2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Lozan’da yapılan önemli tartışmalar (2)
2012-07-16 21:45
Yılmaz Çamlıbel
Lozan konferansına, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Romanya, Yunanistan, Bulgaristan, Belçika, Portekiz, Türkiye, Sovyetler Birliği, Amerika, Sırp-Slovenya (eskiden böyle bir devlet vardı.) devletlerinin delegeleri katıldılar. Son üç devlet, Lozan Antlaşmasını imzalamadılar.
Lozan Konferansı’nda İngiltere delegasyonu başkanı Lord Curzon’la, Türk delegasyon başkanı İsmet Paşa arasında kıran kırana bir tartışma yaşanıyordu. Tartışmanın merkezinde azınlıklar sorunu ile, Musul, Kerkük ve Süleymaniye şehirlerinin kimin sınırları içinde kalması sorunu vardı. Gerçekte bu şehirler bir bahaneydi. Tartışmanın ana nedeni, Kürt ve Kürdistan sorunuydu.

Lord Curzon sık sık, bir Kürt devletinin kurulması gerektiğini gündeme getiriyordu. Türk heyeti başkanı İsmet Paşa ise „Ayrı bir Kürt devletine gerek yoktur. Zira bizim kurduğumuz yeni devlet, Türk ve Kürtlerin ortak devletidir“ diyordu.

Lozan’da yapılan önemli tartışmaların birisi de, azınlıklar sorunuydu. Türk tarafı, azınlık tarifini din kimliği üzerine oturtuyordu. Diğer ülkelerin delegasyonları ise, bunun milliyet ve kültür bazında ele alınması gerektiğini söylüyorlardı. Bu delegelere göre, güvenceye alınması gereken en önemli şey din değil, insanların milliyeti ile kültürüydü.
20 kasım 1922 tarihinde yapılan toplantıda Türk delegesi Rıza Nur, şöyle konuşuyordu. „Müttefikler, müslüman azınlıklardan bahsediyorlar. Türkiye’deki tüm müslüman halklar, din, gelenek ve tarihi geçmiş bakımından bir birlik oluşturuyor. Tüm bu halklar, ülkenin hükümetine tam bir eşitlik içinde katılıyorlar.“

Uzun tartışmalar sonucunda Türk heyeti amaçlarına ulaştılar. Bu önemli konu tutanaklara „Müslüman olmayan halklar“ biçiminde geçti. Böylece Kürtler başta olmak üzere tüm müslüman halklar, azınlık statüsünün bile dışına atıldılar.

21 aralık 1922 tarihli oturumda, dil serbestliği konusu tutanakla şu şekilde geçti. „Her hangi bir Türk vatandaşı, gerek özel ve gerekse ticari ilişkilerinde, din, ya da her çeşit basın yayın konularıyla açık toplantılarda, dilediği bir dili kullanmasına karşı, hiç bir sınırlama getirilemez. Türkçe’den başka bir dil konuşan Türk uyruklularına, mahkemelerde kendi ana dillerini gerek sözlü ve gerekse yazılı kullanmasına kolaylıklar sağlanacaktır.“

Bu metindeki „Her hangi bir Türk vatandaşı“ tabirine dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada söylenen şudur. Müslüm veya gayr-i Müslüm Türk yurttaşlarının tümü, mahkemelerde, ticari işlerinde, dini konularda, genel yayın konularda istediği dili, yani ana dilini kullanabilir.

Ayrıca bu temel hak ve özgürlükler, Antlaşmanın 44. Maddesinde bir kez daha güvence altına alınıyordu. Maddenin bir bölümü şöyleydi. „Türkiye, bu kesimle ilgili maddelerin, Türkiye’nin müslüman olmayan azınlıklarına ilişkin bulunduğu ölçüde, uluslararası toplumu ilgilendiren nitelikte yükümler getirdiği ve onların Milletler Cemiyetinin güvencesi altına konulmasını kabul eder.“

Buna ilaveten, Türkiye’nin buna uymaması halinde, Türk hükümeti konunun Uluslararası Adelet Divanı’na götülmesine itiraz etmiyeceği şartını da kabul ediyordu.

Bilindiği gibi Türk yöneticileri, 90 yıldan beridir Lozan Antlaşmasının bir çok maddesini çiğnediler. Bu konuda özellikle Kürtlere kan kusturdular. Bu nedenle, kuruluşundan beri altına imza ettiği antlaşmayı çiğneyen Türk devleti, hukuken gayr-ı meşru bir duruma düşmüş bulunuyor. Buna karşın şimdiye kadar Lozan Antlaşmasını imzalayan hiç bir devlet, Lozan hukukunu çiğnediği gerekçesiyle, Türkiye’yi Uluslararası Adalet Divanı’na şikayet etmemiştir. Yani attıkları imzalarla bu konuya kefil olan devletler, altına girdikleri sorumluluğu yerine getirmemişlerdir.

Kürt-Kav Yönetim Kurulu Başkanıyken İstanbul‘da açtığımız Kürtçe dil kursu, İstanbul valiliğince kapatılmış, aleyhime dava açılmıştı. Bu durumu bildirmek, imzalarına sahip çıkmaları için, Lozan Antlaşmasını imzalayan tüm devletlerin büyük elçilerine bir mektup yazmıştım. Sadece İngiliz büyük elçisi mektubuma yanıt vermiş, benimle görüşmüştü. Bana durumu Londra’ya bildirdiklerini, gelecek cevabı da bana ulaştıracaklarını söylemişti. Ne yazık ki onlardan da bir yanıt almadım.

Gelecek yazımda, Lozan’da Kürt sorunu üzerinde yapılan tartışmaları sizlere özetleyeceğim.

Print