|
Aydın Güneşli |
|
|
|
|
|
|
|
KÜRT NÜFUSU ERİYOR MU?
|
2020-07-14 21:15
|
Aydın Güneşli
|
|
Aydın Güneşli
Bu gün Kürt nüfusunun neredeyse yarısı batı illerine göç etmiş durumda. Konu üzerine bir kez daha düşünmek ve mevcut verileri analiz etmek yaralı olacaktır. Anlaşılan o ki; Osmanlının son döneminde başlatılan ve cumhuriyet döneminde de ısrarla sürdürülen Kürtlerin batı illerine göç ettirilmesi önemli bir başarıya ulaşmış.
Son kırk yılda bölgede yaşanan, ancak bir türlü sona “erdirilemeyen” ve hep düşük yoğunluklu tutulan savaşın da, Kürdistan’da sömürgeci devlet politikalarının hayat bulmasına, Kürtlerin batı illerine göçmesine ivme sağladığı görülüyor.
Malum, Kürdistan coğrafyası sürekli olarak “savaş” alanı halinde tutuluyor. Son yıllarda yakılan binlerce köy hafızalarda tazeliğini koruyor. Kırsal alanlardan göçertilen Kürtler önce yakın kentlere oradan da, şehirlere taşınan şiddete paralel olarak batı illerine göç etmek zorunda bırakılıyor.
Buraların güvensiz, yatırım yapılması riskli halde tutulması, batıda kentlerin varoşlarını oluşturan, yoksulluk içindeki Kürt mahalleleri vs. sadece tesadüfen oluşan dramatik bir süreç mi, yoksa bilinçli bir politikanın sonuçları mı? Öyle olduğu görülüyor.
Kürdistan’ın Kürtsüzleştirilmesi politikası yeni değil. İttihat terakki 1916 da 800 000 kürdü batıya sürmüştü. Boşalan yerlere ise Kafkasya,Orta Asya, veya Balkanlardan gelen/getirilen farklı etnik gruplar yerleştirilmişti. Cumhuriyet kadroları aynı politikayı sürdürdü. Hazırladıkları raporlar ve ıslahat planları, Mecburi iskan kanunları, doğum oranının düşürülmesi kampanyaları vs. kamuoyunun bilgisi dâhilinde artık…
Kuşkusuz Kürt kentlerinin ekonomik olarak da geri bıraktırılması, nüfusu bölgede tutacak, iş olanakları sağlayan yatırımların eser miktarda ve daha çok ham madenin batıdaki sanayiye taşınması üzerine inşa edilmesi, çok cılız da olsa Kürt sermayesinin batıya yatırım yapmaya teşvik edilmesi, öğrenim çağındaki nüfusun batıda bulunan “önemli” üniversitelere yönlendirilmesi vs gibi pek çok neden de Kürtlerin batıya göç ettirilmesi politikasına hizmet eder durumdadır.
Her halükarda, aralıksız olarak Kürtlerin ata topraklarından koparılarak, batıdaki illere dağıtılması ve asimile edilmesi devam ediyor. Kürtler hem topraklarını terk ediyor hem de gittikleri yerde birkaç nesil sonra asimile olarak eriyor.
Bu durum önlenebilir mi? Neler yapılmalı, nereden başlamalı? Öncelikle bölgenin göçü zorunlu hale getiren, teşvik eden “savaş” alanı olmaktan çıkarılmasını sağlamak gerektiği ortadadır. Siyasetin ana eksenine bu strateji oturtulmalıdır. Zira savaş “oyunu” Kürtleri vuruyor. Bölgede 40 yıldır sürdürülen, Kürtlere her hangi bir faydası olmayan şaibeli, “düşük yoğunluklu savaş”, “terörle mücadele” perdesi ile örtülüyor ve göçertme politikasının sürdürülmesi için devlete hem maliyeti düşük imkan hem de uluslar arası alanda meşruiyet sağlıyor. Kuşku yok ki Kürt nüfusunun kendi topraklarından koparılarak batı illerine serpiştirilmesinin Kürt siyaseti üzerinde de etkileri oluyor. Kürt siyasetçileri politik stratejilerini belirlerken bu durumu dikkate almak zorundadırlar. Kürtlerin batıya göçünün ulaştığı durumu tespit etmek için TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine bir göz atalım;
Kürt illeri sayabileceğimiz 24 ilin; (Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır, Kahramanmaraş, Van, Mardin, Malatya, Erzurum, Sivas, Adıyaman, Batman, Elazığ, Ağrı, Şırnak, Muş, Bitlis, Siirt, Kars, Hakkari, Bingöl, Erzincan Iğdır, Kilis, Tunceli, ) 2019 yılındaki toplam nüfusu 15 958 387 dir. Bu rakama 24 ilde yaşayan ve yaklaşık 3 milyonun nüfusa ulaşan Türk, Türkmen, Arap, Azeri, Gürcü, Terekeme vs. tüm etnik guruplar da dahildir. Yani yaklaşık 25/26 milyon olduğu kabul edilen Kürtlerin Kürdistan’da kalan nüfusu en çok 13 milyon kadardır. Bu İllerin kütüklerine kayıtlı kişiler memleketlerinde yaşasaydı toplam nüfus 26 507 209 olacaktı. Yani 10 548 822 kişi kendi kentini terk ederek başka illere göç etmiş. Bu illerin ezici çoğunşuğunun batı illeri olduğunu söylemeye gerek var mı? il il nüfus rakamlarına üşenmeden göz gezdirilirse işin vahameti daha net anlaşılır
Türkiye İstatistik Kurumu tüm iller ile ilgili verdiği haritanın altına şu notu düşmüş;
“… Türkiye’de herkes kendi ilinde yaşasaydı Türkiye’nin en kalabalık ili artık İstanbul olmayacaktı. Türkiye’nin en kalabalık ili Şanlıurfa olurdu. İkinci en kalabalık ilimiz Konya olurdu. İstanbul ancak en kalabalık üçüncü şehir olurdu ve nüfusu sadece 2.540.686 olurdu. Diyarbakır dördüncü, Ankara beşinci ve İzmir altıncı kalabalık şehir olurdu.2018 yılında nüfusu 82.003.882 kişi olan Türkiye’nin nüfusu daha dengeli dağılmış olurdu.
Türkiye’de herkes kendi ilinde yaşasaydı Türkiye’nin en kalabalık 10 ili ve bu illerin nüfusları şu şekilde olurdu: 1-Şanlıurfa: 2.839.823 kişi; 2-Konya: 2.603.448 kişi; 3-İstanbul: 2.558.075 kişi; 4-Diyarbakır: 2.294.058 kişi; 5-Ankara: 2.016.454 kişi; 6-İzmir: 1.976.581 kişi; 7-Samsun: 1.976.178 kişi; 8-Sivas: 1.950.281 kişi; 9-Erzurum: 1.893.946 kişi; 10-Bursa: 1.826.285 kişi…”
Kürt nüfusunun göçe zorlanması karşısında yapılacak bir şeyler olmalı… Öncelikle Kürt siyasetçileri; sadece sömürgeci devlet politikalarını teşhir etmek ve karşı durmakla yetinmemeli, PKK eliyle yürütülen şaibeli “savaş” karşısında da net tutum almalıdır. Bu savaşın Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle bir alakası olmadığını, aksine özgürlük mücadelesini zorlaştıran, Kürt yurtsever potansiyelini baskılayan, işlevsizleştiren hatta “Türkiyelileştirme” hedefiyle dejenere eden işlevi olduğunu, Israrla izlenen şiddet politikaları nedeniyle devletin “Kürdistanı Kürtsüzleştirme “ politikasının bir aparatı haline geldiğini Kürt halkına anlatmalıdır.
Kürt iş adamlarının Kürdistan’da yatırım yapmaları için güvenli bir ortamın yaratılmasına çaba harcanmalı, istihdam yaratan ve nüfusu bölgede tutacak yatırımları teşvik edilmelidir.
Bu konuda Kürt siyasi kadrolarının çok etkili olamayacağı ortada. Ancak akademik çevrelerden yardım alarak da bir bilinç, duyarlılık yaratılması mümkün. Kürt siyasetinin hiç olmazsa bundan sonra strateji ve taktiklerini, Kürt nüfusunun erimesine yol açan göçü durdurmayı, bölgeyi bir cazibe merkezine dönüştürmeyi düşünerek de şekillendirmesi sağlanabilir. Bu, büyük, görkemli sloganlar atmaktan daha acil bir görevdir.
|
|
|
|
|
|
|