıları kaç?
PAK: 146, PSK :240, ÖSP(KKP): 140, KDP-T:77 üyeden ibaret
Azadi İnisiyatifi, diğer KDPler, PAKURD, yeni adını duyduğumuz “ İnsan ve Özgürlük Partisi” ve diğerlerini de toplasak mevcut “Kürdistani” parti ve inisiyatiflerin toplam üye sayısı 700 ü geçmiyor.
İşin mali boyutu bir yana, bu kadar üye ile alternatif olmak mümkün mü?
Hesap ortada.
Buna rağmen, küçük guruplaşmalarda ısrarın, siyaseten yerinde sayma, patinajla vakit geçirmenin tek anlamı var; seçim süreçlerinde pazarlık yaparak bir koltuk kapmak.
Artık bu anlayışla, bu anlayışta olanlara pirim vererek, onları meşrulaştırarak Kürt halkının özgürlük mücadelesine zarar verildiği görülmeli.
Gerçek anlamda seçenek olmak, parti olmak, zor, zahmetli, gerçekten çalışmayı, fedakarlık yapmayı, risk almayı, uzun soluklu bir mücadeleyi göze almayı, kısacası dava adamı olmayı gerektirir.
Bu tür bir işe ancak ciddi hedefleri olanlar, yani bir dava için yola çıkanlar, her olanağı o davanın hedeflerine ulaşmak için bir araç olarak görenler soyunur.
Bu türden hedefleri olmayanlar, toplumun ilgisini çekecek söylemlerle gerçek amaçlarını gizler. Pazarlık kurumu olarak patinaj yaparak, birkaç etkinlik, birkaç açıklama ile vakit öldürür ve seçimler yaklaştığında, kendilerine gelecek teklifler için kocaman tabelalı mekanları açık tutmakla yetinirler.
Bu tür yapılar hoşa gidecek, “radikal” sözler söyleseler de pratikleri onları çabucak ele verir.
Örneğin “Biz Sömürgeci Parlamentoya karşıyız!” deyip Parlamento seçimlerinde, vekillik için pazarlık yapmaları, sözde “ulusal birlik” oluşturmak adına “ben Kürt partisi değilim” diyen HDP nin kapısını aşındırmaları gibi.
Bunların boş sözler olduğunu artık bilmeyen yok.
Bu boş sözün bir başka versiyonu da “biz TC parlamentosunu hedefleyen genel seçimleri değil belediye seçimlerini önemsiyoruz” söylemidir.
Bu söylemi dillendirenler gerekçelerini kendi kentini, kendi halkını yönetmek gibi bir zemine oturtuyorlar.
Peki bu “önemseme” için ne yapıyorlar?
Gerçekten bu söylemde samimi midirler?
Kendi örgütlerini bölen, kırk yıllık mücadele arkadaşlarından sudan gerekçelerle kopan bu arkadaşların “Ulusal birlik” için çağrı yapmanın ötesinde samimi, gerçekçi bir hareketlenmeleri var mı?
Velev ki özlenen birlik gerçekleşti. HDP ye eklemlenmekten vazgeçildi ve örneğin bir şehirde tüm “Kürdistaniler” bir aday etrafında birleşti.
Ne olacak?
Seçimlere girme hakkı olan HAK-PAR bir yandan rejim, ancak daha çok da “Kürdistani” kadrolar zayıflatıp, böldükten sonra, yerine seçimlere girme hakkı olan yeni bir parti de inşa etmediklerine göre, yani bu seçimlerde de seçimlere girme hakkı olan “Kürdistani” bir parti olmadığına göre ne yapılacak?
Bağımsız adaylar ile seçimlere girilecek.
Bağımsız adaylar 15.000 tl kadar bir parayı hazineye yatırarak aday olabiliyor.
Hem Başkan adayları hem de belediye meclis üyeliğine “bağımsız “aday olmak isteyenler peşinen bu parayı bankalara yatırmak zorunda.
Örneğin, sadece Diyarbakır için (ilçeler dahil) 18 Başkan adayı gerekir ki bu 270.000 tl demektir.
Peki sonra.
Hadi diyelim halkımız bir şans verdi ve “BAĞIMSIZ” adayları seçti.
Peki şehir nasıl yönetilecek?
Sadece “başkan” ile bir belediye yönetile bilir mi?
Belediye meclisinde bırakın çoğunluğu, bir tek meclis üyesi dahi olmayan başkanın hiçbir etkisi olmayacağı ortada değil mi?
Başkan ancak belediye meclisinde çoğunluğu varsa kararlar alabilir ve uygulayabilir.
Aksi halde “bağımsız başkan” görüntüden başka bir şey ifade etmez.
Şehir, belediye başkanı ve belediye meclis ile yönetilir. Belediye Meclisi ise seçime katılan partilerin aldıkları oy oranında çıkardıkları temsilcilerden oluşur.
Bağımsız adayın ise kendi meclis listesini çıkarma şansı yok.
Yani Belediye seçimleri denildiğinde belediye başkanı, İl genel meclis üyeleri, belediye meclisi üyeleri, de kastedilir.
Bu meclis, Büyük şehir belediyesi için asgari 55 kişidir. Diğer ilçe belediyeleri de nüfusa göre 9 il 55 kişi arasında değişmektedir.
Diyarbakır örneği ile devam edersek.
Büyük şehir için 55, diğer 17 ilçesi için ortalama 15 kişi üzerinden hesaplarsak 255 kişi gerekli. Yani sadece Diyarbakır için 310 isim gerekli.
“Bağımsız adaylarla seçimlere girmeyi esas alıyoruz” diyen parti ve oluşumların sadece Diyarbakır için dahi 310 kadroyu bir araya getirme imkanı var mı?
Toplam üye sayıları buna el verir mi?
Seçimlere parti olarak katılma hakkı olanlar hiçbir ücret ödemeksizin aldıkları oy oranında gösterdikleri meclis üyelerini seçtirirken, bağımsız adayın bir tane bile meclis üyesi gösterme hakkı yoktur.
Bağımsızlar açısından durum şudur;
Her meclis üyeliği için, kişi kendisi adaylık başvurusunu yapıyor, 15 000 tl gibi bir ücreti ödüyor ve YSK nin tercihine göre “adını, soyadını” onlarca bağımsız adayın arasına yazdırıyor .
Yani neredeyse imkansız bir yarışa soyunuyor.
Örneğin; üye sayısı sadece 77 kişi olan ve “biz yerel seçimleri önemsiyoruz” diyen bir parti bu tür bir işin altından kalkabilir mi?
Devam edelim; “Bağımsız” aday belediye başkanı, seçildiğinde, şehri kendisine rakip partilerin aldıkları oy oranında gönderdiği meclis üyelerinin kararları ile yönetir.
Kürdistan kentlerinde, genellikle HDP, AKP, kimi yerlerde CHP, MHP gibi partililerden oluşan bir mecliste, bir tek yandaşını olmadan şehri yönetmek mümkün mü?
Bu filen de mantıken de mümkün değildir.
Bu nedenle “Biz yerel seçimleri önemsiyoruz” diyenlere sormak gerekiyor; neden örgütlenmiyorsunuz? Bu konuda neden gerçekten ciddi ve samimi bir çaba içinde değilsiniz?
Mevcut üye ve kadro sayısı ile bırakın Kürdistan’da ciddi bir aktör olmayı, küçük bir kenti bile yönetmek mümkün değilken neden patinaj yaparak ömür tüketiyorsunuz?
Neden bizce belli;
Bu egosu yüksek kadroların amacı kenti yönetmek değil. Bir şekilde prestiji yüksek bir koltuğa oturmaktır.
Çünkü gerçekten ciddi bir örgütlülük sağlanamadığı sürece “bağımsız adaylık” sembolik bir tutumdan öteye geçmemektedir.
Elbette Partisi olmayan biri bağımsız aday olabilir. Bu onun hakkıdır. Ancak Partisi varken “bağımsız aday”larla seçime girmek zorunda kalanlar büyük beylik laflar etmek yerine bu sorunu akılcı, makul bir şekilde aşmanın, gereği neyse yapmanın yollarını bulmalıdır.
“Bağımsız” adaylarla seçimlere katılan bir legal parti “yetersizliğini”, “henüz hazır olmadığını”, ilan etmektedir. HAK-PAR dahil tüm yurtsever Kürt parti ve inisiyatiflerin durumu budur.
Büyük laflar etmenin anlamı yoktur.
“Bağımsız aday siyaseti” ancak “siyaseten” bir tavır takınmak, başkalarını adres göstermeden, iddiasını sürdürmek ve seçim sürecinde parti politikaları konusunda kitleleri bilgilendirmek, partisini tanıtmak, gelecek seçimlere parti olarak katılmak için gerekli örgütlülüğü sağlamaya hazırlık yapmak içinse anlamlıdır.
Bizde ise “Kürdistani”ler şayet bir yerlerden makul bir teklif alıp kuyruklarına takılmazlarsa “bağımsız aday” siyasetin öne çıkarır, seçimden sonra 4 yıl evinde otururur.
HAK-PAR, “önceliğimiz örgütlenmedir” derken bu gerçekten hareket etmektedir.
HAK-PAR’ı dışarıdan izleyen yurtseverlere “gelin bizim çabamızı destekleyin, HAK-PAR‘ın bin bir entrika ile gasp edilen seçimlere katılma hakkını yeniden kazanalım. Bu tüm Kürtlerin yararınadır. Seçimler söz konusu olduğunda da bu olanağı tüm yurtseverlerin hizmetine açalım” derken bu durumlara işaret etmektedir.
Ancak bu çağrılar etkili olmadı. Küçük grupları bloke ederek kendi şahsi beklentilerine, hırslarına basamak yapanlar tarafından bin bir yolla etkisizleştirildi.
Yazık oldu.
Ancak her şey bitmiş değil.
HAK-PAR istikrarlı bir şekilde yoluna devam ediyor. Savrulmadan, birilerinin kuyruğuna takılmadan örgütlenme çabasını aralıksız sürdürüyor.
Kürt siyasetini bir kez daha hallaç pamuğu gibi dağıtacak, dramatik savrulmalara yol açacak bu yerel seçimler de geçecek.
Seçimlerdeki fırtına Mart sonu itibariyle bitecek.
Kürt kadroları önünde seçimlerin, dolayısıyla entrikaların olmadığı, en az dört yıllık uzun, sakin bir süreç olacak.
Bu gün savrulmayanlar ve bu sakin süreci akıllıca değerlendirenler güçlü bir alternatifi olmayı başaracaklar.
|
|
|
|
|
|
|