|
Aydın Güneşli |
|
|
|
|
|
|
|
MİT- KCK İlişkisi ve Telaş
|
2012-02-18 16:27
|
Aydın Güneşli
|
|
Savcı Sarıkaya, son 40 yıl içinde gelmiş geçmiş tüm hükümetleri, sivil- asker yöneticileri sanık durumuna düşürecek bir gerçeği örten kalın, kirli-kanlı örtüyü araladı.
PKK’nin bu güne dek oluşturduğu tüm kurumları çatısı altında toplayan Koma Ciwaken Kurdistan-KCK ile MİT arasındaki ilişkiyi gözler önüne serdi.
Bu ilişkinin MİT’in istihbarat toplama görevi ile sınırlı olmadığını, KCK’nin kuruluşu ve yönetilmesi, toplumda ses getiren pek çok eylemin örgütleyicisi olduğunu gösterdi.
Son bir haftadır bu kirli ilişkiyi gazete sayfalarında, TV ekranlarında bir korku filmi gibi izliyoruz.
Gerek devlet, gerekse PKK çevrelerinde büyük bir panik hakim.
Ya savcı işi ileri götürür de taa PKK’nin kuruluşundan bu güne tüm kirli ilişkilerin ortaya dökülmesine yol açarsa ne olur?
PKK’nin kuruluşunda, eylemlerindeki devlet eli deşifre olursa, devletin “düşman”, Kürtlerin “kahraman” olarak bildiği kimi isimlerin aslında MİT ajanı olduğu açığa çıkarsa, on binlerce kişinin yaşamına mal olan bu “savaşın” kirli, danışıklı olduğu anlaşılırsa yer yerinden oynamaz mı?
Oynar elbette.
Devlet (ordu) içindeki darbeci bir klik, 70’li yıllarda darbe koşulları yaratmak ve Kürt halkının özgürlük için yürüttüğü barışçıl demokratik mücadelesini “terörize” ederek rayından çıkarmak, gerçek Kürt yurtseverlerini imha etmek amacıyla, MİT kanalıyla PKK kuruluşunda aktif olarak yer aldığı anlaşılırsa ne olur?
1980 askeri darbesinin ardından da bu örgütün eylemlerini Kürdistan’ı Kürtsüzleştirmek, Kürtleri batıya sürmek, militarizmi güçlendirmek, demokratikleşme sürecini frenlemek için kullandığı anlaşılırsa siyasette büyük bir deprem yaşanmaz mı?
Yaşanır elbette.
Kimse bu kirli ilişkiyi Kürt veya Türk halkına anlatamaz.
Asker - sivil hiçbir yönetici “benim haberim yok” , “benim bir suçum yok” diyerek kendini kurtaramaz.
Telaşın nedeni bu.
Gerçekler açığa çıksın istemiyorlar. Bu nedenle işi sulandırıp “Hükümet - Cemaat” çekişmesi, “MİT-POLİS rekabeti” vs. türünden senaryolarla ortalığı toza dumana verip, topu başbakana atıyorlar.
“Hedef başbakan” diyerek Tayyip Erdoğan’ın meseleyi kapatmasını istiyorlar.
Aceleyle çıkarılacak bir yasa ile MİT’in PKK/KCK bağlantısının gözler önüne serilmesinin önüne geçileceğini umuyorlar.
Oysa cin şişeden çıkmıştır.
Bu gün bu kirli ilişki ört bas edilse bile kısa bir süre sonra yeniden ortalığa saçılacaktır.
PKK çevreleri, OSLO görüşmelerini ANF üzerinden kamuoyuna servis ederken, bu yolla hükümeti sıkıntıya sokmaya çabalarken bu işin sonunun buralara dek uzayabileceğini hesap etmemiş olmalılar.
Şimdi Murat Karayılan’ın ANF de yayınlanan demecinde “Türkiye’de KCK diye örgütlenmiş bir örgütsel sistem yoktur.”(!) demesi, Oslo görüşmelerinin basına sızdıranların, Amed BDP il binasında ele geçen belgelerin kendileri değil de devlet ve Mit tarafından sızdırıldığı türünden sözleri, operasyonun diyalogdan yana olan kesimlere gözdağı amacını taşıdığını, MİT ve Hakan Fidan’ın hedeflendiğini belirtmesi, bizzat sabote ettikleri diyalog zeminini yeniden tesis etme çabaları telaşın büyüklüğünü göstermektedir.
PKK -KCK yöneticileri bu kirli ilişkiyi nasıl açıklayabilirler ki?
Binlerce Kürt genci, Kürt halkının özgürlüğü için canlarını ortaya koydu, koymaya devam ediyor.
Kürt halkının kahramanlığa varan direnci, ödediği ödemeye devam ettiği ağır bedel elbet boşuna değil. Kürt halkı da mutlaka özgürlüğüne kavuşacaktır.
Ancak şu soruyu sormak da gereklidir artık;
Dünyada, kendi ülkesini sömürge altında tutan devletin istihbarat örgütleriyle, bu kadar iç içe geçmiş, en azından bu kadar çok şaibe-şike taşıyıp ta halkını özgürlüğe kavuşturabilen bir örgüt var mıdır?
Evet, PKK-KCK yöneticileri, yıllarca namuslu, gerçekten onurlu, yurtsever Kürt siyasetçilerinin, aydınlarının tespit ve uyarılarını, PKK -Derin Devlet ilişkisine ayna tutan söylemlerine hep hakaret-tehditle yaklaştı.Onları susturmak istedi.
Kemal Burkay ve İbrahim Güçlü bunların başında geliyor.
Hâlbuki Sayın Kemal Burkay ve Sayın İbrahim Güçlü PKK-MİT ilişkileri konusunda yeni bir şey söylemediler.
”İrade”nin(!) yani Öcalan’ın, gazeteci İsmet İmset, Mehmet Ali Birand ve Mahir Sayın ile yaptığı röportajlarda söylediklerini tekrarladılar.
Öcalan’a kızmak, onu eleştirmek, şayet söyledikleri doğru değilse yalanlamak yerine Burkay’a, Güçlü’ye saldırmak, suçluluk psikolojisinin dışa vurumu olsa gerektir.
Elbet PKK’nın yarattığı mahalle baskısı nedeniyle üç maymunu oynayan, bu kirli ilişkiler söz konusu olduğunda “görmedim-duymadım-bilmiyorum” tavırları takınıp, üstelik Burkay ve Güçlü’yü suçlayan “bağımsız” Kürt siyasetçilerin içine düştükleri dramatik durum da ayrı bir inceleme konusu…
Burkay ve Güçlü’nün söylediklerinin yalan veya yanlış olduğunu iddia etmiyorlar, hatta zaman zaman benzer yazıları kaleme aldıkları da sabit, ama PKK’nin Kürt muhalefetini kendi politika ve öncelikleri çerçevesinde tutma, etkisiz kılma, alternatif olma zeminlerini sabote etme taktiklerine boyun eğen, Kürtler arası “yakınlaşma” adına “suç ortağı’ olmayı, susmayı, boyun eğmeyi tercih etmeleri acı…
Siyasetçi, aydın Kürt halkını akıl almaz acılara sürükleyen bu manzara karşısında konuşmayacak ta ne zaman konuşacak?
Toplumu uyarmayacak ta ne yapacak?
Öcalan daha 5-6 kişilik bir grupken MİT ajanı Pilot Necati Kaya ile olan ilişkilerini anlatıyor, MİT’in parasıyla başlatıp sürdürdükleri “devrim yürüyüşünü” aktarıyordu.
Öcalan yakalandığında ne demişti?
“ Ben ülkemi severim. Annem de Türk’tü.
Bir hizmet imkânım olursa yaparım. Onun dışında bana bir şey söylemeyin. Hizmet gerekirse yaparım.
Türkiye’ye dönünce hizmet edeceğim. Fırsat verirseniz, hizmet ederim. Bunları, halkın içinde konuşuyorum. Başka bir şey de konuşmam. Bir hizmet imkânım varsa, ben inanıyorum vardır, daha üst düzeydekilere de bildirirsek, ben hizmeti seve seve ederim. Ben hizmet edeceğim. Çok iyi edeceğim”.
Mahkeme öncesi ve sonrası süreçte avukatları kanalıyla kamuoyuna açıklanan görüş ve talimatları ortada.
Her şey ayan beyan.
Tüm bunlar bir yana, yıllar sonra bir kez daha bu kirli ilişkiler su yüzüne çıktı.
Gazetelere yansıyan haberler PKK/KCK yapılanması içinde 1000 dolayında MİT elemanı olduğunu söylüyor.
Bir kısmı yönetici konumunda.
Şimdi yine pişkince bu ilişkiyi ret etme veya çarpıtma yoluna gideceklerine kuşku yok.
Hem kendi tehditleri hem de Kimi “tarafsız”lar eliyle yaratacakları mahalle baskısı marifetiyle Burkay, Güçlü ve benzeri aydınların susması için çabalayacaklar.
Ama artık gizlenecek pek bir şey kaldığı söylenemez.
Keşke Türk devletini bu gün yönetenler cesur olsa da statükocu militarist kesimin kirli ilişkilerini açıkça ortaya dökseler.
PKK ile iç içe geçen MİT elemanlarının listesini açıklasalar.
Ama pek ihtimal dâhilinde değil.
Zira kamuoyu henüz bu ilişkinin deşifre edilmesine hazır değil.
Ancak bir gün bu da olacaktır.
Bu çağda hiçbir şey gizli kalmıyor.
|
|
|
|
|
|
|